'Yeni normal'imiz
Global dünyanın Türkiye’nin de başrol oyuncusu olduğu medeniyetler kulübünün üyeleri, tüm ülkeler, günün koşullarının empoze ettiği “yeni normal”imize alışmaya çalışıyorlar.
Bu medeniyetler kulübünün her üyesi kendi kültürü, hayat tarzı, inanç ve ideolojisine göre sürdürmeye çalıştığı demokratik hayatı, bir de terör boyutu eklendikten sonra nasıl sürdüreceğini düşünüyor.
Çağımızın yeni normali de bu işte: Alıştığımız her şeye karşı savaş açmış barbarlara rağmen medeni hayat tarzını bir şekilde sürdürme savaşı.
Felsefenin siyasetbiliminin tutarlı biçimde çözümlemeye zorlandığı yeni paradigma da bu. “Demokratik, özgür yaşamı, terör tehdidinin olduğu bir dünyada nasıl yürüteceğiz?” cevap aranan zor soru bundan ibaret.
Bunun hakkında kitaplar yazılacak, sempozyumlar yapılacak ve ortaya yeni fikirler de çıkacak, ama o oluncaya kadar bizler de yana çekilip işin teorisinin yapılmasını beklemeyeceğiz.
Bizler gibi sıradan insanların medeniyetler kulübüne üye her ülkede gündelik yaşamımızda, hayatlarımızda yapmamız gerekenler var bu “yeni normal”e adapte olmak için.
Tabii ki korkacağız, tehdidi bileceğiz, ama bu korkumuzun bizleri tamamen teslim almasına bizleri paralize etmesine izin vermeyeceğiz.
Medeniyetler kulübünün başrol oyuncularından olan Türkiye’ye bu yeni normalin dünyasında büyük görev düşüyor.
Bizler demokratik özgürlükçü ve çağdaş bir Müslüman ülke olarak global dünyanın korkusuyla teröre teslim olmuş ve üstelik tehdidi “İslami terör” olarak damgalamış ülkelerine hem çağımızın gerçeklerini hem de Müslümanlığın gerçekte ne olduğunu sadece devlet politikamızla değil kendi yaşamlarımızdan örnekler oluşturarak öğreteceğiz. Bu tarihin bize yüklediği bir misyondur.
Örneğin bir terör saldırısı olduğunda korkarak kendi hayatlarımızı kilitlemeyeceğiz.
Ekonomimizin çarklarını daima döndüreceğiz.
REKLAMI DURDURMAK TERÖRİSTE TESLİM OLMAKTIR
Her saldırıdan sonra reklam kampanyalarını durdurmayacağız. Bahaneler yaratıp teröre teslim olmayacağız. Ekonomimize teröristin istediği darbeyi kendi elimizle vurmayacağız.
Müslüman’ımız da, gerçek dindarın nasıl olduğunu ve onun diğer dinlerden insanlarla veya dinsizlerle nasıl uyum içinde yaşadığını dünyaya gösterecek.
Ben Türkiye’nin global dünyanın bu yeni normalinde bir fikir lideri olacağını hep düşündüm ve ülkemizin elindeki potansiyel gücü her düşündükçe bu inancım daha da pekişiyor.
CİHATÇI GETTOLARINDAKİ TÜRKLERİN DURUMU
Batı ülkelerinin şehirlerinin tümünde Müslümanların yoğunlaştığı mahalleler, semtler oluştu. Çoğunda Arap kökenli vatandaşlar var.
Benim “domestik terörist” diye adlandırdığım, ailesi tarafından korunup kollanan cihatçı gençler de bu gibi ortamlarda yetişiyor ve eylemlere hazırlanıyor.
Ancak tüm dünyanın gözünden kaçmayan bir başka gerçek de var.
Bu semtlere komşu olan ve hatta bu semtlerde yaşayan Türkler bu cihatçı yola girmiyorlar. Türkler kendi hayat tarzlarına, kendi kültürlerine göre hayatlarına devam ederken bir yandan da dinlerini sakin ve güzel bir şekilde yaşıyorlar.
