Türkiye için ortak bildiri
Ülkemiz, Rusya ve İran’la ortak imzaladığı Moskova bildirisiyle bölgemizde ve global düzeyde izleyeceği stratejide önemli bir anlayış değişikliğine gideceğini de deklare etmiş oldu. Bunun bugüne kadar izlenilenden farkı çok daha gerçekçi, dünya koşullarına çok daha uyum sağlayıcı ve yapılabilir olmasıydı.
Bence Türkiye kendisinden beklenilebilecek şeyi yaptı ve son yıllarda global düzeyde ortaya çıkarılabilen en önemli metinlerden bir tanesinin oluşmasına yardımcı oldu.
Barış için hareket eden, savaşsa dahi bunu barış için yapan, insanların mezhepleri için ölüp öldürdüğü bu coğrafyada mezhepler üzerinde kalabilecek tek Müslüman ülkenin Türkiye olduğunu gösteren ve seküler bir çözümün en güzeli olacağı fikrinin altına imza atmış olan bir Türkiye vardı o bildiride.
Bunun neden önemli olduğunu önceki günkü “Suriye’nin yeniden inşası” başlıklı çok ilgi gören, çok güzel tepkiler alan yazımda anlattım.
KENDİMİZ İÇİN ORTAK İMZA
Bugün ise sıra, bütün bunların bizlere de “kendi içimize yönelik bir ortak bildiri” oluş- turmamız gerektiğini hatırlatmaya geldi.
Böylesine bir ortak bildiri gerekiyor; çünkü ülkemiz bir bölünmüşlük görüntüsü veriyor. Bunu derken PKK terörü veye genelde terörden filan bahsetmiyorum. bu bölünmüşlüğün temelinde ideolojik bölünme var.
Seküler insanların dindarlarla anlaşamayacağı, illa karşı karşıya gelmesi gerektiği düşünüldüğünden insanlarımız bir türlü kavuşamadı birbirine.
Başkalarının ülkelerinde huzurun, barışın nasıl sağlanacağını düşünürken ortaya çıkardığımız formüldeki unsurların Türkiye için neden düşünülemeyeceğini anlamak da mümkün değil.
BÜYÜK DEVLET ADAMI: ATATÜRK
Oysa bunu formüle etmenin genleri bizde var. Çünkü ülkemizin kurucusu büyük Atatürk’tür. O, Müslüman kimliğimizi korurken mezhepsel tartışmaların nasıl dışında kalacağımızın formülünü bize bırakmıştır.
Seküler olmak, bunun olmazsa olmaz koşuludur. Seküler bir cumhuriyet olmak, Türkiye için hem bu bölgede hem de dünyada güçlü ve etkin olabilmenin tek yoludur. Atatürk’ün “Yurta barış, dünyada barış” cümlesi işte bu gerçeğin formülüdür de. Bir süredir yaşadığımız tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye’nin özellikle dış politikasında geldiği nokta, sekü- ler düşünmenin, mezhep politikalarının üstüne çıkmanın ne kadar önemli olduğunu gören ve Atatürk’ün o cümlesinin gerçek anlamını kavrayan bir ülke olduğu görüntüsüdür.
DEDİĞİM GİBİ SIRA KENDİ İÇİMİZDE
Bu köşede uzun zamandır önem verdiğim, özlediğim Türkiye formülünü yazıp duruyorum. Türkiye, “modern, demokratik, seküler ve Müslüman” bir ülke olmayı ve buradaki 4 unsuru sürekli bir arada tutabilmeyi başardığında dünyanın ilk ve gerçekten medeniyet seviyesinin üstüne çıkmayı başarmış ülke olacaktır.
“Modern, demokratik, seküler ve Müslüman” unsurlar, bizim çok rahatlıkla bir arada tutabileceğimiz ve yaşatabileceğimiz bir formüldür. Çünkü Cumhuriyet’imizin kurucusu, büyük devlet adamı Atatürk, bu formülasyonu ilk oluşturmaya başlamış olan liderdir.
