Davutoğlu ve diğerleri
Ahmet Davutoğlu, seçim sonrasında içimi sıcak duygularla dolduran bir söylem tutturdu. Bu söylem bana, AK Parti ilk kurulduğunda partiye ve liderine duyduğum hisleri hatırlattı.
Nasıl ki dindara hak ve özgürlüklerini sağlayan ve Avrupa Birliği üyeliğini ön plana çıkaran Demokrat Parti’ye o dönemde sevgi duymuşsam, bugün de AK Parti’ye sevgim tekrardan oluşmaya başladı.
Keza aynı umut verici, sakinleştirici üslubu Cumhurbaşkanı’nda da hissetmeye başladım. 2002-2003 yıllarında sevgi duyduğum ve güvendiğim lideri tekrar bulmuş gibiyim bu aralar.
*
Ama korkuyorum. İnşallah bu defa beni yarı yolda bırakmazlar. Bu duygularımı yerle bir edecek davranışlara umarım sonradan girmezler.
İnşallah bütün bu ortam, kafalarındaki bir hedefin gerçekleşmesine kadar sürecek bir şey değildir.
Zira ilk yanılmamın bedelini yıllardır ödedim. En yakın çevrem, eşim dostum, bana başta duyduğum sevginin ne kadar masumane, ne kadar aptalca olduğunu söyleyip durdular. O yanılmam, yazar olarak da kredibiliteme darbe vurmuştu. Yani ikinci bir yanılma darbesini kaldıracak halim gerçekten yok.
Bütün bu riski alarak, bugün hem Cumhurbaşkanı’na hem de Başbakan’a inanmak, onlara sıcak duygular beslemek istiyorum.
Bugün gidilen yolun, tutturulan söylemin, hepimizin ortak geleceğini kurtaracağını, gönül rahatlığıyla paylaşacağımız geleceğin Türkiye’sini yaratmaya başlayacağını biliyorum.
Gerçekçi olalım, bugünün konjonktüründe yarı başkanlık sistemi, Türkiye’nin düğümlerini açacak ve ülkeyi uçuracak sistemdir. (4 Kasım Çarşamba günü bunu yazmıştım.)
Liderlerin söylediği özgürlükçü, demokrat ve hepimizin gönülden paylaşacağı Anayasa değişikliği yapılırken, umarım bu sistemin avantajları da göz önüne alınır.
*
Son dönemde Türkiye’nin tam da ihtiyacı olduğu muhalefet partisi liderliği performansı gösteren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti başkanlığını kaybetmesini gönlüm istemiyor.
Halen koltuğunda oturmakta olan bir genel başkan, Türkiye’de az rastlanan bir olgunluk göstererek parti içindeki başkanlık mücadelesinin yolunu tıkamıyor.
Anlayacağınız Kılıçdaroğlu, kaliteli bir insan.
CHP içinde başlatılan başkanlık mücadelesini Türkiye demokrasisi açısından çok da hayırlı olarak değerlendiriyorum. Umarım bu mücadelede kişilikler dışında kapsamlı politika tartışmaları da yaşanır. Çünkü hem CHP’nin hem de Türkiye’nin kapsamlı politika tartışmalarına ihtiyacı var.
Muharrem İnce bu tartışmaya neden olacak dolulukta görülüyor. Kemal Kılıçdaroğlu da kendisinden beklenen olgunlukta buna cevap verirse Türk sosyal demokrasisi global trendlere uygun bir kaliteli değişim içine girebilir.
*
MHP’yi ise pek tanımam bilmem, ama onun kendine özgü, farklı iç dinamiklere sahip olduğunu biliyorum.
Bu partiyi eski halinden çıkarıp yeni durumuna getiren, partiyi çağdaşlaştıran Genel Başkan Devlet Bahçeli, bir olası başkanlık yarışına karşı Kemal Kılıçdaroğlu gibi tavır koysa, Türk demokrasisi çok şey kazanacak.
Bu durum Bahçeli’nin lider olarak da prestijini çok yükseltecek bir gelişme olur.
*
HDP’ye gelince... Türkiye’nin en önemli iç sorunu olan PKK terörünü demokrasi içinde çözebilmesi için bu partiye çok ihtiyaç var.
Selahattin Demirtaş ufku açık, çağdaş demokrasiye uygun, modern bir lider. Partinin PKK ile bağı ne kadar olursa Türkiye açısından o kadar iyi. Yani bu durumu partiyi ve liderini yıpratmak için kullanmaya hayır demeliyiz.
Çünkü tekrar konuşma sürecine girildiğinde Türkiye’nin o süreçten yüzünün akıyla çıkabilmesi için o bağlantılara büyük ihtiyacı olacak. Aslında PKK’nın da bazı kısırdöngülerden kurtulabilmesi için partinin yol açabileceği demokratik açılımlara ihtiyacı büyük.
*
Anlayacağınız gayet olumlu, potansiyeli büyük olan bir konjonktür yakalamış durumdayız. Nasıl ki liderlerden bunu sürdürmelerini bekliyorsak, biz de kullandığımız sözlere, yazılarımıza, tavırlarımıza özen göstermeliyiz.
Kapsayıcı, uzlaşıcı ve daima ötekini anlamaya yönelik hayat tarzını benimsememiz gerekiyor.