Yazar, okurunu öldürmeli
Okuma yazmanın içler acısı halinde olduğu ülkemizde sanki espri yapar gibi bir yazar patlaması da yaşanıyor. Üstelik bunlar sadece köşe yazarı değiller, edebiyatta da iddialılar.
Bir ara şair patlaması yaşanıyordu. Aklına esen, biraz acısı biraz mutluluğu olan herkes, kısa cümleleri alt alta sıraladığında bunun şiir olduğunu sanıyordu.
Bu yazdıklarını sadece yastıklarının altında saklasalar iyi de bu tuhaflıkları şiir olarak yayıyorlardı.
Bunların çoğu doğal olarak yeteneksizdi de, ama bu fazla fark etmiyordu. Çünkü bunları okuyanlar da şiirden anlamıyordu.
Onlar için sadece duygularını paylaşmak, kendi acılarını çeken başkaları olduğunu da fark etmek önemliydi.
“Edebiyata vurulan darbe sadece bu düzeyde kalır” diye umarken bu kesim şimdi de romana el attı.
Uzun yazma sabrı olanlar, birbiri ardına romanlar çıkarmaya başladılar. Ben eminim ki bunların çoğu eskiden şiir de yazmışlardır. “Bunu yaptım, roman da yazarım” diyerek bu işe girişiyorlar.
Herhalde bunların bile okuyucusu olmalı ki şu anda birbirinden kötü roman benzeri şeyler etrafta dolaşıyor. Okuyucunun yüzeysel duygularına hitap edersen, onları hissettiklerini paylaşan cümleler yazarsan, hele dini temalı bir şeyler de yaparsan başarıyı buluyorsun.
Bu tür şeyleri hiç beğenmiyorum gayet tabii ki, ama bunlara hiç olmazsa bir düzeyde saygım da var.
Çünkü bunlar en azından duygularında samimiler ve dürüstler. Yeteneksizler ama dürüstlükleriyle kurtarıyorlar.
Bir de bu işi profesyonel olarak yapanlar var. İşte bu kesime hiç saygım yok.
Bu kişiler, topluma egemen olan duyguları soğukkanlı bir şekilde değerlendirip “Tutsa tutsa bu tutar” diyerek bir şeyler yazıp bunu roman diye piyasaya süren kesim.
Okuyucu gayet tabii ki bunları da okuyor. Onlar kandırıldıklarının farkında değiller, bir duygu seline kapılmış gidiyorlar.
Burada önemli bir nokta var. Bu profesyonel kesimin ürünleri, birinci grupta olanlarınkinden çok daha kötü. Çünkü özellikle roman, duygular ölçülüp biçilerek “Tutsa tutsa bu tutar” diyerek katiyen yazılamaz.
Bu profesyonel kesim, bizim medyadaki yandaş yazarlar kadar, belki onlardan da daha yeteneksiz yazarlar.
Nasıl ki yandaş yazarlar, hedef kitlelerin duygularına hitap ediyorlarsa, bu sözde romancılar da duygu cambazlığıyla işi götürüyorlar. İki kesim de okuyucu yalakası.
İyi yazar olmanın tek koşulunu, şair-yazar Küçük İskender tek bir cümleyle koymuş durumda.
“Rahibinden Satılık Kilise” adlı kitabında diyor ki yazar: “Bense kalktım, okuru öldürüp kelimelerin namusunu temizledim.”
Evet işte budur, yazı yazarken okuru öldüreceksiniz, onu yok farz edip yazacaksınız.
İster köşe yazısı olsun isterse şiir veya roman, ancak o zaman yazdığınız bir şeye benzeyebilir.
Bunun dışındakiler hokkabazlıktan başka bir şey değildir.
Bugün Türkiye, okuma-yazma açısından öylesine vahim bir dönemden geçiyor ki... Özellikle yandaş yazarlar ve edebiyat hokkabazları nedeniyle yazma eyleminin namusu korkunç bir şekilde kirlenmiş durumda.
Kendisine “yazar” diyenler, okuru öldürmeyi göze almadan, okuyucuyu düşünmeden yazmayı öğrenmedikçe, seçimde ne olursa olsun Türkiye’nin düzelebilmesi mümkün değildir.
Eğer bir düzelme olacaksa da yazarlar arasında büyük bir temizlik yapılması gerekecek.
Bence bu temizlik süreci yakında başlayacak, umudum bu.