ABD kamuoyu için sembolik saldırı
Washington'un savunma ve istihbarat camiasında, Suriye’ye yapılan saldırının anlamı tartışılıyor. Bu camiada oluşmaya başlayan konsensüs, saldırının iç kamuoyuna yönelik ve iç siyasi kaygılarla yapılmış sembolik bir saldırı olduğu yolunda.
Bu yoruma bazı itirazlar gelse de bunlar azınlıkta kaldı. Çoğunluğun görüşü üstteki yorumda birleşiyor.
BAŞKANA İKİ PLAN
Edindiğim bilgiye göre, saldırı emri verilmeden önce başkanın önüne iki opsiyon sunulmuş Pentagon tarafından.
Bir tanesinde, Suriye’nin tüm hava gücünü fonksiyonsuz hale getirebilecek ve bir daha hava gücünü etkin kullanmasına imkân vermeyecek büyük bir saldırı planı yer alıyormuş.
Diğerinde ise Doğu Akdeniz’de bulunan savaş gemilerinden atılacak Tomahawk füzeleriyle seçilmiş hedeflere bir saldırı (targeted attack) yapılması opsiyonu varmış.
Birinci plan, yani Suriye’nin tüm hava gücünü ve operasyon yapma ihtimalini ortadan kaldıracak kadar büyük bir saldırı yerine, diğeri yani çok daha zararsız ve sadece bazı üs ve sığınakları vuracak saldırı opsiyonu seçilmiş.
YARIM SAATİN ANLAMI
Savunma ve istihbarat uzmanları, şu anda 59 Tomahawk füzesi atılmış olmasına rağmen saldırıda Suriye’nin kimyasal silah stokuna dokunulmadığını, onların hâlâ aktif olduğunu söylüyor.
Ayrıca saldırıdan yarım saat önce Rusya’ya da haber verildiği için, onlardan haberi alan Suriye’nin vurulması muhtemel üslerden savaş uçaklarını çekmiş olduğu istihbaratı da geldi.
ÇİN VE İRAN’A MESAJ
ABD Dışişleri’ne yakın bir kaynak, saldırı emrinin verilme zamanlamasına da dikkat çekti. Bu emir, Başkan Trump’ın Çin lideriyle görüşeceği gün verildi.
Amerika, Kuzey Kore konusunda Çin’e “Ya bir şey yap ya da biz kendi başımıza yaparız” dediği için, Suriye’ye yapılan saldırı Çin’e verilmiş, “Bak dediğimizi yaparız” mesajını da taşıyor.
Ayrıca saldırıyla İran’a, “Bazı çizgileri aşarsan vururum ha” mesajı da veriliyor.
Yani bu saldırı Suriye’deki durumları gerçekten değiştirmeyen sınırlı, sembolik bir saldırı. İç kamuoyunu biraz sakinleştirirken bir yandan da Çin, Kuzey Kore ve İran’a mesaj verme amaçları taşıyor.
Washington’da, bu saldırının arkasından daha kapsamlı bir askeri harekât beklentisi yok.
YAYIN YÖNETMENLERİ: DERİN DÜŞÜNCELER
BENİM de mutlu olmaya hakkım var. Sadece 15 günlüğüne de olsa Yayın Yönetmeni Selçuk Tepeli’yle yer değiştirmek istiyorum. O Washington temsilcisi olsun, ben de yayın yönetmeni.
Böylece Washington temsilcisinin gönderdiği haberleri gazetede kullanmama kararıyla yaşanacak o müthiş coşkulu duyguları, mutluluğu ben de tatmak istiyorum.
Yayın yönetmenliğimde tek icraatım bu olmayacak tabii ki, ayrıca tutmakta olduğum “nefret etmem gereken insanlar” listemde yer alan kişilerle de hesaplaşacağım.
Şu anda listemde 1573 kişi var. “15 günde bu kadar insanla hesaplaşamazsın” diyenlere de “Siz beni tanımıyorsunuz, hepsiyle uğraşırım, hatta artan zamanda bazılarını çıplak elimle zevkle boğmaya bile vakit bulurum, siz hiç merak etmeyin” demekle yetineceğim.
“Tamam, yayın yönetmeni yapmıyorsunuz bari basılan gazetenin sayfalarını aramızdaki saat farkı nedeniyle daha erken görmeme izin verin” dedim.
Bunu da reddediyorlar. Halbuki benim kötü bir niyetim yoktu bunu isterken. Sadece, “Yazımın çıkmadığını akşam saatlerinde değil de bana her zaman çok anlamsız gelen ve neden var olduğunu bir türlü anlayamadığım öğleden sonraki saatlerde göreyim de o zaman üzüleyim bari” diye düşünmüştüm.
Sabah ile öğlen arasından da pek hoşlanmam, ama öğleden sonraları bana anlamsız gelir hep. Benim için anlam “happy hour” saatiyle başlar. İkinci kadehimde hayatın aslında anlamsız olduğunu düşünsem de ikinciye geçmeden aradaki kısa süre bana yeter de artar bile.
HEPSİNİN KATKISI VAR
Şimdi siz benim yerimde olsaydınız, aşağıdakilerden hangisini “happy hour” saatinizde yapmak istemezdiniz, buna cevap verin de sonra görüşelim.
a- Güzel bir televizyon dizisi seyretmek.
b- Kaliteli bir filmi DVD’den izlemek.
c- Sevişmek.
d- Kaliteli bir roman okumak.
e- Türk gazetelerini incelemek.
Bu soruya “e” diye cevap verenlere bir haberim olacak. En sonunda aklınızı tamamen kaçırmış durumdasınız, bir an önce tedavinize başlanmalı.
Tedavinizin mümkün olacağını sanmıyorum, ama yine de denenmeli. Yanlış anlaşılmasın, bu sözümle yayın yönetmenlerine çaktığım filan yok.
Onlar daha sonra okuyanın aklını kaçırmış sayılacağı gazeteleri o saatte hazırlamakla meşgul oluyorlar. Dolayısıyla yayın yönetmenlerini, başka hiçbir soru sorgu yapmadan, hiç kuşku duymadan direkt tımarhaneye kapatmak lazım.
Çoğu zırdeli olsalar da hepsinden öğrendiğim bir şey olmuştur.
Ertuğrul Özkök’ten kaliteli şarap içilmesi ve bunun herkese tavsiye edilmesi gerektiğini, Güneri Cıvaoğlu’ndan güzel kadınlara ve “mortadella”ya “Hayır” denilmemesini, aralarında en normali olan Fatih Altaylı’dan (Bakın ona “Normal” diyorum, siz durumun vahametini, genel düzeyi düşünün) karımdan korkmuyor gibi yaşamanın yöntemini öğrendim.
Selçuk Tepeli’den ise dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan ve bulunduğu takdirde şişe fiyatı 110 bin dolarcık olan bir viskiyi sevmenin ve bunu herkese tavsiye etmenin temelde anlamsız ve saçma olduğunu fark etmeden yaşamanın normal olduğunu düşünebilmeyi öğrendim.
Yani bugünkü gazetecilik başarımlarında bunların hepsinin katkısı vardır.