Terörün anlamı
Zamanında iktidarın güçlüleri, Che Guevara’yı da bir terörist olarak konumlandırmaya çalıştılar. Oysa şimdiki teröristlerle karşılaştırıldığında Che, bir hippi kadar masumdu. Ona terörist diyebiliyorlardı; çünkü o yıllarda terör daha büyük bir amacın, bir politik inancın parçası olarak algılanıyordu.
Bizde de Deniz Gezmiş ve arkadaşları terörist olarak damgalandılar.
21’inci yüzyılda terörün ve teröristin anlamı tamamen değişti. Politik inançlar, daha büyük amaçlar yok oldu, terör bir “nihilist” eylem olarak ortaya çıktı. DAEŞ’in yaptığı hangi eyleme bakarsanız bakın, bir inancın, bir amacın değil bir inançsızlığın, bir amaçsızlığın rol oynadığını görmek mümkün.
Baudrillard’ın dediği gibi, teröristin amacı öldürmek değil, toplumu hiçleştirmek için katliamdır. Onların eylemlerinde her türlü ahlakın reddedilmesi ve hiçleştirilmesi arzusu görülüyor.
Yeni teröristin bir “nihilist” olduğunu anlamazsak, ne bir PKK teröristinin eylemleriyle daha çok Kürtlere zarar vermesini, ne de bir DAEŞ’linin eylemleriyle daha çok Müslüman’ı vurmasını anlayabilmek mümkün.
Bu durumda dün İstanbul’da yaşanan teröre bir anlam bulmaya çalışmak belki de anlamsızdır. Ama doğası gereği zaten anlamsız olan bu olayı, sembolleri çözümleyerek anlatmaya çalışacağım.
‘İMPARATORLUĞUN KALBİ’ DÜN VURULDU
Dün olayın nerede yaşandığına bakarak işe başlamak gerekiyor. Dün olayın meydana geldiği yerin, en fazla canın alınacağı yer olmadığı görülüyor.
Eğer İstanbul’da daha fazla can yakmaya girişilecekse, bu amaca yönelik çok farklı yerlerin bulunabileceği kesin. Ama terörist dün, eylem için Dikilitaş’ın önünü seçti.
Dikilitaş’ın gayet tabii ki sembolik bir önemi var. Bu anıtın yer aldığı Sultanahmet Meydanı (Hipodrom) Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarının kalbini sembolize eder. Terörist, bu “nihilist” eylemiyle “Bütün imparatorlukların sonu geldi, artık bizim imparatorluğumuzun zamanı” mesajı vermek istemiş olabilir. Zaten Ortadoğu’da son yaşanan hemen her şey, Osmanlı mirasının bitirilmemiş davasının bir şekilde sonlandırılması mücadelesidir de.
CUMHURBAŞKANI’NIN ŞIK TAVRI
Dün yaşanan üzücü hadiseden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan konuyla ilgili konuşurken şık bir tavır da gösterdi. PKK terörü konusunda Türkiye’ye haksız eleştirel tavırlar alan yabancı akademisyenlere bir çağrı yaptı. Özellikle ön safta yer alan Noam Chomsky’yi Türkiye’ye davet ederek, “Gel de olan biteni önyargılarınla değil, kendi gözlerinle gör” demiş oldu. Bu, çeşitli badirelerden geçmekte olmasına rağmen kendisine güvenen bir ülkenin liderine yakışan ve her fırsat bulduklarında Erdoğan’ı eleştirmeyi neredeyse entelektüel olmanın önkoşulu olarak gören insanların da alkışlaması, desteklemesi gereken tavırdır.
‘BİZ NE BADİRELER ATLATTIK BUNU DA ATLATACAĞIZ’
Orta yaş ve üstü kiminle konuşsam, çoğu mutsuz olmakla birlikte hiçbiri umutsuz değil. Hepsi de ortak bir dil kullanıyor. “Türkiye geçmişte ne badireler atlattı, biz neler gördük, bugünleri da atlatacağız, bunlar da geçecek” diyorlar. Üniversiteye hazırlanan bir genç olarak 70’li yılların başında Ankara’da bir gece eve dönüyordum. Bir üstümüzdeki mahallede makineli tüfeklerin sesi gelmeye başladı. Yarım saat süren şiddetli çatışma yaşandı.
O yıllarda Türkiye bu haldeydi ve dönemin umutsuzları, sonun geldiğini ve kurtulmamızın imkânsız olduğunu söylüyorlardı. O badire de atlatıldı. Şimdi ben de arkadaşlarım gibi bunu da atlatacağımızı düşünüyorum. “Mutsuz muyum?”, tabii ki “evet” ama “Umutsuz muyum”, katiyen “hayır”. Mutsuz yanımın beni teslim almasına karşı duruyorum. Mutsuzluğa teslim olmuyorum, umudumu koruyacağım, herkese de bunu tavsiye ediyorum.