Devletin sekreteri
Amerika için dışişleri bakanı seçimi süreci fantastik ve hatta zaman zaman absürd bir görünüm sergilemeye başladı.
Bu, global düzende normalleşme arzulayan makul düşünceli insanlar açısından hiç de hoş bir şey değil.
Aslında bu tarifini verdiğim türde insanların ne gobal düzeyde ne de Türkiye’de fazla sayıda kaldıkları hayli şüpheli.
Sayılarımız azalsa dahi makul olabileceği anlatmak, özellikle bir yazar açısından önemini koruyor.
Bu açıdan Amerika gibi bir süper gücün makul olandan bu kadar hızlı uzaklaşma sürecine girmesi hayli ürkütücü de.
Yeni başkan bir yandan etrafını komplo teorisyenleri, dezenformasyon uzmanları, ırkçılar, faşistler, İslamofobik insanlarla sardırırken, öte yanda son makul kale olabilecek dışişleri bakanlığına da atamasını bir türlü yapamıyor.
Son gelen habere göre petrol şirketi Exxon’un CEO’su Rex Tillerson’un yeni dışişleri bakanı olarak atanması ihtimali çok artmış. Bu olacak diye daha önce yazmıştım.
Üç hafta önce de “Şansı çok arttı” diye yazdıklarımızı onca gün oyaladıktan sonra Trump’ın bulabildiği son isim bu ne yazık ki.
Tillerson tabii ki son derece başarılı bir kişi. Çok iyi CEO olduğuna da eminim. Ancak bütün bu meziyetler bir insanı dışişleri bakanı, özellikle de dünyanın her yerine burnunu sokacak Amerika’ya dışişleri bakanı yapmaya yetmiyor. Yetmemeli.
ÖNEM, ADINDAN BELLİ
ABD dışişleri bakanı, İngilizce’de “secretary of state” olarak söyleniyor. Direkt çevirisi “devlet sekreteri”. Tabii bu kelime dışişleri bakanlığı görevinin ne kadar önemli olduğunu da gösteriyor.
O tabii ki kendisini atayan başkanın verdiği görevleri yapacak, ama aynı zamanda devletine karşı sorumluluğu var. Amerikan Devleti’nin eskiden devralınan politikalarını, derin çıkarlarını o koruyacak, yani devlete sahip çıkacak.
Bu yüzden bugüne kadar bu göreve hep orta yolu arayan makul görüşlü insanlar atandı. Çünkü yapacağı görev bunu gerektiriyor.
Açıkça söyleyeyim, bugüne kadar bu görev için Trump tarafından düşünülen isimlerden Mitt Romney dışında görevin gerektirdiği niteliklere sahip olan tek kişi yoktu. Ben Türkiye açısından da dünya açısından da onun dışişleri bakanı olmasına büyük ümit bağlamıştım.
Çünkü Trump’ın etrafını sarmış olan tuhaf insanlara karşı dengeyi bir tek o sağlayabilecekti.
Hâlâ daha onun olması için ümit var derken, şimdi de Exxon CEO’su çıktı başımıza.
O NEDEN OLMAZ?
Global dünyanın ve özellikle de bölgemizin gerçekleri bugün global düzeyde ABD ile Rusya’nın birbirlerine karşı dengede olmalarını gerektiriyor. Aynı soğuk savaş döneminde olduğu gibi bu karşlıklı denge var olduktan sonra iki ülke de tek başına çılgınlıklar yapmaktan kaçınabiliyor, gelecek tepkiden korkup uzlaşmalar arayabiliyor. Ama başında Trump’ın bulunduğu bir ABD ile başında Putin’in bulunduğu bir Rusya’nın var olduğu bir dünyada bu karşılıklı denge unsurunun ortadan kalkma ihtimalinin var olması ürkütücü; hele bu iki ülkenin birbirleriyle uzlaşma içinde hareket edecekleri ihtimali tüm dünya için ve özellikle Türkiye için çok korkutucu olmalı. Bir düşünsenize özellikle Suriye’de birlikte hareket etmeye başlayacak Rusya ve ABD’nin Türkiye açısından ne anlama gelebileceğini...
Dışişleri bakanı olacağı söylenen Exxon CEO’su, tam bir Rusya hayranı. Ruslar tarafından da çok seviliyor. O ülkenin en büyük devlet ödülünü de almış durumda. Şirketinin Rusya’da büyük yatırımları, çıkarları var.
Bu nedenle ben yaratabileceği sorunları gördüğümden “İnşallah yeni dışişleri bakanı o olmaz” diyorum.
CIA’YI BİLE KARŞISINA ALDI
Trump’ın Rusya sevgisi nedense öylesine fazla ki, son olarak CIA’yı bile Rusya için karşısına alabildi, Rusya’yı CIA’ya karşı savundu.
CIA, “Rusya’nın Amerikan siyasetinin mail’lerini hack’lemiş olabileceğini” söyleyince Trump buna çok kızdı.
Böylece Amerika’da bugüne kadar görülmemiş ve düşünülmeyecek bir şey de gerçekleşmiş oldu. Bu işin sonu nereye gidecek bakalım?