Bu tabii ki ülkemizdeki demokrasi kültürü ve özgürlükçü demokratik yaşama bağlılığımızla ve tarihimizden gelen hoşgörülü ve ferasetli davranma kültürümüzden kaynaklanıyor olabilir, ama Diyanet İşleri’nin oynadığı önemli rolü de unutmamak lazım.
Türk Diyanet’i daima çağdaş hoşgörülü ve insanı daha iyiye, güzele taşıyan Müslümanlığı anlattı. Türklerin gittiği camilerde bu tür bir hayat tarzı böylesine bir Müslümanlık konuşuluyor ve bu yüzden onlar isterlerse cihatçıların en fazla çıktığı semtin göbeğinde yaşasınlar, bizim vatandaşlarımız bunlardan uzak tutuyor kendilerini.
“Yeni normal”imizi anlatırken Türkiye’nin bir fikir lideri olarak bu dünyadaki önemine ve öncü rolüne dikkat çekmiştim. Bu konu da görüşlerimi destekler nitelikte.
NEREDEYSE DOĞAR DOĞMAZ İNTERNETE GİRECEKLER
Çocuklarda internetle tanışma yaşı 5’ten 2’ye inmiş. 2010 yılında internete alışık olan çocukların oranı yüzde 52.5 iken bu oran 2015 yılında yüzde 57.5’e çıkmış.
Günümüzde çok insan felaket çığırtkanlığı yapıyor; yok dünya savaşı çıkacakmış, yok ekolojik felaketler olacakmış, bir terör saldırısıyla dünyanın sonu gelecekmiş falan filan birçok felaket teorisyeni var etrafta.
Benim için asıl felaket çocuklarda internetle tanışma yaşının 5’ten 2’ye inmesidir.
Bu, huzurlu, normal ve düzgün bir gelecek kurma umudumuzın hızla ortadan kalktığını göstermektedir bana. Beni yanlış anlamayın yeni teknolojilere karşı filan değilim. İstesem de olamam çünkü diğer görevim dijital dönüşüm koordinatörlüğü. Bu teknoloji hayatının içinde yaşıyorum. Gelişmeleri global düzeyde takip ediyorum, ama korumasız ve kendini henüz bilinçli koruyamayan beyinlerin bu kadar da küçük yaşta internet ortamındaki fikir ve özgürlüklere sınırsız ulaşımının tehlikeli olabileceğini biliyorum.
Kitap okumaya hiç alışmadan direkt internet bağımlısı olan beyinlerin normal gelişebileceğine inanmadığım gibi onların küçük yaştan itibaren cinsel istismarcı veya terörist yetiştirici sapıkların kollarına düşeceklerinden korkarım.
Çocukları çok küçük yaştan internet bağımlısı olmaya başlamış anne ve babalar çok dikkat etsinler; filtreleri etkin kullanarak veri arama geçmişlerini sıkça kontrol etsinler, temkini hiç elden bırakmasınlar.
Bırakın bebek yaşındaki çocuklarımızı, ben gençlerimizin de bu kültür dışına çıkarılması gerektiğine inanıyorum. İşte bu yüzden geçmişte her üniversitede birinci yıllarda sadece zorunlu ders olarak klasik roman okunmasını ve bu yılı başarıyla tamamlayamayan öğrencinin üniversite ile ilişiğinin kesilmesini istemiştim. Klasik bir romanı veya düzgün bir araştırmayı dikkatle okumanın üniversite öğrenimi kadar zengin ve beyni doyurucu bir süreç olduğunu bildiğimden bu önerimi bugün de tekrarlıyorum. Doktor da olacaksa, mühendis de birinci yılında sadece kitap okusun öğrenci.
MARİSSA MAYER
Göreve geldiği günden itibaren platonik aşk duygularıyla dolu olduğum ve ilgiyle takip ettiğim Yahoo CEO’su Marissa Mayer maalesef zor günler geçiriyor. Galiba ya istifaya zorlanacak ya da aktivist hissedarlar tarafından görevden alınacak.