Hizbullah müzakere masasında kimin yanında oturacak?
Yirmi yılı aşkın bir süre sonra yeniden gündeme gelen PKK-Hizbullah çatışması üzerine, bazıları tekrar olacak ama, bazı gözlem ve değerlendirmelerimi aktarmak istiyorum:
- Olaylar başladıktan sonra kimin, neden ve nasıl ilk kıvılcımı çakmış olduğunu anlamak imkansız ve bir ölçüde de gereksiz hale geliyor.
- İki kesim arasında patlak veren olaylar hızla ülke gündeminde ön sıralara tırmanıyor. Yaşanalar öyle tasvir ediliyor ki olaylar tırmanarak sürecekmiş gibi bir intiba ortaya çıkıyor. Fakat bir an sonra çatışmalar kesiliveriyor.
- Bu da bize hem çatışan taraflar arasında ülke içinde ve dışında iletişim mekanizmaları bulunduğunu gösteriyor. Ayrıca her iki gruba da yakın olan, çoğu İslami bazı kuruluş ve şahıslar her seferinde arabuluculuk yapıyor ve genellikle etkili de olabiliyorlar.
- Tarafların sözcüleri önce çözüm sürecine desteklerini vurguluyor, ardından süreci provoke etmek isteyen güçlerin karşı tarafı kendi üzerlerine saldırttığını ileri sürüyorlar. Bu güçlerin kimler olduğu, bu provokasyonu nasıl becerebildikleri hep muamma olarak kalıyor.
- Olayların ardında Gülen cemaatinin bulunduğunu iddia etmek fazlasıyla abartılı olur. Fakat Cemaat’in devletin kendisine yönelik baskılarını hafifletebilmek için bu çatışmaları alabildiğine abarttığı da doğru.
BİTMEYECEĞE BENZEYEN KAN DAVASI
Provokasyon ihtimalini hep akılda tutmakla birlikte PKK ile Hizbullah arasındaki esas meselesinin ne olduğunu kavrayamadan bu çatışmaları anlayabilmek ve dolayısıyla durdurabilmek mümkün değil. Kavganın zeminine baktığımızda karşımıza şunlar çıkıyor:
- İki yapı arasında 1990’lı yıllardan kalma ve henüz kapatılmamış bir hesap var. Özetle PKK, Hizbullah’a o dönemde devletle işbirliği yapmış olduğunu kabul etmesini dayatıyor.
- Gerek geçmişte yaşananlar, gerek derin ideolojik farklılıklar nedeniyle taraflar birbirlerine hiç güvenmiyor, hatta birbirlerinden nefret ediyorlar.
- Her iki taraf da diğerinin her an kendisine saldırabileceğini düşünüyor. PKK zaten silahlı bir örgüt. Kurucu liderleri Hüseyin Velioğlu’nun 2000’de öldürülmesinden sonra ağırlığı yasal çalışmalara veren Hizbullah da hiçbir zaman silahlara mutlak anlamda veda etmedi.
- Velioğlu sonrası Hizbullah kendisini alenen İslamcı bir Kürt hareketi olarak tanımlar oldu ve PKK’nın Kürt siyasetini tekeline almasına karşı çıktı (veya çıkmaya çalışıyor).
DEVLET YANLISI POZİSYONA SÜRÜKLENME
PKK-Hizbullah gerginliğinin son dönemde tırmanmasında esas faktörün çözüm süreci olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki Kürt sorununun çözümü için bir masa kuruluyor ve Hizbullah da burada yer almak istiyor. Bu noktada iki soru karşımıza çıkıyor:
1) Hizbullah bu masaya oturabilir mi?
2) Oturursa sandalyesini kimin yanına çeker?
Normal şartlarda kendisini bir Kürt hareketi olarak gören Hizbullah’ın PKK ile yanyana oturması gerekir. Ama PKK çevrelerinden yapılan açıklamalardan Hizbullah’a umduğu kadar bir yer önerilmediğini anlıyoruz.
Öte yandan siyasi iktidar da Hizbullah’ın PKK’nın gücünü olabildiğince azaltmasını istiyor ve onu bu yolda teşvik ediyor. Nitekim gerek hükümet sözcülerine, gerekse hükümete yakın medyaya baktığımızda alenen Hizbullah’tan yana tavır aldıklarını görüyoruz.
Olayların bu şekilde gelişmeye devam etmesi Hizbullah’ın yeniden, açık bir şekilde "devlet yanlısı" pozisyona sürüklenmesi anlamına gelecektir. Böylesi bir süreçte Hizbullah’ın müzakere masasında Kürtler adına yer bulması iyice zorlaşır. Devletin yanında oturmasıysa Kürt hareketi olma iddiasını çok ciddi bir biçimde gölgeleyecektir.