Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Evet kabul ediyorum, ben kolay gaza gelebilen, olaylara pozitif bakmaya eğilimli, iyimser ruhlu bir insanım. Bu yüzden sosyal ve siyasi olaylarda çok kolay yanlışlar yaparım. 30 yıla yakın yazıyorum, birçok siyasi analizim yanlış çıktı.

        Yanlış çıkmayı bırakın, analizlerim nedeniyle aynı hayat anlayışına sahip olduğum insanlarla birçok kez aram bozuldu. Hatta aile büyükleri de bana arada çok kızdılar. Karımla bile aramız bozulmuştur bu yüzden birçok kere.

        Bozulmalar ve başımı derde sokmalarımın çoğu AK Parti’yle ilgili yapmış olduğum analizler ve bu partiye duyduğum güveni ifade etmem nedeniyle olmuştur. Yakın çevrem ve arkadaşlarımın çoğu CHP’li, CHP’li olmasalar da hepsi Atatürkçü. Aslında ben de öyleyim, ama onlarla aramın bozulması AK Parti’nin kurulmasıyla başladı ve bu yıllar içinde devam etti.

        CUMHURİYET’İ KURTARAN PARTİ

        AK Parti iktidara gelmeden, ilk seçime girmeden 6 ay önce o dönemde bu partiyi desteklemeyen gazetede yazdığım (o günlerde hayli gürültü de koparan) yazıyla bu partinin çok önemli olduğunu, belki de Türkiye Cumhuriyeti’ni kurtaracak kadar önemli bir parti olacağını, özellikle o dönemde henüz hiçbir resmi sıfatı bulunmayan Recep Tayyip Erdoğan’a dikkat edilmesi gerektiğini ve onun dünya siyasetinde önemli bir şekilde yer alacağını yazmıştım. (Eğer dediklerimin doğru olup olmadığını kontrol etmek isteyenler olursa 12 Ağustos 2002 tarihi hep hatırlarım; çünkü oğlumun doğduğu gündür ve yayınlandığı yer de Hürriyet Gazetesi’ydi)

        Evet AK Parti, Cumhuriyet’i kurtaran partiydi. Çünkü onlar iktidara gelmeden önce iktidardaki merkez sağ ve sol partiler laikliğe öylesine yanlış ve baskıcı yorum getirmişlerdi ki Türkiye’de inancını yaşamak isteyenlerin neredeyse tamamı sisteme kızgın ya da en azından küskün durumdaydılar.

        Cumhuriyet rejimi artık bu stresi kaldıramayacak haldeydi. Ve AK Parti iktidara gelmeseydi, bu haksızlığı düzeltmeseydi Cumhuriyet rejimi çökebilirdi bile. AK Parti iktidarı, Türkiye’nin daha sonra gelecek Arap baharlarını demokratik olarak yaşama biçimiydi.

        Bu yüzden AK Parti’ye daima önem verdim ve iktidarının ilk yıllarında yaptığı uygulamalar nedeniyle de desteğim coşkulu hale dönüştü. Avrupa Birliği üyeliğine odaklanmış, insan haklarına inanan, inancı da özgürlükler çerçevesinde alıp yorumlayan bir parti Türkiye’yi bence yeni yüzyıla götürecekti, götürmeliydi de.

        Yakın çevrem ve arkadaşlarım beni hep bu desteğim ve partiye inancım nedeniyle çok eleştirdi, kendimi kandırdığımı söyledi. Ve fena halde anılacağımı, biraz naif olduğumu filan dile getirdiler. Karım dediklerinde daha az nazikti.

        SONRA HAYLİ YIPRANDIM

        Ama hep dediklerimin arkasında durdum, inancım hiç azalmadı. Evet ben dindar olmayan, Atatürkçü ve laikliğe sonuna kadar inanan bir yazar olarak bu partiye inanıyor ve güveniyordum.

        İlk yıllarda başımı hep yukarıda tuttum, kendimden hiç kuşkuya düşmedim. Ama daha sonra bir hayli yıprandığımı da söylemeliyim.

        Ben anlattığım nedenlerle Atatürk’ün kurmuş olduğu Cumhuriyet’i kurtardığına inandığım bu partinin, bizleri ve kendisi gibi düşünmeyen herkesi kucaklayacağını, kucaklarken de inanç kriterini kullanmayacağını düşündüm. Belki de buna inanmak istemiş olabilirim.

