Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son derece hassas koşullar altındayız. Ülkemiz çok önemli ve zor bir dönemecin eşiğinde. Bu gibi durumlarda bizler gibi her gün fikir bildirmekle sorumlu olanlar son derece dikkatli, ölçerek biçerek konuşmak, yazmak zorunda.

        Söylenen her söz, yazılan her cümle yanlış anlaşılarak önceden tahmin edemeyeceğiniz sonuçlara gidebilir. Anlayacağınız, bu dönem yazar olmak için, hele de yaratıcı yazılar yazmak için hiç de uygun bir dönem değil.

        30 yıla yakın hemen her gün yazıyorum, bugüne kadar kendimi hiç böyle yorgun, zihnimin patlayacak kadar dolu olduğunu hissetmemiştim. Öte yandan, “Acaba bazı gerçeklere ışık tutma ihtimali var da bunu ihmal mi ediyoruz?” diye de içim biraz daha kemiriliyor, yorgunluğum daha da artabiliyor

        Bu işler başladığından, yani 15 Temmuz’dan itibaren içimi tüketmekte olan, beynimden bir türlü atamadığım iki konu var. Dediğim gibi bir yandan da “Ya söylememem devlete zarar veriyorsa, hep birlikte vermekte olduğumuz mücadeleye bilmeden kötülüğüm dokunuyorsa” diye korkuyorum.

        Bu yüzden bu iki konuyu bugün mümkün olduğunca abartmadan, komplo teorilerinin tuzağına düşmeden yazmayı kararlaştırdım. İnşallah diyeceklerimin ülkeme ve yapılan mücadeleye faydası olur.

        Yazacaklarıma hemen tepki vermeden önce üzerinde biraz düşünmeniz ve diyalog yolu açmanız dileğiyle. Haydi bakalım, işte kafamı kemirmekte ve kalbimi tüketmekte olan o iki konu şöyle:

        AKINCI ÜSSÜ

        Bu konuda bence çok önemli bir bilgiyi, kurucusu ve yöneticisi olduğum www.haberturk. tv sitesindeki arkadaşlarım bulmuştu. O günlerde yayınladığımız haber bence çok önemliydi; çünkü o haber darbeden kimlerin sorumlu olduğu konusunda gerçekten ciddi ipuçları içeriyordu.

        Arkadaşlarımız haberi, Google arama motorunda nelerin kaç defa arandığını belirten istatistiklerin yayınlandığı Google Trends’te bulmuştu. Buna göre darbede merkezi rol üstlenen, neredeyse darbenin üssü olarak çalışan Akıncı Üssü, 13 Temmuz’a kadar Google arama motorundan bir defa bile aranmamıştı.

        Ancak darbeden iki gün önce, yani 13 Temmuz’da özellikle Amerika bölgesinden Google’da Akıncı Üssü çok fazla sayıda aranmaya başlanmış. Hatta 13 Temmuz’da Akıncı Üssü kelimesi Google Trends’te zirve bile yapmış.

        Birdenbire bu ilgi acaba neden oluştu? Amerikan devletinin içindeki birimlerde çalışanların Akıncı Üssü’nün ne olduğunu, nasıl çalıştığını aramak için Google’a ihtiyacı olamayacağına, onların ellerinde bu işi yapmak için daha fazla imkân bulunduğuna göre, bu aramayı yaklaşan darbe girişiminden sorumlu ve haberdar olan örgütlenmeye bağlı insanların yapmış olması gerekiyor.

        Bilgi bu kadar, önemli olduğuna dair içimi kemiren bir şüphe var. Ama “Bundan nasıl sonuç çıkarılabilir, bunun büyük resimdeki anlamı nedir?” bunu da tam çıkaramıyorum. Sadece bilginize sunmak istedim.

        ÜST AKIL

        İlk konu buydu. İkincisi bence biraz da komplo teorileri dünyasına giriyor ve daima bahsedilen ama ne olduğu tam anlatılmayan “üst akıl”ın ne olabileceği konusu. Bu konuda arkadaşlarımızla bir bağlantı, bir kanıt filan bulamadık. Ama herkes gibi biz de bunu hep konuşuyoruz ve bizim gibi düşünenlere danışıp ortak bir sonuca ulaşmak istiyoruz.

        Şimdi anlatacağım konu için Batı dünyasının içyüzünü iyi bilen, İngilizce’si ve Almanca’sıyla o dünyanın tüm önde gelen yayınlarını disiplinli biçimde takip eden bir arkadaşımın yardımını aldım.

        NATO BAĞLANTISI

        Arkadaşım, Batı medyasının hiç de iyi bir sınav vermediğini, ya sessiz kaldıklarını ya da sanki tek merkezden verilen talimatla aynı türde yazılar yayınladıklarını söyledi. Bu gerçek de bir beyin fırtınası yapmamıza yol açtı.

        Peki tek merkezden emir almış gibi yazıyorlar dedin de ne yazıyorlar, bana anlatsana” dedim. Saldırının hedefi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ve onun Cumhurbaşkanı’nın hedef gösterildiğini, gerçek suçlular sanki onlarmış gibi yazılar yazıldığını anlattı. Hatta Recep Tayyip Erdoğan’dan kurtulunmasını bile açıkça yazdıklarını, bir operasyonun yapılması için NATO’nun devreye girmesi gerektiğini söylediklerini anlattı.

        Bunu duyar duymaz, “bize yapılan bu kapsamlı saldırının temelinde planlayıcı ve üst akıl olarak NATO’nun gizli yapıları ve gladyo sisteminin olup olmadığını” düşünmeye başladım.

        Saldırının FETÖ tarafından yapıldığına şüphe yok, ama herhalde çoğumuz bu yapının böyle kapsamlı bir işe tek başına girişemeyeceğini, planlamasını bu kadar detaylı yapamayacağını, Türk devletini kendi içinden bu kadar kendisine karşı döndüremeyeceğini herhalde düşünmüşüzdür.

        Eğer Batı medyasında yazılanlar, hatta yazılmayanlar bir delilse, bütün bunlar acaba NATO gizli yapısının, gladyo örgütlenmesinin varlığına mı işaret ediyor? Her NATO ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de bir gladyo yapılanması olduğunu herkes biliyor.

        FETÖ’nün darbe gecesi gördüğümüz türde son derece planlı bir saldırıyı bir üst aklın yardımı olmadan tek başına gerçekleştirmesi mümkün değil. O zaman, “Acaba gizli bir NATO yapısı saldırısı mı söz konusu” diye de düşünmemiz gerekiyor.

        15 Temmuz gecesi saldıranlar, bir kötüler koalisyonu gibiydiler ve son derece profesyoneldiler. Bu da böyle bir gizli yapının işine benziyordu. Ayrıca, darbe girişiminin ardından tek bir Batı liderinin bile Erdoğan’ı arayıp suni de olsa bir geçmiş olsun dememeleri de bununla bağlantılı olabilr.

        İŞTE SONUNDA SÖYLEDİM

        Dediğim gibi bu iki konu içimi kemiriyordu, ama bunlar hakkında hiçbir şeyi ispatlayacak durumda değilim. Ama ne olursa olsun, bundan sonra yapılacak NATO toplantılarında Türkiye’nin söylemesi ve masaya getirmesi gereken birçok konu olacağı da kesin. Bunun da ilk provasını bugünden itibaren ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile yapmamız gerekecek galiba.

        Diğer Yazılar