Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzacılar için “Aydın müsveddeleri” demesini eleştiren Murat Belge hakkında Ahmet Kekeç sert bir yazı yazdı ve “Sen kitap okudun da ne oldu sanki” dedi.

        Bu yazıyı yazarken aslında kendimi tuhaf hissetmekteyim; çünkü hem Murat Belge’yi hem de Ahmet Kekeçi düşünce insanları olarak sever ve sayarım.

        Murat Belge ile 1970’li yıllara uzanan bir tanışıklığımız vardır. Aslında bu yazı ikisiyle de alakalı değil, bu da beni rahatlatıyor. Yazının asıl amacı, “kamusal aydın” kavramını bu tartışma vesilesiyle tartışmaya çalışmaktır.

        Kamusal aydın (public intellectual) kavramına bir tanımlama getirmek istersek, bu tür aydın okumuşluğunu ve bilgi birikimini gerçek yaşamdan kopuk yaşamaz. Tersine günübirlik olayların tam içinde olur ve gerektiğinde ender duyulan fikirleri kamuoyunu aydınlatacak bir şekilde söyler. Bunlara “güncel olana teorik müdahaleler” de diyebiliriz.

        Noam Chomsky bu tür bir aydındır. İngiltere’de ise Raymond Williams ve Edward Thompson aklıma ilk önce gelenler. Fransa’da bu tanım hayli canlı ve efektif bir aydın grubunu tarif eder. Hemen aklıma geliverenler Jean Paul Sartre, Simone de Beauvoir, Alain Bodiou, Louis Althusser, Bernard-Henri Levy ve niceleri.

        Türkiye’de ben Murat Belge’nin bu rolü üstleneceğini yıllardır düşündüm. Ama kamusal aydın olmak için diğer önşart da aydının sözlerinin, halkın çoğunluğunun haklarının koruyuculuğuna ve demokrasiye hizmet etmesi gerekir.

        Murat Belge de bildiğim kadarıyla demokrat ve halkçı düşüncede bir kişidir. Ama onun ve benzeri aydınların trajedisi de global düzeyde halkçı ve demokrasiden yana tavırlarının, Türkiye’nin koşulları nedeniyle tam tersine, yani antidemokratik ve halk karşıtı hale dönüşmeleridir.

        Örneğin, Batı şartlarında demokrasiye katkı yapan ve çoğulculuğu destekleyen seküler düşünce, Türkiye koşullarında baskıcı ve demokrasi karşıtı bir teorik müdahaleye dönüşmüştür. Murat Belge’nin içinden geldiği Marksist düşüncenin de trajedisi Türkiye’de budur.

        Belge çok iyi bildiği ve tanıdığı Fransız kamusal aydınları gibi olmayı eğer istemişse bu maalesef olamamıştır. Bu da onun yetersizliğinden değil, Fransa koşullarında farklı etkisi olan Marksist teorinin Türkiye koşullarında elitist ve halkı dışlayan bir müdahaleye dönüşmesidir. Marksist kökenli kamusal aydın olmaya girişenlerin teorik çerçeveleri burada mutasyona uğradığı için trajedileri budur.

        ÜRKÜTÜCÜ BİR KİTAP İKİ

        İki jenerasyon içinde 1 milyar insan bir salgın hastalığa yakalanacak, bunların 165 milyonu da ölecekmiş. Epidemiyolojistlerin (salgın hastalıklar uzmanı) yüzde 90’ı böyle düşünüyormuş.

        Biraz düşünürseniz bu korkunç ve ürpertici bir durum. Bu bilgiyi şu anda okumakta olduğum Sonia Shah tarafından yazılmış “Pandemic: Tracking Contagions, from Cholera to Ebola and Beyond” adlı kitaptan öğrendim.

        Kitapta korkunç detaylar da var. Örneğin, kolera salgınlarında insanların eskiden nasıl öldüklerinin anlatıldığı bölüm dayanılacak gibi değil. Sizin de keyfiniz kaçmasın diye burada yazmayacağım. Bu acılı ve korkunç ölümü getiren salgın hastalığın en iyi tarafı, son derece hızlı öldürmesiymiş. Örneğin, kolera salgınlarında yemek yerken son derece sağlıklı görünen bir insanın tatlıya geçene kadar ölebileceği de söyleniyormuş.

        Ne kadar şansa yaşamakta olduğumuzu ve salgın ihtimallerini hiç de küçümsemek gerektiğini görmek için bu çalışmayı incelemenizi tavsiye ediyorum.

        SON OSCAR NOTLARI

        Pazar gecesi (Türkiye saatiyle sabaha karşı) Oscar ödülleri dağıtılacak. Bu yüzden Oscar hakkında dedikodular yazmak için bu son fırsatı da kullanayım dedim.

        * Oskar ödülleri ilk kez 1953’te televizyonda naklen yayınlanmış.

        * İlk yayınlandığındaki süre bugünkü sürenin yarısı kadarmış.

        *Geçen yıl Oscar ödüllerini seyredenlerin sayısı önceki yıllara göre yüzde 18 azalmış.

        * Bu yıl seyirci sayısının artıp artmayacağı merakla bekleniyor. Eğer artmazsa ödül sayısını azaltmaktan ödül gecesini “American idol” türü bir yarışmaya döndürmeye kadar uzanan bazı düşünceler var.

        * Bu yılın sunucusu hemen herkese hakaret edebilen siyahi stand-up’çı Chris Rock. Ama bu yılki Oscarların dışında tutuldukları için kızgın olan siyahi aktörler sunucuya güvenmemeliler. Çünkü Chris Rock şovunda en çok hakareti zencilere yönlendiriyor.

        * Ödül törenine ilgiyi artırmak için gelen öneriler arasında, geçmişte Cher ve Björk’un giyindiği gibi giyinerek törene gelenlerin sayısının artırılması da var.

        Diğer Yazılar