Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KENDİSİNİ çok uzun süredir bilip tanımama rağmen Ahmet Davutoğlu’nu ilk kez genel başkan seçildiği AKP Kongresi’nde dinlemiş ve beklediğimden de başarılı bulmuştum. Daha sonra farklı vesilelerle yaptığı konuşmalara televizyonda denk geldim. Ama bir siyasetçiyi konuşma yaptığı ortamda canlı dinlemek, biz gazeteciler için kesinlikle çok daha farklı ve yararlı oluyor.

        Bu girişin ardından Davutoğlu’nun partisinin dünkü grup toplantısında yaptığı konuşmadan bazı izlenimlerimi aktarmak istiyorum:

        ■ Öncelikle, Meclis’te AKP grup toplantılarında defalarca Recep Tayyip Erdoğan’ı dinlemiş biri olarak Davutoğlu’nun bu mirasın kaçınılmaz olarak gölgesinde kaldığının altını çizmek lazım. Erdoğan’lı grup toplantılarının bambaşka bir atmosferi vardı. Davutoğlu’nun bunu yakalayabilmek için epey bir zamana ihtiyacı olduğu kesin.

        ■ Daha önemli bir mesele de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neredeyse her gün değişik vesilelerle konuşması. Örneğin, AKP grup toplantısından kısa süre önce TÜRGEV’in bir faaliyetinde konuşan Erdoğan, “mini etek/dekolte” konusunda çıkışıyla gündeme ağırlığını koydu.

        ■ Üstelik Erdoğan, “partili Cumhurbaşkanı” saptamasını doğrular bir şekilde konuşuyor ve Davutoğlu’na diyecek pek bir şey bırakmıyor. Örneğin, Davutoğlu’nun dünkü konuşmasının en çarpıcı bölümü, MHP Lideri Bahçeli’ye “Sen edep nedir bilir misin?” diye seslenerek Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’e sahip çıkmasıydı. Ancak Erdoğan, ondan bir gün önce Bahçeli’ye “Sen Genelkurmay Başkanı’mızın atılacak tırnağının bir paresi olamazsın” diyerek çıtayı epey yükseğe çekmişti.

        Davutoğlu, konuşmasında sık sık siyasi liderlikten üniversite hocalığına geçiş yapıyor. Özellikle tarihle ilgili konulardaki uzun açıklamaları, dinleyicilerin (hele bunların belli bir kısmı tezahürat için gelmiş gençlerse) ilgisini dağıtabiliyor.

        SİYASİ NOTLAR

        Davutoğlu’nu dinlerken aldığım bazı siyasi notlara gelince:

        ■ Üç muhalefet partisinin İç Güvenlik Paketi’ni engelleme yolunda ortak hareket etmesi ve bunda şu ana kadar epey başarılı olması, Başbakan’ı çok rahatsız etmiş. Tabii bir de şaşırtmış. Zira AKP iktidarı bugüne kadar muhalefet partilerinin arasındaki uzlaşmaz çelişkilerden yararlanmayı iyi bilmişti. Bu sefer de, öncelikle HDP’nin, ardından kısmen CHP’nin direnciyle karşılaşacaklarını ancak MHP’nin açık ya da örtülü desteğiyle paketi çok zorlanmadan geçireceklerini hesaplamış olmalılar. Ama MHP bu planı bozdu.

        ■ Başbakan milletvekillerine, parti yönetimlerinin HDP ile birlikte hareket etmiş olmasını seçim sürecinde MHP tabanına anlatmaları talimatını verdi. HDP’nin bu şekilde şeytanileştirilmesinin, siyasi iktidarın çözüm sürecine hayati önem atfetme iddiasıyla çeliştiği ortada.

        ■ Kaldı ki Türk milliyetçiliğine yakın olan seçmen tabanının HDP ile bir şekilde yakınlaşmaya kazan kaldıracağı da kesin değil. Öyle olsaydı, doğrudan Abdullah Öcalan ve PKK ile görüşülerek yürütülen çözüm süreçlerini seçimlerde propaganda malzemesi olarak kullanan MHP ve kısmen CHP, Erdoğan ile AKP’ye ciddi darbeler indirmiş olurlardı.

        ■ Başbakan Davutoğlu, İç Güvenlik Paketi’ni, esas olarak, hatta sadece Kobani gerekçesiyle patlak veren 6-7 Ekim 2014 olaylarıyla meşrulaştırmaya çalıştı. 6-7 Ekim’de yaşananların ne derece önemli olduğunun farkındaydık, ancak siyasi iktidar için bir tür “milat” olduğunu da bu vesileyle öğrenmiş olduk. Ancak ortada çok ciddi sorular var: Ülkeyi yönetenler Kürt siyasi hareketinin sokaktaki gücünü sahiden antidemokratik yasal düzenlemelerle kırabileceğini mi düşünüyorlar? Devletin özellikle 1990’lı yıllardaki uygulamaları ve son dönemdeki KCK operasyonları gibi örneklerin tam aksi sonuçlar verdiğini göremiyorlar mı?

        Diğer Yazılar