        Ama açıkça ve dürüstçe söylemeliyim ki, AK Parti bazen beni yaptıkları ve söylemleriyle hayli yıprattı, hayli üzdü. Ben yine de uzun vadede yanlış çıkacağımı düşünmedim, arada olanları da siyasetin, güncel siyasetin kaçınılmaz zorunlulukları olarak gördüm.

        Son yıllarda AK Parti’nin o ilk yıllarına, benim ilk seçimini bile kazanmadan desteğimi ilan ettiğim haline en azından ilkeler düzeyinde döneceğini düşündüm ve buna inandırdım kendimi.

        16 TEMMUZ SABAHI

        Açıkçası 16 Temmuz sabahına kadar bu inancımı ayakta tutmakta çok zorlandığım günler sıkça olmaya ve gelecekten umudumu kesmeye başlamıştım. Ama 15 Temmuz sonrası partinin büyüklerinin ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemleri beni yine yıllar önceki halime döndürüyor, içim yine umutla doluyor.

        Bütün bunları, bu duyguları çok özlemişim. İnsan bireysel olarak ne yaparsa yapsın, arkasında güvendiği ve geleceğine inandığı bir yurt bulamazsa düzgün yaşayabilmesi mümkün değildir.

        Ben son yıllarda bu arkamda durmasını istediğim ülkenin benden uzaklaştığına, beni ortada bırakacağına inanmaya başlamıştım. Bu nedenle olağanüstü keyifsiz ve umutsuzdum. Şimdi dün gazetemizde ve diğerlerinde Cumhurbaşkanı’nın ve partinin büyüklerinin söylediklerini okuyunca içim yine güzel duygularla dolmaya başladı.

        “Herkesi kucaklayacağız”, “İster inançlı ister inançsız olsun hep birlikte devlete hizmet edecekler” diyorlar. Bizlere tekrar güzel duygularla yaklaşacaklarını ima ediyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ister dindar olsun ister olmasın, “Hepinizin Cumhurbaşkanı olacağım” diyor. İşte bu yüzden benim için bugün gerçekten çok güzel bir gün.

        İNŞALLAH TEKRAR HAKLI ÇIKMAZLAR

        Yakın çevremdeki insanların bazıları hâlâ fikirlerinde ısrarlı. Onlar yine yanlış çıkacağımı, hayal kırıklığına uğrayacağımı, tüm bu kucaklayıcı söylemlerin sadece zorunluluktan ibaret olduğunu, bu günler geçince beni üzecek söylemlerin tekrar başlayacağını söylüyor.

        Ben de kendi fikrimde ısrarlıyım, bu defa beni ortada bırakmayacaklarına inanıyorum. Belki de buna inanmak zorundayım, belki kendimi yine gaza getiriyorum, ama bu riski almam gerekiyor. Çünkü ülkemizin sadece böyle güzel bir geleceğe sahip olabileceğini biliyorum.

        14 AĞUSTOS

        Bir 14 Ağustos söylentileri vardı ortalarda. FETÖ’nün tekrar bir deneme yapacağı, hainlerin yeniden saldıracağı filan söyleniyordu. Benim için 14 Ağustos tarihi, sadece 14 Ağustos 2001’de kurulan AK Parti’nin kuruluş yıldönümünden ibarettir.

        Günümüzün “zeitgeist”ine uygun olarak bu kuruluş yıldönümünü aslında hep birlikte kutlamalıydık. Bunu özellikle tekrardan yanlış çıkmamı bekleyen yakın çevreme tavsiye ediyorum. Şunu herkes görmeli ki, bu güzel Cumhuriyet’imizin, Atatürk’ün bizlere emanetinin modern dünyada düzgün ve güçlü bir şekilde yaşayabilmesi, tekrar ilk yıllardaki tavırlarına dönen AK Parti’nin güçlü olarak var olmasına ve Recep Tayyip Erdoğan’a bağlıdır.

        Bazen ülkelerin kendileri hakkında en iyi olabilecek yolu görebilmeleri birçok tedaviyi de gerektirebilir. Bunu yazar Naomi Klein çok daha farklı bir konu bağlamında incelemiştir.

        Bu yüzden bazılarınıza sevimsiz gelse de hep söylüyorum, aslında bu 15 Temmuz darbe girişimi bir açıdan iyi oldu. O gece hepimiz, kendiliğinden görmemiz gereken gerçekleri bu şok sayesinde görebildik.

        Bugün Türkiye’nin yine iyi yolda olduğuna, beni eleştirenlerin yanlış çıkacaklarına ve bugünün evet çok güzel bir gün olduğuna inanıyorum.

        Diğer Yazılar