Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MAGAZİN tıbbıyla Türkiye, 15-20 yıl önce tanıştı. Bu süre içinde yavaş yavaş ülkede özellikle diyabet, kalp, obezite gibi hastalık tedavisinde klasik tıbbın yerini magazin tıbbı, uzman hekimlerin yerini de magazin doktorluğu aldı.

        Hastalar giderek artan oranda medyadan izlediği doktorların sansasyonel önerilerini tabu gibi algılamaya, tartışmasız biat etmeye, daha önceki doktorlarının verdiği ilaçları bırakmaya, yapılan tıbbi önerileri reddetmeye başladı.

        Sorun kronik hastalık olunca her şey yavaş geliştiği için kimse neyin doğru, neyin yanlış olduğunu görmemeye başladı ve bir kaos ortamına girildi.

        ‘MAGAZİN TIBBI’ NE DEMEK?

        Modern dünyada bir kişide sağlık sorunu varsa önce hastalığıyla ilgili bir uzmana gider, muayene olur, tetkiklerini yaptırır, ilaçlarını alır ve tedavisini olur. Tüm ciddi ülkelerde uygulama böyledir.

        Ülkemizde de böyleydi. Hasta bilirdi ki; tıp alanı bu ülkenin en zorlu eğitimlerinden biridir, doktor ciddi bir insandır, ağzından çıkan her sözü ölçer, biçer öyle konuşur, reklam yapmaz. Çünkü konu insan hayatıdır. Burada yanlış yapılmaz.

        Onların açıklamaları çoğu insan için sıkıcıdır, kuralları da sevilmez. Ancak geçen yıllarda ciddi, her sözcüğü ölçülüp biçilmiş, özenle seçilmiş tıbbi açıklamaların yerini daha çok ilgi çekmek için sansasyonel, bazen de öğretilerin tam tersini savunan medyatik açıklamalar almaya başladı. Bu açıklama tarzı medyada daha fazla ilgi toplayınca tıpta yeni bir alan doğdu: Magazin tıbbı.

        Bir bölüm hekim, kendi uzmanlık alanını bırakıp özellikle diyabet ve obezite alanında magazin tıbbına yöneldi.

        Magazin tıbbı, kısa tanımıyla, uzmanlık alanının olmadığı bir konuda geniş kitleleri ilgilendiren hastalıklarla ilişkili ilgi toplamak ya da rant amacıyla, henüz kanıtlanmamış hatta üzerinde çalışılmamış, doğruluğu bilinmeyen bilgilerle hastalıkların yönetilmeye çalışıldığı alan olarak tanımlanabilir.

        Magazin tıbbı, medyanın desteğiyle büyük rant alanı yarattı. Özellikle, fitoterapisti, kardiyoloğu, akciğer uzmanı herkes kendi alanını bırakıp diyabet ve obezite alanına geçti.

        **************

        EVRENSEL BİLİMİN KURALLARI

        HOCA bu konuda kendi tezlerine inanıyor ve güveniyor olabilir. O zaman ona düşen görev, bu tezini kanıtlamasıdır. Pozitif bilimlerin genel metodolojisi şudur: Diyelim ki bir hipoteziniz var ve bu hipotezinizi kanıtlamak istiyorsunuz. Yöntem şudur: Önce bu hipotezle ilgili klinik bir araştırma dizayn edilir, benzer klinik özelliklerde ve yaşta iki grup hasta alınır.

        Bir grup hipotezde önerdiği beslenme modeliyle, diğer grup ise farklı bir mönüyle beslenir. Her iki grup standart bir süre izlenir, sonuçlar değerlendirilir, yayın haline getirilir, hakemli ciddi bir mecmuaya gönderilir, eleştiriler alınır, düzeltmeler yapılır ve sonunda yazı yayınlanır. Bir bilim adamı, tıbbi bir konuda ancak bu noktadan sonra hastalara uygulanması için yeni bir yöntem hakkına sahiptir.

        *************

        Diyabetin kesin tedavisi nasıl bulundu?

        BAŞKA bir alanda uzmanken modaya uyarak diyabet ve obezite alanına giren bir doktor arkadaşım, “Diyabet Hayat Boyu Süren Bir Hastalık Değildir” başlıklı bir yazı yazmış. Yazısında “Modern tıbbın beslenme tavsiyeleri bana göre külliyen yanlıştır, hatta obezite ve diyabetteki patlamanın en önemli sebebidir” diyerek diyabetin nasıl silinip atılacağının reçetesini vermiş.

