Babam niye böyle oldu?
Artık tamamen delirmiş olduğunu biliyordum, ama son zamanlarda bu düşüncemi teyit eden davranışları daha da sıklaşmaya başladı.
Dedem de zırdeli olduğu için genlerinin sağlam olmadığını biliyorum, ama bir insanın bu hale gelebilmesi için sadece genlerin bozukluğu yetmez, hayatı boyuca sıkı travmalar da geçirmesi gerekiyordu.
Nitekim kısa bir soruşturmadan sonra babamın travmalarla dolu hayat yolculuğu hakkında kısa bir liste çıkardım.
Bunu okuyunca adama hak vereceksiniz; “O delirmesin de kim delirsin” diye soracağınıza eminim. Bunları listeledikten sonra şimdi ben bile onu daha iyi anlıyor ve ona hak veriyorum.
‘SEN MUALLA MISIN?’
1- Babaannem söylemişti; babam doğduğunda o kadar çirkinmiş ki doğumda bulunan doktor, bebeği ağlatmak için onun poposuna tokat atmak yerine, yan odada bekleyen dedeme, “Bu kadar çirkin bir bebeğe nasıl yol açtın” diyerek bir tokat atmış.
Doktorun durumu böyleyken doğumda bulunan hemşire de gördüğü çirkinliğe dayanamayıp sinirleri iflas etmiş ve doğumdan sonra kesilen göbel kordonuyla kendini asıp intihara yeltenmiş.
2- Babam büyüdüğü sırada Hacettepe’de yolda yürürken insanlar onu sadece “çirkin” diye durdurup dövmeye başlarmış.
Bir defasında babaannemle birlikte yürürlerken bir kadın, çocuğuyla karşıdan geliyormuş. Birden kendi çocuğuna dönüp, “Bak istediğim gibi uslu durmazsan (babamı gösterip) sonun bunun gibi olur, böyle çirkin olursun” demiş.
3- Deli olmakla birlikte aynı zamanda alkolik de olan dedem, daha fazla içki parası olsun diye babamı bir pet-shop’ta çalıştırmaya karar vermiş. Dükkâna gelen her müşteri, babamın başını okşayıp satıcılara, “Bunun cinsi ne, kaç aylık ve daha ne kadar büyür?” diye sormaya başlamış.
4- Ankara’ya bir sirk gelmiş ve sirkte bir acuze şovu çok popülermiş. Babaannem, babamı bu şova götürmüş, ama sirk yöneticileri onları dışarıya çıkarmak zorunda kalmış.
Çünkü acuze şovunu seyretmeye gelen müşteriler, şovu seyretmek yerine babama bakmaya başlamışlar ve şovun bir forsu kalmamış.
5- Büyüyünce aracılar devreye girmiş ve birbirlerini hiç görmedikleri halde annem Mualla Hanım ile babama bir randevu ayarlamışlar.
Babam buluşacakları yere biraz erken gitmiş ve sabırsızlıkla beklemeye başlamış. İki saat sonra bir genç kadın gelmiş yanına, babam heyecanla “Sen Mualla mısın?” diye sormuş.
Kadın bir süre ona baktıktan sonra, “Sen Hamit misin?” demiş. Babam “Evet” deyince kadın da “O zaman ben Mualla değilim, hatta Mualla diye bir tanıdığım yok” diyerek onun yanından kaçmış.
6- Neyse babamın ağzı iyi laf yapar, kadını çıkmaya ikna etmiş, annem de onu diğer arkadaşlarıyla tanıştırmak istemiş. 4 arkadaşıyla babamla bir kafede buluşmuşlar.
Kadınlar babamı görünce ağlamaya, hayatın adaletsizliği ve acımasızlığı üzerine söylenmeye başlamış. Annem ilk önce onlara uymamaya çalışmış, ama daha sonra o da kendini tutamayıp ağlamış ve dövünmüş.
Babam ise gülümsemeye çalışarak onları seyrediyormuş.
TARİH TEKERRÜR ETTİ
7- Adamcağız tüm bu badireleri bir şekilde atlattıktan sonra, tam “Biraz rahatlayacağım” derken hayatının en büyük darbesini yemiş ve karısı hamile kalmış.
Bebek doğduğunda babam bile gördüğü olağanüstü çirkinlik üzerine ağlamaya başlamış ve tarih tekerrür etmiş.
Doğum biter bitmez annem, babamla büyük kavga etmiş. “Aynen sana benziyor bu, her şey senin kabahatin” diyerek babamı suçlamış.
8- Tek çocuğunun da aynı kendi yaşadığı travmalarla büyüdüğünü görünce adam yine darbe yemiş. Ama çaresizmiş; çünkü çocuğu özellikle şaşı baktığında kendinden bile daha çirkin olabiliyormuş.
9- Babam zengin gibi yaşardı. Onu zengin zanneden bazı adamlar beni kaçırdı. Babama yazdıkları notta geri yollamak için para istemek yerine, “Gelin çocuğunuzu hemen alın, üstüne size beş bin lira vereceğiz” demişler. Bu insanların bana böyle yaklaşmaları babamı bile üzmüş olmalı.
Hayatını böyle geçirmek zorunda olan bir insan, sonunda delirmesin de ne yapsın? Bunu hem babam hem de kendim için soruyorum.