Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        LONDRA’ya en son 2007 yılı Ekim ayının sonlarında, Londra Diyalog Derneği’nin düzenlediği “Dönüşüm Geçiren ‘İslam Dünyası’: Gülen Hareketinin Bu Sürece Katkıları” başlıklı, açılışı İngiltere Parlamento binasında yapılan konferansı izlemeye gitmiştim. Fethullah Gülen Cemaati için altın bir çağın başlamış olduğunu kanıtlayan çok başarılı bir organizasyondu.

        7 yıl sonra, geçen salı akşamı, aynı parlamento binasının bir başka salonunda Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği“Yeni Türkiye’nin Dinamikleri” başlıklı toplantıda Dr. Soner Çağaptay ile birlikte kürsüdeydik. Konuşmamın ağırlığını AKP hükümeti ile Cemaat arasındaki savaş oluşturuyordu. Anlattıklarımın fazla ilgi ve heyecan uyandırmadığını gördüm. Sanıyorum, Türkiyeli olsun olmasın, izleyicilerin çoğu bu savaşın çoktan bitmiş olduğunu düşünüyor. Acaba haklılar mı?

        SAVAŞIN BİLANÇOSU

        Bu düşünceyi doğrulayacak çok veri var:

        -Hapse atılan polisler.

        -Cemaat’in bankasının, yardım kuruluşunun, okullarının bir tür kıskaca alınması.

        -MGK’da sırf Cemaat’e yönelik yeni kararlar alınacağının açıklanması.

        -Bütün bu süreçlerde üçüncü şahısların Cemaat ile dayanışma içine girmemesi.

        -Cemaat’in HSYK seçimlerini kazanamaması.

        -17 Aralık soruşturmasının kapatılması...

        İçeride yaşanan bütün bu gelişmelere rağmen Cemaat’in yurtdışında itibarını koruduğunu düşünüyordum. Londra’da akademisyen bir dostum, “Artık büyü bozuldu” diye beni uyardı ve şöyle konuştu: “Evet, Cemaat’in AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik eleştiri ve suçlamalarının alıcısı hep var. Lakin Cemaat’in sadece ‘hizmet’ ile iştigal eden bir yapı olmadığı, siyasi hesaplarının da olduğu buralarda da kavranılıyor. Böylece yakınlaşmaların yerini mesafe koymalar alıyor.”

        İKİ VAHİM HATA

        “Neden böyle oldu? Cemaat nerede hata yaptı?” gibi sorulara şimdilik iki cevap vermek istiyorum:

        1) Fethullah Gülen ve Cemaat, savunma mekanizmalarını hep İslami hareket dışından gelecek saldırılara göre kurgulamışlardı. Mesela, bugün AKP’nin yaptıklarının onda birini iktidardaki bir CHP yapmış olsa Cemaat yara almaz, aksine güç kazanırdı.

        2) Gülen, kendisinin ve Cemaat’inin gücünü abartmış, buna bağlı olarak Erdoğan’ın güç ve siyasi becerisini küçümsemiş. Erdoğan’ın, Cemaat’i baş düşman ilan ederek iki seçim kazanması buna örnek.

        DENİZİN ORTASINDA GEMİ YAKMAK

        17 Aralık 2013’ten dört gün sonra “Cemaat denizin ortasında gemileri yaktı” başlıklı bir yazı yazmıştım. İşte oradan bir bölüm:“Tam da yerel seçimler öncesine denk gelen ve AKP’de şimdiden ölümcül yaralara yol açan 17 Aralık operasyonuyla birlikte Cemaat’in sadece AKP ile değil İslami kesimin ciddi bir bölümüyle de bağlarını koparttığını söyleyebiliriz. Gülen hareketinin Türkiye’de yalnızlaşması, onun küresel plandaki değerinin aşınmasına da neden olabilir.”

        Bu yazım üzerine birbirinden habersiz çok sayıda Cemaat mensubu ve/veya sempatizanı bana Yunus Peygamber’i hatırlatmıştı. Onlara göre, nasıl Allah, denizin ortasında çaresiz kalan Yunus Peygamber’i, kendisine büyük bir balık yollayarak kurtardıysa, Cemaat de en çaresiz göründüğü bu günleri mutlaka atlatacaktı. Neredeyse bir yıl olacak. Cemaat hâlâ o büyük balıkları, yani mucizeyi bekliyor.

        ***

        Evet, hoşbulduk!

        Diğer Yazılar