Seküler dış politika
Evet tabii ki Ekonomi Bakanı’nın kim olacağı çok önemlidir, ama bir o kadar da önemli olan Dışişleri Bakanı’nın kim olacağıdır.
Çünkü Dışişleri Bakanı, bu ülkenin ekonomik geleceğine de yön verecektir.
“Nasıl?” derseniz onu da baştan söyleyeyim de konuyu sonra açmaya başlayayım.
Son G20 toplantısında da söylendi, önümüzdeki yıllarda dünyanın trilyonlarca dolarlık altyapı yatırımına ihtiyacı var.
Bu yapılan hesaplamada, Suriye’nin önümüzdeki yıllarda doğacak olağanüstü ihtiyaçları göz önüne alınmıyor.
Bu rakam şimdi bir trilyon dolarsa Suriye’nin doğacak ihtiyacı göz önüne alındığında üç veya beş misline rahatlıkla ulaşacaktır.
*
Barış gerçekleştikten sonra Suriye’nin yeniden inşa edilmesi ihtiyacı gündeme gelecek. Alt ve üstyapısıyla bir ülke yeniden kurulacak.
Türk firmaları altyapı konusunda zaten dünyada tecrübeliler. Suriye’de yatırımlar başladığında eğer Türkiye dışarıda kalırsa diğerlerinin bunu başarabilmesi neredeyse imkânsız.
Türkiye dışında hangi ülkenin firması bu işi üstlenirse üstlensin mutlaka Türk şirketleriyle ortak çalışması gerekiyor.
Çünkü bu işi en ucuz ve en etkin şekilde Türk şirketleri halleder. Onlar Kuzey Irak’ta Kürt otonom bölgesinde yaptıkları gibi Suriye’yi tekrardan kurabilirler.
Anlayacağınız, ileride Suriye’den kazanılacak çok para var. Eğer bu potansiyel dünyanın diğer bölgelerindeki altyapı ihtiyaçlarıyla bir araya getirilebilirse Türk ekonomisinin sadece kısırdöngülerden kurtulmakla yetinmeyeceği, aynı zamanda zenginleşeceğini bile söyleyebiliriz.
Ancak bu potansiyelin gerçekleşebilmesi için Türkiye’nin dış politikalarını gözden geçirmesi gerekiyor.
*
Başbakan Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı döneminde Türk dış politikası temelden değiştirildi.
Eskinin seküler ve tarafsız yaklaşımları bir kenara bırakıldı, hayli ideoloji vurgulu bir politika izlendi. Dış politika, Sünni duyarlılıklara göre yönlendirildi.
Türkiye’nin dış politikasında seküler ve tarafsız kalma tutumu, bize eskiden çevremizdeki ülkelere yönelik bazı avantajlar sağlıyordu. Örneğin, seküler ve tarafsız dış politikaların olduğu dönemlerde Türk müteahhitleri Libya’da büyük yatırımlara girmişler ve çok da para kazanmışlardı.
Ne zaman ki dış politikamız ideolojinin güdümüne girdi, biz de Libya’da kaybetmeye başladık ve sonunda işadamlarımız milyarlarca dolarlık iş makinelerini orada bırakıp dönmek zorunda kaldılar.
Şimdi de Suriye gündemimize girecek. Türkiye, Suriye’deki imar faaliyetleri içerisinde mutlaka yer almalıdır.
Bunun temellerini şimdiden atabilmek için de bu ülkeye yönelik ideolojik yaklaşımlarımızı kademeli olarak azaltmalı, tekrar seküler ve tarafsız bir politika oluşturmalıyız.
Ekonomik çıkarlar ile dış politika hep birlikte ele alınmalıdır.
Bizi sadece bazı Arap ülkeleriyle finans ilişkisine hapseden şimdiki dış politika anlayışı terk edilmezse yakın geleceğin dünyasının sunabileceği büyük potansiyellerden vazgeçecek ve yine kaybeden biz olacağız.