Tüketicinin yükselişi ve yeni alışveriş kültürü
Alışveriş ve perakende satış dünyasında büyük bir deprem yaşanıyor ve sallantıdan dev mağazalar, AVM’ler, butikler, tüketiciler, satıcılar, dijital dünya hemen herkes eşit düzeyde etkileniyor. Bu sallantıda kimin enkaz altında kalacağı henüz belli değil ama bazı trendler şimdiden ortaya çıkmaya başladı.
Alışveriş modern yaşamın hayati bir parçası olduğundan bu sallantı ve değişim süreci hepimizin hayatını bir şekilde etkiliyor.
Bu yüzden ne olduğunu ve ortaya çıkan trendlerin ne anlama geldiğini anlamamız lazım.
TÜKETİCİNİN GÜCÜ
Çağımız tüketicinin ön plana çıktığı, tüketici gücünün her şeyi belirlediği bir dünya.
Bizler artık parmağımızın bir hareketiyle bize bir şeyler satmak, pazarlamak için öldüresiye rekabet edenleri ya mahvedebiliyor ya da süper zengin yapabiliyoruz. Sosyal medyada da o parmağımızın tek hareketiyle “like follow”lar vererek birilerini ya var ediyoruz ya da yok.
Her şeyin merkezinde biz tüketiciler varız. Neyi satın alacağımız tercihiyle, neyi kültür kabul edeceğimizle, neye daha uzun bakacağımızı söyleyerek neredeyse parmağımızın ucuyla dünyayı yönetir hale geldik. Eski ekonomi deyimiyle global dünya artık bir satıcı dünyası değil tam bir alıcı piyasası.
Hayatımızın her alanını belirleyen bu tüketici gücünün perakende satış ve mağazalar dünyasını etkilememesi tabii ki düşünülemezdi. Nitekim bu da oldu ve o dünyada şimdi bir deprem yaşanıyor.
WALMART, MACY’S VE AMAZON
2012 yılındaki 444 milyar dolarlık yıllık geliriyle sadece ABD’nin değil dünyanın en güçlü şirketleri arasında yer alan Walmart da bu sallantıdan etkilendi.
New York’a giden her turistin adeta ibadet eder gibi gezdiği Macy’s de tüm üst yönetimini değiştirme kararı aldı. Depreme karşı daha iyi stratejiyi yenilerin çıkaracağını umuyorlar.
Peki ne oldu da bu deprem başladı? Başta tüketici hâkimiyeti var olduğundan herkes daha ucuzu aramaya başladı. Walmart ve Macy’s, müşteri kaybetmemek için aşağıya doğru yarış başlattı. Bu arada sadece ucuz mal pazarlamak amacıyla piyasada olan Marshalls ve T.J. Maxx gibi zincirler de devreye girdi ve fiyatlar tüketiciye çok iyi gelse de şirketleri zorlayacak düzeye geldi.
Tabii bu arada Amazon da yarışa girdi.
TÜKETİCİ MEMNUNİYETİ
Amazon.com, tüketici memnuniyetini merkeze alan şirket kültürü ve insan odaklı dijital düzenlemeleriyle tüketime ve alışverişe yeni anlamlar yüklemeye başladı. Her 10 vatandaştan 9’unun bir Walmart dükkânının yakınında oturduğunun ortaya çıktığı Amerika’nın her yerine dev hangarlar kurdu Amazon ve buralardan çok ucuza malı evlere göndermeye başladı. Eve gönderme de bedavaydı.
Bunun üzerine zaten ucuzlatma yarışına girmiş olan mağazalar Amazon’a karşı fiyatları daha da aşağıya çekmek zorunda kaldı. Bu fiyatlar nedeniyle zarar etseler de bunu yapmak zorundaydılar.
ONLINE SATIŞ AMA...
Şimdi sadece amazon.com ve ucuza mal pazarlayan zincirler yükselişte.
Geleneksel dev zincirler ise yeni tüketici tipine alışmak ve fiyat beklentilerini karşılamak için stratejiler oluşturuyor. Tabii ki attıkları en güçlü adım amazon.com gibi internetten mal pazarlayıp satma stratejisine geçiş. Ama bunda Amazon kadar hızla büyümelerinin önünde bir engel var: Yeni tüketici ucuzluk aradığı kadar almayı planladığı malı görerek ve dokunarak alışveriş yapmayı seviyor. Bu yüzden internet alışverişini devreye sokan mağazalar alınan malların bizzat mağazaya gelinerek alınması şartını getiriyor.
Bu onlar için bir ikilem yaratıyor, çünkü Amazon hâlâ daha “müşteri rahatlığı” kartını çok iyi oynuyor ve sadece tek parmağınızı oynatarak veya oynatmaya bile gerek duymadan eğer evde bir Echo asistanınız varsa sadece konuşarak alışverişinizi yapıyorsunuz ve mallar biraz sonra evinize geliyor.
Dediğim gibi bu depremin altında kimin kalacağı belli değil henüz, ama yakında Amazon’un işleri sürerken bir de yanında dev Amazon mağazaları zinciri açmaya başlarsa kimse şaşırmasın. Çünkü mağazaya veya AVM’ye bizzat gidip ucuz malları görerek, seçerek almak da güçlü bir tüketici davranış biçimi olarak sürüyor.
BREXIT’TE EN İYİ MANŞETİ ATAN TABLOID GAZETE
İngiltere’de çok ciddi bir tabloid gazetecilik geleneği vardır. Tabloid gazetecilikte de aslında iki temel ekol vardır. Bir tanesi Amerikan ekolüdür. Bunda tamamen yalan ve saçma kurmaca haberle gazete yapılır ve bunların çoğu da süpermarketlerin vezne bölümlerinde kadınlara satılır. “Kızımı uzaylılar kaçırdı ve uzaylı torunuma şimdi ben bakıyorum” türünde haberlerdir bunlar ve üstelik fotoğraf da verirler. İngiliz tabloid gazeteciliğine ise Avustralyalılar egemendir. Onlar tüm sosyal ve siyasi olayları okuyucuyu eğlendiren başlıklar atarak haberleştirirler. Bu basının en güç gazetecilik türüdür, çünkü zeki olma koşulu vardır. Basına bu zeki insanları sokan, kendisi de Avustralyalı olan Rupert Murdoch’tır.
Bu adamlar manşet atma uzmanıdırlar. Amerikan tabloid geleneğine de girmişler ve New York’ta Post Gazetesi’ni almakla Murdoch orayı da etkilemeye başlamıştır.
Bazen zeki manşet olayı sadece özet olarak vermekle de sağlanabiliyor yani öyle fazla kelime oyununa, zekâ oyunları yapmaya gerek olmayabiliyor.
Bence basın tarihinin en zeki başlığını bu Post Gazetesi atmıştı. Yıllar önce üstsüz kadınların dans ettiği bir barda başı kesilmiş bir ceset bulunması üzerine New York Post ertesi gün “Headless body in topless bar” manşeti ile çıkmıştı, yani sadece olayı özetleyen ama “Üstsüz barına aptallar gider” anlamı da çıkan “Üstsüzler barında kafasız adam” manşeti, gazete çıkar çıkmaz da tarihe geçmişti.
Dün de Brexit oylamasından sonra haberi bence en iyi Rupert Murdoch’un gazetesi The Sun vermişti.
“See EU later”dı manşetteki cümle.
EU, European Union’un baş harfleri tabii ki, ama aynı zamanda İngilizce okunuşu da “you” yani manşet “See you later” diye de okunabiliyor, “Seninle sonra görüşürüz” manasında.