Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Akademisyenlerin bildirisi üzerine kopan tartışmalar, bana “kamusal aydın” kavramı üzerine düşünmemiz gerektirdiğini hatırlattı. “Public intellectual”ın uyarlaması olarak söylediğim “kamusal aydın”, kendi akademik kariyerinin dışına çıkıp toplumsal sorunlar hakkında söz söyleyen entelektüellere deniyor.

        Her profesör olan, toplumsal sorunlar hakkında konuştuğunda kamusal aydın olamıyor. Kamusal aydın olmanın neredeyse kutsal olan entelektüel kuralları var.

        İlk önce akademik kariyerinizde eşitleriniz tarafından onaylanmış ve saygıyla kabul edilmiş başarılara ulaşıp bir düzeye geleceksiniz. Sonra bu akademik düzeyinizin size toplumsal sorunlar hakkında fikir belirtme yetkisini otomatikman vermediğini kabul edeceksiniz, yani mütevazı olacaksınız.

        Fikirlerinize ihtiyaç duyulduğuna ikna olursanız üzerinde hassasiyetle düşünülmüş görüşlerinizi formüle ederken yaşadığınız dönemdeki kamuoyunun duyarlıklarını, hissiyatını analiz edeceksiniz. Bu adımınızla akademik fildişi yuvanızdan çıkmak üzerine olduğunuzu, bu dünyanın size yeni ve farklı kurallar içerdiğini düşünerek konuşup yazacaksınız.

        Kamusal aydın olmanın global kuralları böyledir, ancak buna uyanlar kabul görür ve tarihe geçerler. Eğer kamuoyu oluşturma gibi hedefiniz olacaksa da ilk önce o kamuoyunu ve tarihi dönemi iyice kavrayıp sonra değiştirme işine girişeceksiniz.

        Bütün bunlara bakarak hangi kriterle ele alırsanız alın son bildiri olayı, imzaları bulunanları kamusal aydın yapmayacağı gibi onlar için akademik hayatlarında edindikleri düzeyleri bile lekeleyebilecek bir talihsizliktir.

        Orada imzası bulunanlar bir entelektüel gibi değil, üniversitede ilk yıllarını okuyan gencin heyecanıyla ve sorumsuzca davranmışlardır. Çoğunun o heyecanla neyi imzaladıklarını da tam okumadıklarını düşünüyorum.

        Türkiye’nin yukarıda saydığım kriterlere uyan kamusal aydınlara çok ihtiyacı var ve Cumhurbaşkanı’nın da öyle bir aydın bulduğunda dinleyip değerlendireceğine inanıyorum.

        ALBERT EİNSTEİN

        Parlak akademik kariyerinde yarattığı onca önemli eser ve dünyayı değiştiren teorisinden sonra Einstein’dan toplumsal sorunlar hakkında fikir belirtmesi istendiğinde, o bile kendisine hemen güvenemedi. Zaten içine kapalı ve utangaç bir mizaca sahipti.

        Dünyaca saygı gören bir bilim insanı olmasının, kendisine kamusal aydın olma yönünde açık çek vermediğini düşünüyordu. Ama talep çok fazlaydı, o da üzerinde hayli düşünerek, tüm bilimsel yöntemini söyleyeceği söze dikkatlice odaklandıktan sonra kamusal olaylar hakkında konuştu. Yapıcı olmaya ve birleştirmeye dikkat etti.

        Einstein bile bu kadar temkinliyken, onun tırnağı kadar bile olamayacak bizimkiler kendilerine nasıl bu kadar güvenebiliyorlar, nasıl bu kadar dikkatsizler anlamak çok zor.

        JÜRGEN HABERMAS

        Kamusal aydın denilince aklıma gelen, içimi saygıyla dolduran insan Jürgen Habermas’tır. O çağımızın yakıcı ve acil sorunları hakkında bir filozof dikkatiyle fikir bildirmiş, bu tavrıyla birleştirici ve kamusal ortak alanlar oluşturulmasına öncü olmuştur.

        Frankfurt Okulu geçmişine, Marksist gelenek içinden gelmesine, seküler düşünce yöntemine rağmen dinin insan hayatındaki bazı boşlukları doldurmada öneminin ne kadar büyük olacağını görmüş ve bunları “Hayatımızda neyin eksik olduğunu biliyor muyuz?” başlıklı çalışmasında irdeleyerek gerçek bir kamusal aydının nasıl da birleştirici olması gerektiğini göstermiştir.

        İNSAF BE YILMAZ ÖZDİL!

        Yazı ustalığını çok beğenirim. Siyasi tavrındaki sertliğe rağmen saygıyla karşılarım. CHP’nin başında şu anda Atatürk’ün bulunması gerektiğini düşünen ekolden de olabilirsin, bu bile anlaşılabilir. Ama insaf, kurultay sonrasında Kemal Kılıçdaroğlu hakkında o üslupla, o sertlikte yazı yazılır mı arkadaş.

        Eleştirelim de Kılıçdaroğlu’nun hiçbir olumlu işi, hiçbir başarısı yok mu? Senin yazılarını bile yeterince sert bulmayan kişilerle dolu bir partiyi, içi karmakarışık olan bir yapıyı, Türkiye’nin siyasi açıdan altüst olduğu bir dönemde Kemal Kılıçdaroğu aslında iyi yönetmedi mi? Fırtınaya yakalanmış, batmak üzere olan bir gemiye iyi kaptanlık yapmadı mı?

        Dedim ya, insaf! CHP’ye, Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde yapıcı bir muhalefetle çıkacağı yeni yolunda başarılar diliyorum.

        Diğer Yazılar