Göreve dönüş seferberliği
15 Temmuz saldırısı ve sonrası nedeniyle Türkiye’nin devlet yapısı ağır darbe yedi, hasar büyük. Kaliteli bilgili, birikimli kişiler zaten zor yetişiyor, hele son yıllarda insanlar yeteneklerine göre değil farklı kriterlerle yükseltildiklerinden devlet yönetiminde kalite çökmüştü.
Şimdi bırakın kaliteyi, neredeyse yapılması gereken rutin işleri bile zor yapacak bir durum oluştu.
Darbe girişimi sonrası soruşturmalar, işten el çektirmeler, gözaltılar konusuyla ilgili bir şey demiyorum. Bunlar devletin bileceği işlerdir, ama tüm bu süreçlerin sonunda devlet yönetiminde boşlukların olmaması mümkün değildir.
Bu kadar fazla insan işten uzaklaştırılınca hangi yapı olursa olsun yönetim zafiyeti çekerdi. Bırakın devlet yapılarını, basit bir şirket bile bu kadar personelini bir anda kaybetseydi mutlaka yönetim krizi doğardı.
KALİTELİ İNSANLAR TABİİ Kİ VAR
Dediğim gibi son yıllarda devletin içinde kaliteli, birikimli, bilgili insanlar fazla görünmüyor ve yükselemiyorlardı. Bu niteliklere sahip insanlara ise önlerine çıkarılan başka kriterler nedeniyle şans verilmiyordu.
Türkiye bugünlerde global dünyanın merkezleriyle boğuşmak, üstelik bölgedeki belalarla hesaplaşmak zorunda. Yani devlet yapımızın bugünlerde her zamankinden daha çok kaliteli, bilgili insanlara ihtiyacı var.
İşte bu nedenle yıllar içinde yeni kriterler yüzünden devlet yapısının dışına itilmiş, küstürülmüş, bıktırılmış insanların liyakat kriterleri doğrultusunda acilen göreve çağrılması gerekiyor.
Yani devlet yapımızı hızla dinamikleştirmek için bir “göreve dönüş seferberliği” lazım.
FERİDUN SİNİRLİOĞLU
Belki inanmayacaksınız ama bu konuyu Mesud Barzani’nin Türkiye ziyaretiyle ilgili haberi izlerken düşünmeye başladım.
Barzani’yi karşılayan kişi, eski Dışişleri Müsteşarı, yeni Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Feridun Sinirlioğlu’ydu.
Sinirlioğlu son derece bilgili, birikimli ve uluslararası saygınlığı olan bir insan. Çok da tecrübeli. Bu kritik dönemeçte onun ve onun gibilerin işleri götürmesi gerekiyor. New York’taki görevine yeni atanmışken onu Barzani’yi karşılarken görünce göreve dönüş konusu aklıma geldi. Sinirlioğlu’nun orada bulunması belki tamamen rutin ve normal olabilir, ama bana çağrıştırdığı onun gibi kaliteli, tecrübeli insanların gerektiği zaman göreve çağrılmalarıydı.
TSK’DA BAŞLADI GALİBA
TSK içinde bu yapılmaya başlandı galiba. Bu kadar fazla generalin ve üst düzey subayın ordu dışına çıkarıldığı bir ortamda, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görevini tam olarak icra edebilmesi de kolay olmamalı. Oysa Türkiye bugünlerde tam fonksiyonel ve etkin bir orduya en fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemde.
Dediğim gibi, devletin aldığı kararı eleştirmiyorum, ama bu kararlar sonucunda bir göreve geri çağırma zorunluluğunun da doğmuş olduğunu görmeliyiz. Ergenekon cadı avı sürecinde hapislere atılmış, küstürülmüş, bıktırılmış birçok yetenekli, birikimli ve yurtsever asker var. Bugün çağırın hepsi arkalarına bakmadan anında görevlerinin başında olur.
DIŞİŞLERİ
Dışişleri’nde de durum böyle. Bakanlık içinde “personel alımı ve yükseltilmesi sisteminin değiştirilmesi, bilgi birikimi yerine farklı kriterlerin getirilmesi” nedeniyle bakanlığa küsmüş, özel sektöre geçmiş veya erken emeklilik istemiş birçok birikimli insan var. Bunları da göreve davet edin, hepsi en fazla 24 saat içinde maksimum etkinlikle çalışmaya başlar.