        “Günde sadece iki öğün yemek yiyin, ayçiçeği, mısırözü, kanola gibi yağların zerresini bile ağzınıza koymayın, light ürünler ve suni tatlandırıcıları asla yiyip içmeyin, sadece köy tereyağı ve soğuk sızma zeytinyağı kullanın. Tam yağlı yoğurt, ayran, peynir tercih edin, diyabeti kesin olarak tedavi edersiniz” diyor.

        Yazısını, “Diyabet âleminin yanlış beslenme tavsiyeleri, diyabetli sayısını her gün katlanarak artıracak, memleketimize gelecekte insülin boru hattı döşenmesini de kaçınılmaz kılacaktır” diye bitirmiş. Ayrıca dünyanın en ciddi tıp dergilerinden Lancet’te yapılan bir çalışmadan alıntı yapmış, “Bu mecmua benim önerilerimi destekliyor, bu çalışmada hastalar zayıflayarak diyabeti yenmişler, ama ben buna da karşıyım, hastaya zayıflamanın diretilmesi yanlış, diyabeti yenmek için adam gibi beslenmek yeter, hareket edin” demiş. Ama “adam gibi beslenme”nin tam tanımı yok.

        Her yazarın kendi görüşlerine saygım var, ancak siz bu ülkede yaşayan 7 milyonun üzerinde diyabetli hastadan birisi olsanız ve hastalık için umut ve çare arıyor olsanız düşüneceğiniz şey, “Mademki yazıyı isminin başında profesör yazan bir hoca yayınlamış, hemen önerilerini uygulamaya çalışayım” olur.

        **************

        TEK TİP DİYABET YOK

        İŞİN bilimsel tarafına gelince, tıp fakültelerinde öğrencilere ilk derslerde diyabetin homojen bir hastalık olmadığı, sadece tek bir diyabet tipinin olmadığı anlatılır. Diyabet; Tip 1 diyabet, Tip 2 diyabet, sekonder (ikincil diyabet), gestasyonel diyabet, Mody tip diyabet, lada tip diyabet, genetik tip diyabet gibi birçok alt gruplara ayrılır.

        Yazıda söz konusu edilen Tip 2 diyabet, preklinik diyabet (insülin direnci), erken dönem, ileri dönem, geç dönem (organ hasarlarıyla) seyreden diyabet diye gruplara ayrılır. Bu grupları birbirinden ayıran iki en önemli kriter, insülin direnci ve insülin yetmezliğidir.

        İlk iki dönemde insülin direnci ön planda. Bu iki dönemde pankreas normal ya da normale yakın insülin salgılar, ama insülin hormonu direnç nedeniyle vücut tarafından kullanılamaz.

        Diyabetin yaşam şeklinin düzeltilerek yani sağlıklı beslenme, ideal kiloya dönme, düzenli egzersiz ile diyabet gelişiminin kontrol altına alınabileceği, durdurulabileceği, hatta önlenebileceği süreç, ilk iki dönemidir.

        Bu dönemle ilişkili diyabet önleme çalışmaları yeni değil, 40 yıl öncesine dayanır. Bu konudaki ilk ciddi çalışma “Finlandiya Diyabetten Korunma Programı” çalışmasıdır. Bu çalışmada kilosunun % 5’ini veren ve günde düzenli yarım saat yürüyen hastalarda diyabetin % 56 oranında önlenebildiği gösterilmiştir.

        Diyabette pankreas insülin salgısı azalmışsa veya yoksa, diyabetin ilaç desteği olmadan yaşamını sürdürebilmesi mümkün değil. Bu grup hastalarda doğru beslenme, düzenli egzersiz, kan şekeri ayarı için önemli ama tek başına diyabeti tedavi ettiğini gösteren bir çalışma yok.

        Bir hekim tüm Tip 2 diyabetlileri bulduğu yöntemle iyileştirdiğini iddia ederse kendisine büyük sorumluluk yükler.

        ************

        SONUÇ

        BIR hekimin eğer yeni bir görüşü, yeni bir tezi varsa bu tezin ciddi çalışma ve araştırmalarla kanıtlanması gerekir. Çünkü umut arayan hastaları doğru yönlendirmek bir hekim için görev, etik ve vicdani sorumluluktur. Ayrıca bir hekimin uzmanı olmadığı bilim alanında, o alana yıllarını vermiş uzmanları, bilim insanlarını itham altında bırakmasını deontolojiye uygun değil. Tıbbiye-i Şahane günlerinden bu yana hekimler arası deontoloji vardır ve bu kural uygulanır.Ama bu gelişmeler gösteriyor ki, ülkemizde insan sağlığının ciddiye alınacağı, magazinsel açıklamalarla insanların yanıltılmayacağı, bilimdışı yanlış yönlendirilemeyeceği düzenlemelere acilen ihtiyaç var.

        Diğer Yazılar