Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMA günü Ankara’da Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) tarafından “yabancı terörist savaşçılar” üzerine bir çalıştay düzenlendi. Türkiye’den, sadece Batı’dan değil İslam ülkelerinden de çok sayıda araştırmacı, diplomat ve gazetecinin katıldığı toplantıda bütün bir gün boyunca yabancı terörist savaşçılar sorunu farklı açılardan, karşılaştırmalı bir şekilde ele alındı.

        “Ne sonuç çıktı?” diye sorulacak olursa cevabım şöyle olur:

        Sorunun ne derece ciddi ve acil olduğu;

        Elde yeterli bilgi bulunmadığı;

        Daha olayı tam olarak anlayıp kavramaktan uzak olunduğu;

        Sorundan ayrı ayrı şikâyetçi olan ülkeler arasında, farklı gerekçelerle tam bir uyum ve işbirliğinin sağlanamadığı...

        BİR ZAMANLAR GÖZ YUMULUYORDU

        Sanıyorum sorunun çözümünü en çok zorlaştıran üçüncü şık. Neden anlayıp kavramaktan uzak olunduğunu irdelediğimizde bir dizi çelişki ve açmazla karşı karşıya kalıyoruz. Mesela:

        Bir ülkede “cihat”tan söz ettiğimizde aynı zamanda bir tür “iç savaş”tan söz etmiş oluyoruz. Ve bugüne kadar Afganistan, Bosna, Çeçenistan, Keşmir, Irak, Suriye gibi ülkelerde yaşanan “cihat”lara bazı bölgesel, hatta küresel güçler de yardım etmişlerdir. Bu bağlamda, “yerli” mücahitlerin yetmediği durumlarda “yabancı” mücahitlerin bu savaşlara dahil olmaları, bu güçleri rahatsız etmemiş, hatta kimi durumda bizzat bu güçler bu tür trafikleri bizzat düzenlemişlerdir.

        Ayrıca birçok devletin, yabancı ülkelerde savaşmaya niyetli vatandaşlarının gidişini, byı başından savma gibi yanlış bir anlayışla teşvik etmiş olduğunu da gördük.

        Nitekim yakın zamana kadar “yabancı terörist savaşçılar” değil “yabancı savaşçılar”dan söz ediliyordu. Fakat cihat alanlarında iyice profesyonelleşen bu kişilerin savaşı kendi ülkelerine de taşımaya başlamalarıyla birlikte alarm verildi ve büyük bir panik başladı.

        SAMİMİYETSİZLİK

        Kısacası, eğer ortada bir “yabancı terörist savaşçılar” sorunu varsa ki var, bunun birinci derecede sorumlusu, bugün bu sorundan en fazla şikâyet edenlerdir. Fakat ürettikleri o kadar laf arasında ciddi anlamda bir özeleştiriyle karşılaşmak mümkün değil. Hal böyle olunca günümüzde bu sorunla mücadelede ne derece samimi oldukları ister istemez sorgulanıyor.

        ORSAM çalıştayında ana tartışma konusu “yabancı terörist savaşçılar”ın cihat alanlarına intikalinin nasıl engellenebileceğiydi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bu konudaki 2178 No’lu kararının oybirliğiyle alınmış olmasına rağmen uluslararası topluluğun daha yolun çok başlarında olduğu anlaşılıyordu. Bir insanın neden ve nasıl böyle bir yönelime girdiğini geri plana itip sadece onu sınır kapılarında savaşa gitmekten alıkoymayı temel alan bir stratejinin başarı şansı ne olabilir? Herhalde bu sorunun cevabını en iyi bu stratejiyi uygulamaya koyanlar biliyordur. Fakat insanların neden “yabancı terörist savaşçı” olduğunu anlamak için yaptıracakları sosyolojik, ekonomik, kültürel vb. araştırmaların esas sorumlu olarak kendilerini gösterecek olmalarından endişe ediyor olmalılar.

        Son bir nokta: El Kaide, (IŞ)İD ve benzeri örgütler öteden beri uluslararası topluluğu şaşırttı, gafil avladı. 1998 yılında Kenya ve Tanzanya’daki ABD büyükelçiliklerinin aynı anda havaya uçurulmalarından beri inisiyatifin daha çok bu örgütlerde olduğu açıktır. O gün bugündür uluslararası topluluk onların peşinden koşuyor ama yakalaması mümkün olmuyor.

        Tam onları anlayıp etkili şekilde mücadele etmeye başladıklarını düşündükleri anda bu hareketler değişip dönüşüyor ve küresel anlamda tehdit olma özelliklerini koruyorlar.

        Dolayısıyla El Kaide ve (IŞ)İD gibi yapılarla etkili mücadelenin anahtarı bugünden ziyade yarın üzerine kafa yorup ona göre hazırlık yapmaktır. Fakat bu örgütlerden şikâyet edenler, değil yarın, bugün konusunda bile çok ama çok zayıf bir noktadalar. Bunlara kesin bir şekilde Türkiye de dahil.

        Diğer Yazılar