
Güle güle Müslüm Baba!
"UMURUMDA değil, yaşamak ölmek.
Canımdan geçerim senden vazgeçmem..."
Böyle başlar, ama asıl patladığı yer "Dünya tersine dönse vazgeçmem" diyerek Müslüm Baba'nın üst notalara çıktığı bölümdür.
Kaç kere dinlesem etkisi aynıdır.
Hissettirdikleri, götürdüğü yerler hiç değişmez.
Gençliğime, Mersin'ime, kırık dökük aşklarıma, İstanbul'daki hayata tutunma çabalarıma görünmez bir kapı gibidir.
Bakmayın adamı son birkaç yılda Leonard Cohen cover yapınca tanıyıp yerlere göklere koymalarına.
Onların Murathan Mungan ile yumuşatılmış Müslüm'ü ile bizim Müslüm Baba'mız arasında babamızın kar olduğu dağlar kadar fark vardır.
Ve bu farklar daha da sıkı sevdirir babayı.
Mesela benim için sımsıcak Çukurova havasında bir yudum serinlik için bici bici içmenin verdiği tattır.
Adana Seyhan Barajı kenarında yapılan çubuklu pijamalı, karpuzlu rakılı bir pikniktir.
Mersin'in yaylasında Toroslar'a karşı sesi sonuna kadar açıp "Meselem" dinlemektir ki evet, herkesin meselesi Müslüm Baba kadar derindir. Sonra İstanbul'da o güzeller güzeli eskinin uzatılmış Chevrolet dolmuşlarında Üsküdar Kadıköy hattında radyoda "Dağlarda kar olsaydım" çıktığında "Şoför Bey radyonun sesini biraz açar mısınız?" dediğinizde şoförün gözlerindeki arabesk kültürü paylaşıyor olmanın getirdiği şaşkın parıltıdır.
Ha, tabii bir de köppek gibi severken terk edilince mecnun olup sokaklarda "Canımdan geçerim senden vazgeçmem" diye dolanmaktır Müslüm Baba.
Bırakalım babayı pop şarkılarıyla, Bob Dylan ve Leonard Cohen cover'ları üzerinden ellerini bizim ter kokan, bayağı buldukları, yıllarca hor görüp aniden keşfettikleri ancak kendilerine benzetmek için bir yerlerini yırttıkları "samimi duygularıyla" sevsinler.
SENDEN VAZGEÇMEM
Hiç değilse geç ve kendi yöntemleriyle de olsa, bir yerinden yakaladılar Müslüm Gürses efsanesini. Nur içinde yatsın, mekânı cennet olsun.
Arkasında bıraktığı müzikal miras hiç unutulmayacak.
Gittiğimiz her yere bizimle gelip üzüntümüze sevincimize eşlik etmeye devam edecek. O delikanlı duruşu ve kulağımızdan asla silinmeyecek sesiyle...
Muhterem Nur, arkadaşı değil sevgilisiydi!
BABANIN aşkı da tam kendine yakışır bir başka meseleydi.
Herkese, her şeye gözünü kapatıp sevdi Muhterem‘ini.
Yazıyı yazarken gözümün doluyor olması da biraz Muhterem‘in büyük aşkını bugün yolcu ederken nasıl canının yanacağını düşünüyor olmamdan kaynaklanıyor.
Ama bir şey de öteden beri canımı acıtıyor.
Hiç evlenmemiş olmalarının bazılarında yarattığı tuhaf rahatsızlık.
Mesela bugün tüm gazetelerde, televizyon haberlerinde Muhterem Nur‘dan “Müslüm Gürses’in hayat arkadaşı” diye bahsedilecek.
HİÇBİRİNİN YÜREĞİ YEMEZ
Çoğumuzun hayatının köşesinden bile geçmeyecek fedakârlıkla yaşattıkları o kocaman aşktan, “arkadaşlık” diye bahsedilecek.
Hiçbirinin yüreği “Sevgilisi” demeyi yemeyecek.
“Bir tanesi”, “Hayatının aşkı”, “Kadını” diyemeyecekler.
Arkadaş diyenlere inat Muhterem Nur sevgilisini toprağa verecek bugün son kez öptükten sonra.
Umarım aşka saygı, toplumsal aşk korkumuza galip gelir ve şu saçma hayat arkadaşı tanımlamasından vaz geçerler...
Arabesk yavaş yavaş ölüyor
BİLİYORUM sayfa komşum Murat Bardakçı kızıyor, kızacak da ama tüm yok sayanlara, küçük görenlere, "Pis kokuyor" diyenlere karşın bu ülkede bir arabesk müzik kültürü var.
Adına kültür denir mi denmez mi tartışmasını yapıp ayaklarını yere vura vura direnseler de milyonlarca insan için böyle bir gerçek var.
İbrahim Tatlıses, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Orhan Gencebay denilince tüyleri diken diken olan insanlar kadar bu isimler geçince gözleri dolanlar da var ki bu tartışmaları anlamsız kılan da o kalabalıklar zaten.
Müzik bilgisi engin olan hocalarımız, Murat Bardakçı dahil muhakkak söylediklerinde haklıdırlar.
GÖZLERİMDE YAĞMURLAR
Çalıp çırpıp bir müzikal anlayış ya da serbest form oluşturmuş olabilirler ama kendimden biliyorum ki İbrahim Tatlıses'i müzik çalara koyup "Acı Gerçekler" çalmaya başlayınca rasyonel doğrular yavaş yavaş sisler arasında kaybolup duygular şahlanıveriyor.
Orhan Baba'nın bozlak formundaki "Gurbet"i yazma hikâyesini her düşündüğümde gözlerimde yağmurlar.
Ama arabeski devlet televizyonunda yıllarca yasaklamalarına karşın engelleyemeyenler, dudaklarının ucuyla kötüleyenler artık mutlu olabilir; bu kültür ölüyor.
Burhan Bayar'ların, Ali Tekintüre'lerin yerine ne yazık ki gönül telini titreten şarkılar yazıp tüyleri diken diken eden düzenlemeler yapan arabesk dehaları gelmedi gelmiyor.
Sadece taklit eserler, taklit düzenlemeler var ortada.
Belli ki arabesk, bizi terk eden ustalarla yavaş yavaş ölüyor.
Allah'tan elimizde yıllarca duygusunu yitirmeden dinlemeye devam edebileceğimiz kayıtlar var.
Onlarla avunacağız gittiği yere kadar...