Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Malum bir ekonomik durgunluk, bir kısırdöngü içindeyiz.

        Ekonominin altyapısı halen çok sağlam. Vurulmaya çalışılan onca darbeden sonra -darbe girişimi, global iktisadi şeytanca oyunlar hepsi bir arada geldiler- Türkiye hâlâ daha dayanıyor.

        Bunlar tamam da, biz şu anda ekonomik krizlerin sağlayabileceği bazı imkânları da kullanmak aşamasına geliyor olabiliriz.

        Ekonomik durgunluğu fırsata çevirmek mümkün.

        GÜVENİ SAĞLAMAK

        Görüldüğü gibi bunların hepsi ekonominin temelde aslında güçlü ve ilerde iyi şeylerin olacağına güven duymakla bağlantılı gelişmeler.

        Güvensizlik ekonominin geleceği hakkında irrasyonel beklentiler yaratır.

        Eğer güven yaratılırsa bunlar gelecek hakkında rasyonel beklentilere dönüşür ve var olan krizden ülkenin çok daha sağlam bir yapıyla çıkması sağlanır.

        “Geleceğe yönelik güven ortamını nasıl sağlayacağız?” ülkemizin acil yakıcı sorunu budur.

        Gayet tabii ki yönetim orta ve uzun vadeli programlar hazırlayarak gündelik vereceği bazı tepkilerle bunu sağlamaya uğraşıyor ve uğraşacak da.

        Ancak Türkiye’nin şu anda ihtiyacı olduğu en önemli şey bir plandır.

        PLAN DENİLİNCE

        Türkiye’de bir plan ihtiyacından ne zaman bahsetsem daima tepki aldım. Bu acaba benim Marksist olduğumu bilenlerin gösterdiği bir tepki mi yoksa Soğuk Savaş dönemlerinden kalan bir tavır mı, tam bilemiyorum. Plandan bahsedince insanlar daima otoriter, merkezi, emredici bir planı anlıyorlar. Öncelikle şundan emin olunuz ki, kimsenin Stalinist Sovyet tipi bir plandan bahsettiği yok.

        Planlar emredici, merkezi, otoriter de olabilirler ama aynı zamanda kapitalist ekonomiyi daha iyi çalıştırmaya yönelik yol gösterici planlar da olabilirler.

        Bugün ekonomimizin içinde bulunduğu durum ekonomik oyuncuların bir yol gösterilmesine ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Devlet bir plan aracılığıyla yol göstermeye başladığında bu durgunluktan çok daha hızlı ve güçlü biçimde çıkacağımız neredeyse kesindir. Türkiye’nin acilen yol gösterici ve gelecekten güven duyulmasını sağlayan beklentileri rasyonel güvene çeviren bir plana ihtiyacı var.

        BU MÜMKÜN

        Yol gösterici plandan bahsetmeye başladığımda her defasında itirazların ikinci bölümü de gelir. Bunlar serbest piyasaya dayalı ekonomilerde herhangi bir planın işlemesinin mümkün olmadığını söylerler.

        Bu itiraz sadece ideolojiktir ve bilimsel temeli de katiyen yoktur.

        Ekonomi bilimi bize piyasanın temel işleyiş kurallarını bozmadan serbest piyasa ekonomisinin ruhuna uygun ve hatta o ruhu daha da canlandıracak türde planlar yapma imkânını sunmuştur.

        Türkiye’de böyle bir plan yapılması mümkün.

        MAKRO YOL GÖSTERİCİ PLAN

        Bir plandan konuşulduğunda ben beynimdeki kütüphanede daima Karl Marx’ın çalışmalarına dönerim, ama plana karşı çıkacaklar sevinmesin; bu defa gittiğim o değil ama bir başka klasik iktisatçı: David Ricardo.

        Türkiye global ekonomiyle o kadar iç içe geçmiş bir yapıya sahip ki, eğer bu aşamada geleceği kuracak bir plan yapılacaksa Türkiye’nin hangi sektörde karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olabileceğine karar vermemiz gerekecek.

        Karşılaştırmalı üstünlük teorisi, bir ülkeye, hangi ürün veya malda dünyada daha güçlü olabileceğine karar verip buna yatırım yapmaya karar verdiğinde daha hızlı büyüyüp güçleneceğini söylüyor.

