Yeni televizyon dünyası
Dijital yeni teknolojilerin medya dünyasında büyük bir altüst oluşa neden olacağı bekleniyordu. Bu altüst oluşun en fazla da gazete dünyasında yaşanacağı tahmin ediliyordu. Ancak asıl altüst oluş televizyon dünyasında yaşanıyor.
Bir yandan televizyon seyretme biçimleri öte yandan da seyircinin içerik beklentileri hızla değişiyor. O geçmiş hâlâ bizimle, ama ben yine de “eskiden” diyeceğim, “eskiden” televizyon seyretmek için ekranın konduğu odaya geçilir, program akışına göre pozisyon alınıp hayat planlanırdı. Reklamveren de bu akışa göre reklam planlamalarını yapar ve hangi dakikada neyi yayınlatacağını ve ne tür sonuç alacağını bilirdi.
Televizyonun ilk yaygınlaşması döneminde misafirlikler de popüler programların saatine göre düzenlenir ve evinde televizyon olmayanlar olanların evine misafirliğe o saatlerde giderdi. Halit Kıvanç bu insanlara “telesafir” adını takmıştı.
TIKA BASA SEYİR
Televizyon seyretmek sosyal hayatı ve ilişkileri de düzenlerdi. Siyaset de bir anlamda bundan etkilenirdi. Çünkü haber saatleri bu akış düzenine göre planlanır, siyaset dünyası da ona göre pozisyon alırdı.
İzleyici, televizyon şirketi ve reklamveren arasındaki üçgen kurulmuş ve sorunsuz işliyordu. Reyting mekanizmaları da bu dünyaya uygun düşünülmüş ve oluşmuştu. Aslında reyting kuruluşlarını da alırsak bir üçgenden değil, kısırdöngüsel bir dörtgenden bahsetmek mümkündü.
Ancak bu düzen artık paramparça oluyor. Televizyon dünyasında yepyeni bir hayat tarzı oluşuyor ve bu durum sosyal ilişkilerin, hatta siyasetin bile yeniden örgütlenmesini getirecek. ABD’de yeni seyirciye seslenmesini daha iyi bilen Donald Trump ve Bernie Sanders gibi politikacıların başarısında bu gerçeğin de payı büyük.
Yeni seyirci artık programları kendi dışında belirlenen gün ve saatte değil, istediği gün ve saatte izlemek istiyor. Ekrana da bağımlı olmak istemiyor, kendisine özel ekranını cebinde veya en fazla çantasında taşıyor.
Yeni seyirci özgürlüğüne, seçim hakkının hep kendisinde olmasına çok önem veriyor. Tercihleri reklamverenin ve televizyon kanalının yapmasını ve kendisinin de buna bağımlı olmasını istemiyor.
Seyirci, dizileri de istediği bölüm sırasıyla ve “tıka basa seyretmek”ten (binge watching) yana, yani beş-on bölümü aynı gün içinde üst üste seyretmek ona daha fazla keyif veriyor.
Kablolu TV dünyası birçok kanalı birden seyirciye sunsa da dijitalin imkânlarını onlara açsa da yukarıda saydığım tüm beklentilere istenilen düzeyde karşılık veremiyor.
Bu beklentileri tam karşılayabilmek için yayınların “streaming” teknolojisiyle yapılması, yani internet üzerinden yükleme yoluyla programların aktarılması gerekiyor. Şu anda streaming teknolojiler en rağbette olan araçlar, hem film hem de müzik dünyasında.
HULU VE ALTÜST ATAĞI
Netflix ile neredeyse aynı zamanda sektöre giriş yapan Hulu şirketi ise uzun süre gölgede kaldı. Netflix ve ona rakip olarak ortaya çıkan Amazon Prime, orijinal içerikler de üreterek büyük bir rekabet içinde büyüdüler. Hulu’daki bu durağanlık şaşırtıcıydı; çünkü arkasında Walt Disney, Fox ve NBC Universal gibi ortak dev üç şirket vardı.
Şimdi Hulu büyük bir atak başlattı ve bu atak televizyon dünyasında büyük bir devrim anlamına gelecek.
Kablo şirketlerinin ayda 120-150 dolar arasında ücretle sundukları tüm kanallara erişme imkânını Hulu, internet üzerinden sadece 40 dolara verecek. Daha da önemlisi, seyirciye göre değişen paketler de sunacak.
Hulu geçmişteki seyretme datalarınıza bakarak izleyiciye göre değişen içerikteki istasyonları size sunacak. Yani hiç sevmediğiniz, izlemediğiniz programları içeren kanallar pakette lüzumsuz kalabalık yaratmayacaklar. Zevke ve talebe göre değişen televizyon kanalı listesi, istediğiniz yerde istediğiniz zaman emrinizde olacak. Bu durum reklamveren ve içerik üretenler açısından yepyeni imkânlar sunuyor. Bunun yanında büyük problemler de ortaya çıkabilecek. Ama ne olursa olsun yeni televizyon dünyasında işler artık eskisi gibi olamayacak. Yeni seyirciyi tanımayan, onun beklediği, arzuladığı içeriği, seyretme biçimlerini anlayamayan televizyon kanalı ayakta kalamayacak ve sistemden çıkacak.
NETFLİX
Şu anda Türkiye’de de hayli faal ve popüler olan Netflix, global düzeyde bu ihtiyacı gören ilk şirket oldu. Ve bu trendi görme yeteneği sayesinde çok hızlı büyüdü, piyasasında önder güç haline geldi.
Amerika’daki televizyon kanalları, Netlix sistemi içinde yer alırken kendileri de streaming teknolojisine büyük yatırımlar yaptılar ve klasik TV yayıncılıkları sürerken bir yandan da streaming teknolojisiyle yayıncılığa girdiler.
Netflix ise yayıncılığının yanı sıra eski dizilerin tüm bölümlerini isteyene seyretme imkânını sundu ve böylece hatırı sayılır bir film kütüphanesi de oldu.
BU TV DÜNYASI MUTLU BİR YER Mİ?
İtiraf etmeliyim ki özellikle Netflix’te bazı dizileri “tıka basa” yöntemle seyretmekten çok hoşlanıyorum.
Ama TV seyretmek söz konusu olduğunda tüm kontrollerin bende olmasından hep hoşlanmam. İzlediğim programdan sonra neyin geleceğini bilmemek ve şaşırtılmak da çok hoşuma gider. Bu yüzden program listelerine bile fazla bakmam.
Streaming biçimde seyirde ise bir sonra neyin geleceğini biliyorsunuz, hiçbir sürprize yer yok. Klasik televizyon seyretme deneyimi daima sürprizle dolu. Özellikle canlı yayınların popüler olmasını, bu sürpriz ve şaşırtılma arayışına bağlayabilirsiniz.
Streaming yayında da canlı yayın deneyleri var tabii ki, ama galiba canlı yayını büyük ekran bir televizyondan eski usul izlemekten daha güzel bir şey de yoktur.
Tabii Netflix, Hulu ve Amazon gibi şirketler işin bu yönüne de el atacaklar ve bu sorunu da çözecekler. Bu arada Netflix’ten sonra Hulu’nun da bu son atağıyla birlikte Türkiye’ye gelmesini bekliyorum.