Yani bu işi başarmanın anahtarını oluşturacak genler aslında bizlerde var.
BİR DÜŞÜNÜN
Şöyle düşünün: Müslüman olduğunu gururla söyleyen, inancını sonuna kadar mutlu ve barışçı yaşayan insanların ülkesi olarak aynı zamanda modern, demokratik ve seküler de olabilsek, böyle bir Türkiye dünyanın en saygın ve etkili ülkesi olmaz mıydı?
Bence kesin olurdu ve şu anda bunu yaratmak için fırsatımız hâlâ var. Suriye için Moskova’da imzaladığımız ortak bildiri, “Başkaları için bunu düşünebiliyorsak, kendimiz için neden düşünmeyelim?” sorusunu da doğuruyor.
Bence CHP ile AK Parti bir araya gelmeli ve seküler ile dindarın kucaklaşacağı ortak bir bildiriye imza atmalı, yakın geleceğin Türkiye’sini düşünmeye başlamalılar.
FIRSATLARI NEDEN KAÇIRDIRK?
Atatürk bu büyük uzlaşmanın sistemsel temellerini attığı halde yıllardır bunu başaramadık ve iki taraf yakınlaşmak yerine birbirinden uzaklaştı. Bunun nedenlerini iyi anlamamız ve bir daha aynı yanlışı yapmamamız gerekiyor.
Ölümünden sonra onun adına hareket eden birçok kişi, Atatürk ilkelerini anlamadı. Seküler olmayı, “dindara karşıtlık” gibi tanımladılar. Oysa seküler düzenin, insanın kendi inancını en güzel, en özgür yaşayabileceği düzen olması gerekirdi.
Açıkça söylemeliyim ki, seküler düzenin koruyucusu olduğunu söyleyen birçok iktidar döneminde dindarlara iyi yaklaşılmamış ve onlar birçok doğal haklarından mahrum edilmişlerdir.
Cumhuriyet’e inanan ve Atatürk’ü seven insanlar, bu hatayı görüp itiraf etmeliler ki AK Parti iktidarında yaşanılanları daha iyi anlayabilsinler. AK Parti bu haksız düzene gereken ayarı vermek ve dahası Cumhuriyet’i rayına oturtmak için iktidara geldi, inançlı insanlara çoktan hak ettikleri önemi verdi ve onların önünü açtı.
İktidarın ilk yıllarında benim gibi birçok seküler insan, bu nedenle iktidarı alkışladı ve Erdoğan’a destek verdi.
Büyük Türkiye formülümüzden, yani “modern, demokratik, seküler ve Müslüman” unsurlardan oluşan formüldeki unsurlardan bir tanesi olmadığında sistem krize giriyor ve tıkanıyor.
AK Parti öncesindeki iktidarlar döneminde formüldeki “Müslüman” unsura gereken değer verilmiyordu, bu yüzden sistem tıkandı, halk dışlandı.
AK Parti dengeleri yeniden kurmak için iktidara geldiğinde “Müslüman” unsurunu formüle çok güçlü bir şekilde soktu ve formül içindeki 4 unsur arasında tekrardan denge oluştuğundan büyük ve güçlü ülke olundu. Ancak iktidarın ileri aşamalarında bu defa, büyük ihtimalle geçmişin kötü anıları silinsin diye seküler unsur formülden çıkarıldı gibi. Seküler unsur, Türkiye’yi oluşturması gereken 4’lü formülden çıktığında hem bölgemizde hem de dünyada tıkanıyoruz, içimizde de huzursuzluk oluyor.
Şimdi sıra kendimize yönelik bir ortak bildiri çıkarmak ve formülümüzdeki 4 unsur arasında tam dengeli uyumu sağlayıp “modern, demokratik, seküler ve Müslüman” büyük Türkiye olabilmektedir.