Asıl tartışılması gereken
EKONOMİ/politik eğitiminin yerini “business” aldıkça ve ne okuduğu sorulan gençlerden gelen “business” cevabı yaygılaştıkça, bizde ekonomide gerçekten nelerin olduğunu anlama ve gerçek sorunlara realist çözümler üretme yeteneği gittikçe azaldı.
Halbuki 1980 İhtilali’nden önce Türkiye’de sosyal bilimlerde üniversite düzeyinde bir patlama yaşanıyordu. Türkiye o zamanlar var olan bilim insanlarıyla ve yetiştirecekleriyle sosyal ve ekonomik yaşamda gerçek bir alternatifin temelini atacak insan kaynağına ve teoriye sahipti. Ancak ihtilalle birlikte üniversitelerde başlatılan büyük kıyımın amaçlarından biri de bu gelişmeyi önlemekti.
Nitekim bunu başardılar da ve Türkiye üniversitelerinde o dönemde sosyal bilimler tamamen öldürüldü. En çok darbeyi yiyen de ekonomi dalıydı. Çökertilen ekonomi/politik eğitiminin yerine business getirildi ve global kapitalizme tam teslimin bir başka boyutu da tamamlandı.
Business eğitiminde temelde, kapitalist piyasa ekonomisinin ideolojik yüklü kavramları bilim olarak öğretilir. Bu eğitimden geçenler, piyasalar dışında başa bir şey göremezler. Ekonomik kavramların politik ve sosyal yönleri onlar için yoktur.
Makro ekonomi, üretim planlaması ve ekonomiyi özgürleştirici planlama bu eğitime yabancıdır. Onlar piyasaların soyut ve yabancılaşmış kavramlarını en iyi çalıştıran para kazanma uzmanıdırlar.
Bunun kendi başına sakıncası belki yoktur, ama sonuçta ülke ekonomisinin çıkmaza girmesinde bunların da payı olduğu kuşkusuzdur.
Bu durum hemen değişmez. İlk önce ideolojik mücadele şart, daha sonra da başka türlü eğitimin gereği üzerine yeni toplumsal anlaşmalar filan gerekiyor. Ama yine de şimdiden bazı soruları sorup bunları hatırlatmalı gibi geliyor bana.
1- Türkiye gayet tabii ki kapitalist dünya sisteminin içindeki yerini almıştır. Bu yer olabileceklerin en kötüsü olmamakla birlikte yine de çok güzel değildir. Türkiye, dünya sistemine kapitalizmin en kötü, en çok adaletsizlik üreten yanıyla eklemlenmiştir.
Business okuyanların iyi bildikleri o dünyada bir türlü dengesini bulamayan piyasalar, o dengesizlik yüzünden oyunculara büyük paralar kazandırırlar ama makro ekonomik düzeyde ülke ekonomisine darbe üstüne darbe vururlar.
Makro ekonomik dengeler de piyasalar gibi istikrarsız ve dengesiz hale gelir. Bu nedenle ilk sorulacak soru, “Acaba kapitalist dünya ekonomisine başa türlü eklemlenme mümkün müdür?” sorusudur. Bunu aktif olarak araştırmalı ve cevaplar üretmeliyiz.
2- “Türkiye, dünya ekonomisine finans sermaye boyutuyla bağlı. Bunun değiştirilmesi nasıl olabilir?” İşte ikinci hayati soru da bu. Hem teoriye hem de pratiğe baktığımızda en sağlıkla eklemlenme yolunun üretim sermayesi yoluyla olduğu görülür.
3- Son soru da “Nasıl bir üretim olmalı?”dır. Zira kapitalist dünya sisteminin şimdiki aşamalarında, eski sanayilerde yatırım yapmaya çalışmak sonuç getirmeyecektir. Çünkü dünyada bunların paylaşımı zaten yapılmıştır. Türkiye bu nedenle büyük fiziksel yatırım gerektirmeyen dallarda üretim alanları bulmak zorundadır.
21’inci yüzyılın motor sanayisi dijital sektördür. Türkiye bu konuda gereken teknolojik birikime, insan kaynağına ve altyapıya sahiptir. İstanbul’u, Ortadoğu’nun ve Balkanlar’ın silikon vadisi haline getirecek seferberlik yapılabilir.
Bu mümkündür ama bunu piyasaya bırakarak yapamazsınız. Planlama, teşvikler, devlet yardımları yapılmalı bunun için. “Bu kapitalizme aykırıdır” diyorsanız tavsiyem, ilk önce ABD’de neler yapıldığını bir incelemenizdir.