Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HAKAN Fidan’ın sorumluluğunda üç kritik konu vardı: Çözüm süreci, Fethullah Gülen Cemaati ile mücadele ve başta (IŞ)İD olmak üzere Suriye ile Irak’ta yaşanan krizler. Ayrıca Filistin sorunu, İran’ın nükleer çalışmaları gibi konularda da Fidan’ın etkili roller üstlendiğini biliyoruz.

        Latin Amerika gezisi sırasında gazetecilere söylediklerinden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bunlardan önceliği, kendi deyimiyle “paralel yapı” ile mücadeleye verdiğini anlıyoruz. Örneğin, Fidan’ın yerine kimin geleceğinin çok önemli olduğunu belirten Erdoğan sözlerini şöyle sürdürmüş: “Çünkü bizim paralel yapıyla mücadelede neler yaşadığımız ortada. Böyle bir ortamda böyle bir tabloyla karşı karşıya kalmayı ben asla doğru bulmam. Bu süreçte sıkıntı olur mu? Ne sıkıntı olacak? Hep söylüyorum. Tek kişi dahi kalsam dahi ben bu mücadeleyi sonuna kadar sürdürürüm; paralel yapı ve benzerleriyle.”

        ‘PKK’DAN BETER’

        Şu sözler de Erdoğan’ın: “Bugün PKK terör örgütü bile uluslararası camiada bunların Türkiye’ye verdiği zararı vermemiştir. Bunlar uluslararası camiada devlet başkanları ve farklı isimlerle her türlü kirli ilişkiler içine girerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kötüleme gayreti içindeler. PKK bunların bu yolunu denemiyor. Onların denediği yol, silahlı eylemler. Bunlar arazinin rengi neyse o renge uyabiliyor.”

        Hükümete yakın yayın organlarının onun bu sözlerini “Paralel yapı PKK’dan beter” başlığıyla manşetlere taşıması normaldi. Cemaat de normal olarak kendi yayın organları ve sosyal medyada bu sözlerden hareketle Erdoğan’ı köşeye sıkıştırmaya çalıştı. Fakat başarılı olabildiklerini pek sanmıyorum, zira uzun süredir yürürlükte olan ateşkes ve buna bağlı çatışmasızlık ortamı nedeniyle genel kamuoyundaki PKK algısı büyük ölçüde değişime uğruyor. Zaten Cemaat’in en büyük handikaplarından birinin, yaşanan bu değişimi anlamamakta inat edip çözüm sürecine mesafeli durması, hatta bu sürece yönelik her türden sabotaj girişimine karşı duyduğu memnuniyetini gizleyememesi olduğunu söyleyebiliriz.

        ÖCALAN-FİDAN UYUMU

        Erdoğan’ın, Fidan’ın istifasından neden rahatsız olduğunu açıklarken çözüm sürecine, Irak ve Suriye’de yaşanan kritik gelişmelere hiçbir atıfta bulunmaması dikkat çekici. Bu konuların Cemaat ile mücadelenin gölgesinde kalmasının hiçbir şekilde doğru olmadığını düşünüyorum.

        Çok ciddi adımlar atılamamış olmasına rağmen çözüm sürecinin az hasarla bugüne kadar gelebilmesinde Fidan’ın, onun Abdullah Öcalan ile geliştirdiği ilişki ve uyumun rolü büyüktü. Yerini alacak kişinin, süreci ve Öcalan ile ilişkileri onun bıraktığı yerden sürdürüp sürdüremeyeceği belirsiz.

        Buna karşılık, Fidan’ın önce milletvekili olmasının, ardından muhtemelen etkili bir bakanlığa getirilmesinin çözüm sürecine olumlu etkisi olacağını düşünenler de çoktu. Fakat Erdoğan’ın istifa kararından duyduğu memnuniyetsizliğini açık ve net olarak belirtmesi Fidan’ın siyasi geleceği hakkında kafaların ciddi olarak karışmasına neden oluyor. Çünkü, her ne kadar, “Karar verecek olan Başbakan Ahmet Davutoğlu’dur” dese de AKP ile ilgili stratejik kararların eninde sonunda bizzat Erdoğan tarafından verileceğini, en azından “ona rağmen” adım atıl(a)mayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

        Yine de Fidan’ın, devlet içinde yükselmesini büyük ölçüde borçlu olduğu, ülkenin tartışmasız en güçlü siyasetçisi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın memnun kalmayacağını bile bile siyaseti tercih etmiş olmasını akıldan çıkarmamalı. Sırf bu nedenle bile, Fidan’ın önümüzdeki dönemin en etkili siyasi figürlerinden biri olma ihtimalinin yüksek olduğunu söylemek kâhinlik olmaz.

        Diğer Yazılar