Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HER kriz dönemi, bireylere olduğu kadar toplumlara da yeniyi, daha güzeli kurma yollarını açar.

        Krize girildiğinde yeni ilişkiler kurma, yeni iş alanları bulma imkânları açılır.

        Siyasette de durum böyledir. Siz, birçok kanalın tıkandığını, artık çıkış yolunun kalmadığını ve bu defa siyasi krizin atlatılamayacağını düşündüğünüzde, hiç ummadığınız bir yerden öyle bir yol açılır ki bir de bakmışsınız dünyayı yeniden kurmaya başlamışsınız.

        Ekonomik krizlerin toplumlara yarattığı kriz de böyledir. Her kriz dönemi toplumlara yeniyi daha güzeli kurma imkânını da getirir.

        Bu, krizlerin genel dinamiğidir ve tarih de bunu böyle söyler.

        İmkânlar gelir ama hiçbir şey de otomatik değildir, asıl önemlisi bireylerin o imkânları görüp göremeyecekleri ve ne yapacaklarıyla belirlenir. Tarihte belirli bir determinizm vardır, ama bu hiçbir zaman hür iradeyi ortadan kaldıran bir determinizm değildir.

        Örneğin 2000’li yılların başında yaşadığımız krizli dönem bizlere bu fırsatı verdi ve Türkiye bugün dünyada az bulunur ölçüde sağlam bir bankacılık ve finansman sisteminin temellerini o dönemde attı.

        Çünkü o krizde sistemin o yönündeki zayıflıklar bizi az daha çökertecekti; bir daha olmasın diye alınan tedbirler bizi bugünlere getirdi, yani o krizin bize verdiği fırsatları iyi kullandık.

        Global ekonomik kriz dönemleri de ülkelere, özellikle bizim gibi bağımlı ekonomilere yeniyi kurma fırsatı verir.

        Çünkü o tür dönemlerde merkez ülkelerde yaşanan krizler nedeniyle çevre ülkeler merkez ile bağlantılarının bir süre koptuğunu görürler ve bu kopuş onlara yeniyi kurma imkânlarını verir. Bunun en net örneği Cumhuriyet’imizin ilk yıllarında yaşananlardı.

        O yıllarda kendisine sıfırdan bir ekonomi oluşturmaya girişen Türkiye, 1930 ile 1939 yılları arasında neredeyse bir mucizeyi gerçekleştirdi.

        Ekonomide çok büyük büyüme oranları tutturuldu. Ağır endüstriler kuruldu. Altyapılar oluşturuldu, sanayinin temeli atıldı. Ekonomik dengeler oluşturulup düzgün tutuldu. Bu bir mucizeydi, çünkü o yıllarda dünya ekonomisi ağır bir bunalım dönemindeydi. 1930 yılında başlayan büyük kriz global ekonominin akışlarını tamamen durdurmuştu.

        “Türkiye buna rağmen başardı” deniliyor, ama bence bu sayede başardı. Çünkü o dönemde dışa tamamen bağımlı olan ekonomimizde dış bağlantılar merkezdeki kriz nedeniyle kopmuştu ve bizler mecburen o dış bağlantılar olmadan kendimize ekonomi oluşturmak zorunda kaldık. Atatürk’ün kararlılığı ve gerçekleri görmesi sayesinde bu başarıldı.

        Bugün global ekonominin gerçek merkezi olan ABD’de bir kriz yok ve bizim yeni krizimiz dolara bağlantılı, yani kendimizi dış bağlantılara kapatıp iş yapmaya çalışmanın ne anlamı ne de koşulları var. Ama başka bir şey gayet tabii ki yapabiliriz.

        Amerika gobal ekonomide doların olumsuz etkileri nedeniyle kendisine yeni ilişkiler, bağlantılar tanımlama arayışında. Bizler de dış bağlantılarımıza yeni içerikler vermek için arayışlar başlatabiliriz.

        Artık hiçbir ekonomi kendisini dışarıya tamamen kapatamayacağına göre 1930 koşullarını yeniden canlandıramayız gayet tabii ki ama var olan bağlantılarımıza eklemlenme biçimlerimize yeni tanımlar getirebiliriz. Örneğin üretime ağırlık veren politikalar ile global ekonomi içindeki yerimizi tekrardan tanımlayabiliriz.

        Bunun için sadece bir siyasi irade gerekiyor, bunun dışında bütün şartlar zaten var.

        Diğer Yazılar