Yatak odası teröristleri
Terör, demokrasiyi yaşatmaya çalışan toplumların başına her zaman bela olmuştur. Ancak terör tek bir olguyu anlatan, kavram olarak kullandığımızda kendi başına açıklayıcı olan bir şey değil. Terör, kavram olarak hızla değişiyor.
Yakın geçmişin terör eylemlerine bakarak bile günümüzün global terörünü anlayabilmek mümkün değil. Kavramın nasıl değişmekte olduğunu, nasıl farklılaştığını yakın geçmişin terör eylemlerine bakarak bile anlamamız gerekiyor ki bu belaya karşı etkin mücadele edebilelim. Sonunda Belçika hükümeti gibi terörün önünde diz çöker hale gelmeyelim.
Bu anlama, çözümleme yolunda baz notlarım var, bunları sizlerle de paylaşmak istiyorum:
- Eskiden terör çok daha büyük sosyal ve siyasi amaçlara sahip mücadelenin bir parçası olarak ortaya çıkıyordu. Böylece o siyasi ve sosyal amaçlara inananlar tarafından terör, kaçınılmaz bir mücadele türü olarak algılanabiliyordu.
- Şimdiki global gerçeğimiz olan yeni terör ise çok daha nihilist, çok daha goşist bir içeriğe sahip. Teröristin siyasi ve sosyal hedeflerinin ne olabileceği belli değil, hata bunların önemi bile yok. Artık tek önemli olan şey terörün kendisi. Terör nihai amaç, bir hayat tarzı olarak ortaya çıkmış durumda.
- Eskiden potansiyel teröristin bulunması için çok daha organize ve planlı çalışma gerektiriyordu. Şimdi ise örgütsel oluşum ortada pek yok, çoğunlukla internet ortamında bir beyin yıkaması yapıldıktan sonra insanlar terörist olarak eylem koymak için özgür bırakılıyorlar. Üzerinde konuşulan terörist hücreler, uyuyan hücreler işte bunlardır. Eskiden uyumakta olan hücrenin bile örgütsel bağlantısı vardı. Şimdi bunlar kopuk ve tek bağlantı sadece internet üzerinden herkese açık olan siteler aracılığıyla sağlanıyor.
- Önceden terörle mücadelede örgütsel bağlantı takip altına alındığında potansiyel terörist de bulunabiliyordu. Şimdi teröristler artık aile içinde, hatta yatak odasına kapanmış halde yetişiyorlar. Başlıktaki “yatak odası teröristleri” kavramını ulusal güvenlik uzmanları yeni kullanmaya başladılar. Çoğu kardeşli olan (son terör eylemlerinin çoğunun kardeşler tarafından yapıldığını göreceksiniz), ailesi tarafından caydırılamayan bu tatminsiz gençler, yatak odalarına çekildikten sonra bağımlısı oldukları beyinlerini yıkayan siteleri inceliyorlar. Ne zaman harekete geçecekleri, nerede terör yapacakları kendilerine kalmış.
Eskiden bütün bunlar hiyerarşik bir örgüt kararıydı, şimdi ise ortada örgüt ve karar veren yok. Nihilist terör çok daha demokratik hale gelmiş durumda. Sonunda bir gün durup dururken büyük ihtimalle o genç kendini çok daha mutsuz hissettiği gün eylem gerçekleşiveriyor.
Terörün değişen yüzünü düşünmek ve tartışmak zorundayız ki en etkin mücadele yöntemlerini bulabilelim. Global düzeyde işkenceyi tekrar etkin bir mücadele yöntemi olarak öne sürenler var. Ama anlattığım gibi, örgütsel bağlantıların, hiyerarşi karar mekanizmalarının pek olmadığı ortamlarda bunun hiçbir önleyici gücü olamayacağı açıktır.
Bunun dışında ideolojik manipülasyona açık komşuluk ilişkilerinin yoğun olduğu, içinden nihilist terörist çıkarma potansiyeli büyük olan ailelerin önceden tespit edilerek hem insan hem de elektronik takip altına alınmaları gerekiyor.
Bu aşamada işin için “demokratik hakların ihlali ve özgürlükler” meselesini katarsanız, her değerden yoksun ve insan hayatına hiç değer vermeyen bir teröristin önceden yakalanması ihtimali hiç kalmaz. Avrupa idealleri ve özgürlükleri, terör karşısında çaresiz kalmış ve yenilmekteler. Bazı kavramlardan korkmayı bırakarak tartışmaya başlamalıyız. Bunun zamanı çoktan geldi.
CASTRO NEREDE?
Bir dönemin konjonktüründe kendisi de bir terörist olarak damgalanan Fidel Castro nerede? Çok uzun zamandır kamuoyunun gözü önünden çekilmiş olan Castro hakkında çıkarılan ve internet ortamında da yayılan “Öldü” iddiaları, Obama ile hiç görüşmemesi nedeniyle daha da yoğunlaştı.
Fiziksel durumu ne olursa olsun Castro’nun Obama’nın yanına gidip elini sıkmasını görmeyi çok isterdim. Bu olmayınca tabii Castro hakkındaki şehir efsaneleri daha da azmış durumda.
ONLAR HİÇ ZAYIFLAYAMAYACAK
Sağlıklı yemeğe çok önem verdiklerini söyleseler de, bu konuda ne kadar tartışsalar da Amerikalıların zayıflayabilmelerine pek imkân yok.
Çünkü insan beynini tahrik eden ve haz aldıran yeni lezzetleri sürekli bulup piyasaya sürüyorlar. Geçenlerde organik yiyecekler konusunda dünya çapında uzman olan bir süpermarketi dolaşırken yeni bir sos gördüm.
Kemik iliği var ya, hani kemiğin kırılan bölümünden emip çıkardığımız ilik. İşte onunla karıştırılıp yenilmesi için özel bir sos hazırlamışlar.
Böyle soslar hazza yönelik tüketimi artırıyor ve diyet yapma azmini tamamen kırıyor tabii ki.
YAĞA İADE-İ İTİBAR
Uzunca bir dönem boyunca hepimize yağın zararları, ne kadar öldürücü olabileceği filan anlatıldı. Bütün diyetlerde yağ neredeyse sıfıra indirildi, kalbin en büyük düşmanı ilan edildi.
Şimdi her şey tersine dönmüş durumda. Organik yiyecekler modası ve bununla bağlantılı sağlıklı beslenme furyasıyla birlikte yağ tekrar gözde yiyecek oldu.
Herkes yağın işlenmemiş olanının, en saf halinin vücuda hiç zararı olmadığını, hatta çok yararı bulunduğunu söylemeye başladılar.
Organik tereyağlar neredeyse kapışılıyor artık, tam yağlı yoğurtlar da öyle.