        Bunlara da merkezi otorite karar verecek.

        Yönlendirici makro plan yapılmasına karar verilip bir de bu karşılaştırmalı üstünlükler potansiyellerimiz ortaya çıkarıldığında Türkiye’nin önü çok daha hızlı açılacaktır.

        HANGİ SEKTÖRLERE?

        Bu aşamaya gelindiğinde potansiyel yatırımcıların hangi sektörlere yönlendirilmesi gerekeceğine ve onlara bu sektörler için hangi kolaylıkların desteklerin ve teşviklerin verileceğine karar verilmesi de gerekecek.

        Bu, yönlendirici planların en can alıcı, en hayati konularından biridir.

        Bu karar verilirken çok dikkatli olunmalı ve dünyanın bu sektörlerdeki durumu ve Türkiye’nin bu sektörlerde global piyasalarda neler yapabileceği de kararlaştırılmalı.

        İlk akla gelen turizm sektörü gibi ekonomi dışındaki faktörlerle belirlenme yüzdesi çok büyük olan sektörler geliyor. Bunlar tabii ki yol gösterici sektörler arasında yer alacaklar ama bence çok daha önemli ve uzun vadede kalıcı fayda getirme potansiyeli olan 2 sektör var: Dijital sektör ve organik tarım.

        Planımızı bu 2 sektör ağırlıklı kurmamız gerekiyor.

        DİJİTAL SEKTÖR

        Dijital sektör ve ekonomisi üzerine yıllardır çalışıyorum ve bütün bu süre boyunca Türkiye’nin bu alanda büyük bir potansiyeli olduğunu ve bunun mobilize edilmesi gerektiğini söyleyip durdum.

        Program yazmak ve bunları büyük paralar kazandıran aplikasyonlara dönüştürmekte aslında Türkiye’nin büyük potansiyeli bulunuyor.

        Gençlerin yurtiçinde tutulup beyinlerini Türkiye pazarında değerlendirmeleri için bir hedefe rasyonel bir gelecek beklentilerine ihtiyaç var. Bu ancak merkezi otoritenin dijital vizyon ortaya koyması ve planında bu sektöre anlamlı hedefler ve teşvikler getirmesiyle gerçekleştirilebilir. Türkiye Ortadoğu bölgesinin teknolojik hub’ı olabilir. Bu potansiyel avantajımızı ne yazık ki Mısır’a kaybetmek üzereyiz; elimizi çabul tutup dijitale ağırlık veren planımızı yapmalıyız.

        ORGANİK TARIM

        Global dünya sadece organik olan tarım ürünlerini tüketmeye doğru gidiyor. Organik tarım ürünleri pazarları dünyanın en hızlı büyüyen ve büyüyecek sektörü halinde. Türkiye bu pazarda büyük potansiyele sahip durumda.

        Şöyle düşünün: Organik tarımcılığa bizler 1984-85 yıllarında sadece organik kuru üzüm ve incirle girdik. Yani kısa süre önce sadece iki ürünle bu sektördeydik.

        Benim elimde bulunan 2008 verilerine göre tam tamına 250 üründe organik tarıma geçmiş ve bazılarında dünyada üstünlük bile sağlamış durumdayız. Bu son derece hızlı bir gelişme ve rekabet düzeyinin çok yoğun olduğu bir dünyada edinilmş bir başarı.

        Bu sektörde eğer planlı ve programlı bir sistem kurulursa Türkiye’nin potansiyel gücü çok da fazla.

        Eğer bir plan yapılırsa ben o planda dijital sektör yanında organik tarıma da özel ilginin verilmesini ve bu sektörlere yönelik teşvik tutarlı yardım hedeflerinin doğru koyulması gerektiğini düşünüyorum. Anlayacağınız yol gösterici yeni motor sektörler dijital ve organik tarım olmalı bence.

        NİŞ SEKTÖRLER

        Bu iki sektörün niş karakterli sektörler olduğu unutulmamalı. Niş sektörler yapılan yatırıma göre çok daha büyük değer yaratan, para kazandıran sektörlerdir. Türkiye avantaj sağlaması artık zor olan bir dünyada bu gibi potansiyeli olan niş sektörlere yönelmeli bence.

        Diğer Yazılar