Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hepinizin hayalleri, umutları, özlemleri var. Aslında nasıl bir hayat yaşamak istediğinizi düşünüyorsunuz. Belki bunlar beraberinde kuşkular, belirsizlikler, umutsuzluklar da getiriyor olabilir. Bütün bunlar normal. Çoğunluğunuzun babası veya dedesi olabilecek yaştayım.

        Şu tavsiyemi unutmayın: Bu duygularınızı mutlaka bir yere not edin.

        İleride benim yaşıma geldiğinizde bugünleri anlatmanız istenebilir sizden. İşte o zaman şu anda hissettikleriniz çok önemli olacak. Nerede neyi yanlış yapmışsınız, hayalleriniz neden gerçekleşmedi veya gerçekleşti, bu hesaplaşmayı o günkü notlarınıza bakarak yapmalısınız.

        Ben tabii ki artık gelecek için hayal kuracak, bunu not edecek yaşta değilim. Ama zamanında bunu yapmamış olduğum için her gün pişmanlık duyuyorum.

        En çok da gençliğimin geçtiği New York’ta, bugünlerde sokakta yürürken pişmanlıklarım artıyor. Genç yaşımda orada yürürken neler düşünüyordum, neler hissediyordum, nasıl hayallerim vardı, şimdi bunlar elimde not halinde olsaydı, güzel bir kitap konusu olabilirdi.

        Bu hayali kitaba, “Benim Hayal Ettiğim Ülke Bu Değildi ki” başlığını çok düşündüm. Ama böyle bir başlıkla kendime ve ülkeme haksızlık etmiş olurdum diye de düşündüm.

        Marksist, bilgisine güvenen ve geleceğin güzel olacağına inanan bir insandım ben. Radikalleşmiş bir insan olarak ülkeme döndüğümden bu yana tek bir gün bile “normal” diyeceğim şekilde geçmedi. Bir tek yıl bile “Artık gelecek yıl olaysız, sakin, normal olur” demem mümkün olmadı.

        Sarsıntılar, düzen bozulmalar, normal dışılıklar benim mecburen normalim oldu. Neredeyse 40 yıldır bu durumdayım. Artık yoruldum ve bıktım. Yazının gidişatına bakıp bir intihar notu yazdığımı filan sanmayın.

        Yaşanan her şeye rağmen hayatı hep sevmeye çalıştım ve ülkeme güvenmeyi hiç bırakmadım. Umudumu, bazen hiçbir neden kalmamış olsa dahi kaybetmedim.

        Yorgunluğuma, bıkkınlığıma rağmen bugün de umudumu, ülkemin geleceğine inancımı kaybetmiyorum. Sizler de umudunuzu kaybetmeyin ve geleceğe güvenin.

        Ben uzun vadeli hayaller kuracak durumda değilim, ama bu dünyadan çekilme vaktim geldiğinde yine de son söz olarak, “Hayal ettiğim ülke buydu” diyeceğime inancım tamdır.

        Beni bu inancım ayakta tutuyor diyebilirim.

        KAFA BULMAK İÇİN YENİ NEDEN

        Amerikalıların kafayı bulmak, ruh hallerini ayarlamak için arayışları durmadan sürüyor. Gündelik hayatın sorunlarıyla normal yoldan mücadele etmek birçok insana zor geliyor; bu nedenle hayatı katlanılır kılma arayışları orada çok yoğun. İşten çıktıktan sonra eve gitmeden önce birkaç duble atmak, bunun en masum olanı şu anda. Marihuanayı sonunda yasallaştırdılar, kurabiyesi ve şekeri bile yapılıp satılıyor bazı eyaletlerde. Ama bütün bunları masum gösteren son bir gelişme var ki beni hayli şaşırttı.

        “Microdosing” diyorlar bu yeni yönteme. Yani 1960’lı yılların popüler kültürüne damgasını vurmuş, hakkında filmler yapılmış, kitaplar yazılmış olan LSD’ye yeniden dönüş yapmak. Ama bu defa yeraltında satılmıyor, kullanıcıları da esrarkeşler değil. Hayatında içtiği en ağır içki beyaz şarap olan orta yaşlı ev kadınları kullanıyor LSD’yi.

        “Microdosing” kavramı da LSD’nin çok küçük dozlarda sürekli kullanılmasını anlatıyor. Bunu kullanan kadınlar mutlu ve normal hayat yaşadıklarını söylüyorlar. Bu konuda kitaplar yazılıyor, tartış- malar yapılıyor. (“Really Good Day: How Microdosing Made a Mega Difference in My Mood, My Marriage, and My Life”, yazarı: Ayelet Waldman.)

        Yakında legal bir ilaç olarak da resmen kabul görürse şaşırmayın. Sabah kahvesiyle birlikte bir adet marihuanalı kek yedikten sonra bu ilaçtan da alıp microdosing yapan kişinin gününün nasıl geçeceği de merak konusu tabii bu arada.

        Bence bunun komedi filmi güzel olabilir. Düşünsenize, hiçbir kötü habere üzülemeyen bir insanın hayatı komik olmaz mıydı sizce de?..

        AKILLISIN, NEDEN OKUMUYORSUN?

        Rüstem Eyüboğlu’yla tanışıp birçok kez sohbet etme şansına sahip oldum. Türkiye’ye bu kadar sevdalı, Atatürk ilkelerine bağlı, ülkesini seven ve eğitimin yüceliğine inanan başka insan da olduğunu sanmıyorum.

        Mehmet Gündem onun hayat hikâyesini anlatan kitap yazmış, adı da “Akıllısın, Neden Okumuyorsun?”

        22 yaşına kadar gemilerde aşçılık yaparak çalıştıktan sonra bir üniversite öğrencisi ona, “AkıIlısın, neden okumuyorsun?” diye sorunca o yaştan sonra okumaya karar vermiş.

        İşte o soru Rüstem Eyüboğlu’nun hayatını değiştirmiş. Bir yılda ortaokulu, daha sonra lise ve üniversiteyi bitirerek yüksek mühendis olmuş. Eğitime doyamamış, sonra da doktorasını tamamlayıp üniversitede 10 yıl hocalık yapmış.

        Eğitim ateşi içine düşmüş bir kere ya, bu defa da dershaneler, özel okullar kurmuş. Sevdası bugünlere kadar sürüyor.

        Bugünlerde bizlere umut veren ve insanın kafasına koyduğunda yapamayacağı şeyin olmadığını gösteren güzel bir hayat hikâyesi. Bu kaliteli insanın hikâyesini mutlaka okuyun.

        Diğer Yazılar