Benim Dışişleri Bakanlığı’nın ne durumda olduğundan bilgim var. Askerler hakkında ise haberleri duyuyorum. Yargıda da işlerin karışık olduğu malum, ama o konu hakkında özel bilgim yok. O kurumda da küstürülmüş, haksız yere uzaklaştırılmış insanlar olduğuna, onların da geri çağrılmalarının doğru olacağına eminim.
GÜZEL SÖYLEMLER
AK Parti üst yönetiminden gelen, “Devlet yönetiminde içkisini içen de içmeyen de, eşinin başı örtülü olan da olmayan da birlikte çalışacaklar” açıklamaları ve Cumhurbaşkanı’nın bu konudaki tavrının 15 Temmuz sonrası yeni Türkiye’ye uygun değiştiği konusunda izlenimler geliyor.
Bunlar da benim bu devleti hep birlikte eski gücüne hızla kavuşturabileceğimiz ve ona çağdaş bir dinamiklik verebileceğimiz umudumun artmasına neden oluyor. Göreve dönüş seferberliği bir an önce tüm düzeylerde başlatılmalı.
ABD BAŞKAN YARDIMCISI’NIN ZİYARETİ
Darbe girişiminin arkasında ABD’nin olduğu söylentilerinin zirveye çıktığı günlerde 2 Ağustos’ta bu köşede “Darbe ve ABD” başlıklı yazımda “resmi Amerika’nın ne düşündüğünü, neler söyleyeceğini, Amerika’daki hukuk devleti nosyonunun nasıl güçlü olduğunu, en güçlü olduğu söylenen başkanların bile bunun dışına çıkamayacağını” yazarak “resmi Amerika”nın bir fotoğrafını çekmiştim.
Önceki gün bu “resmi Amerika”nın en üst düzeydeki temsilcisi olan ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın ziyareti gerçekleşti. Biden, Amerikan devlet yapılarının içinde teşekkül etmiş, onun bütün kültürünü içine sindirmiş siyasetçilerin en üst katında yer alan bir kişidir.
Bu yüzden onu ziyareti sırasında söylenenler, alınan sonuçlar doğrusu beni hiç şaşırtmadı, ziyaret tam beklediğim gibi gerçekleşti. Olanı ve olmayanıyla ziyarette sürpriz hiçbir yan yoktu.
ABD ile ilişkilerimizin iyi olmasından ve birlikte uyum içinde çalışmamızdan yana olduğumu hep vurguladığım için bu sonuç beni tabii ki memnun etti, ama bunlar benim Biden’ın dediği her şeyden tatmin olduğumu ve aradığım bazı sorulara cevap bulduğumu göstermez.
Ben sadece önceki gün zaten bildiğim resmi Amerika’nın görüşlerini en üst seviyeden tekrar dinlemiş oldum. Bunun fazla anlamlı olup olmadığını uzun dönemde hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
Daha önce de söyledim, Amerikan seçimleri Türkiye için hep önemli olmuştur, ama bu defa yaşanan seçimi bizim açımızdan çok daha önemli, hatta hayati kılan bir yanı da var. Dolayısıyla bizler tarafından iyi izlenmesi ve anlaşılması gereken bir ABD seçim süreci yaşanıyor bugünlerde.
CHP LİDERİ’NE SALDIRI
Türkiye’ye resmen deklare edilmeden açılmış olan büyük savaş, çeşitli taşeron terörist örgütlerinin eliyle sürdürülüyor.
İlk önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik 15 Temmuz gecesi yapılan suikast girişimi vardı. Dün de Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hedef yapılmak istendi.
Bütün bunlar gösteriyor ki hedefte hangi liderin, hangi siyasi anlayışın temsilcisi olduğu önemli değil. Asıl hedef Atatürk’ün kurmuş olduğu, onun ilkeleri temelinde sağlam duran Türkiye Cumhuriyeti’dir. Asıl hedef bizleriz.
Savaşı açanlar ve onların taşeronları ne yaparlarsa yapsınlar başarılı olamayacaklar. Çünkü bizler neye ve neden saldırıldığını bildiğimizden dindar-laik ortak cepheler oluşturarak bu vatanı savunmaya soyunduk.
Bizler bir arada olduğumuzda bu dünyada karşımızda durabilecek, bize zarar verebilecek güç de yoktur. Ne kadar debelenirlerse debelensinler bu Cumhuriyet bizlerin ortak omuzlarında daha da yükselecek ve güçlenecektir.