Ekonomide sorun
YAŞIM 60, Türkiye’deki hayatım ya ekonomik krizde ya da ekonomik kriz gelecek bekleyişinde geçti.
Yıllardır birçok karar alındı, birçok şok paket devreye sokuldu. Fakat reel ekonomiyle değil sadece onun görüntüleriyle uğraşıldı.
Sonuçta gelinen nokta belli. “Artık ekonomik kriz olmaz” denilirken çoktan bir krize girdik bile.
Etrafta gerçek temelleri anlatılmayan birçok kavram uçuşuyor. “Faiz indirilsin”, “İndirilmesin” tartışması bu havada uçuşan kavramların en çarpıcısı.
Herkes ekonomist olmak zorunda değil ve herkes ülke ekonomisinin yapısının çözümlemesini yapıp da sonra dinlemek durumunda değil bu tartışmaları.
Faizler ve kurlar hakkında büyük laflar ediliyor ve biz, “Acaba temelde ne oluyor?” diye şaşırıp bakıyoruz. Dün birçok ekonomik birimin sorumlularıyla birbiri ardına zirveler yapıldı. Bir şeyler oluyor ama tam da ne olduğunu kavrayamıyoruz.
Tam ne olduğunu anlayabilmemiz için ülke ekonomisinin yapısal sorunlarını çözümlemek gerekiyor.
Ben New York’ta bir vatandaş inisiyatifi aldım ve değerli ekonomist ve burada çok büyük bir bankanın önemli görevinde bulunan Mustafa Öktem ile oturup “Bu yapısal sorunları anlatmaya girişelim” dedik. “Olan biteni gündelik dille anlatalım” diye yola çıkıp bir yazı dizisi hazırladık. Çok yakında gazete yönetimine göndereceğim, uygun görürlerse yayınlanır, ama oraya kadar bugünlerde olan biteni nasıl ele almamız gerektiğininin çerçevesini bugün çizmeye çalışacağım.
Bugün hiçbir ülkeyi, ekonomisinin dünya ekonomisi içinde nasıl yer aldığını anlamadan anlamak mümkün değil.
Her ülkenin global ekonominin mekanizmalarına eklemlenme biçimi farklı. İşte Türkiye’deki asıl sorun faizden, döviz kurundan filan değil bu eklemlenme biçiminin özelliklerinden kaynaklanıyor. Bu eklemlenme biçimi temeldeki asıl sorunumuz; diğer faiz ve döviz kuru gibi göstergeler sadece birer sendrom...
Bazı ekonomiler global ekonomiye üretim temelinde eklemleniyorlar. Bunların sorunu az oluyor, çünkü üretim temelleri dinamik olduğundan bunların global ekonomiden gelen şokları atlatma şansı daha fazla oluyor.
Türkiye gibi bazı ülkeler ise global ekonomiye asıl olarak finans sermaye düzeyinde eklemlenmiş durumdalar. Cari açığımız da kronik ve fazla olduğundan dışarıdan sermaye girişine sürekli ihtiyaç duyuyoruz. Bu eklemlenme biçimi bizim çok daha kırılgan olmamıza yol açıyor.
Global finans sermayesi çok kırılgan, çok hareketli ve gözü hep yeni göç arayışında.
Evet, faiz oranlarını düşürmek ekonomiyi canlandırmak için gerekiyor ama bu ortamda dünyada bazı güçlü ülkelerde faiz yükselirken burada faiz düşürmek bir tür intihar da olabilir.
Bizi global ekonomi karşısında çaresiz ve güçsüz kılan bu ikilem.
Yıllardır bu kısırdöngü içindeyiz.
Bundan çıkabilmenin tek yolu var. Çok kapsamlı bir değişime giderek global ekonomiyle eklemlenme biçimimizi değiştireceğiz. Global ekonomiye öğretim bazlı eklemlenmemiz kaçınılmaz, bu tek çare.
Bunu yapabilmemizin de tek gerçekçi yolu var; o da global ekonomiye kendi içimizde bir dijital Rönesans yaparak eklemleneceğiz. Dijital yatırımı yapmak imkânımız var, teknolojik altyapı ve bilgi birikimi de var. Hükümetlerin tek yapacağı bu tür yatırımların önünü açmak. Bu üretim temelinde global ekonomiye eklemlenebilirsek orta vadede ne faiz sorunu ne de döviz kuru meselesi bugün olduğu gibi kalır.