Kovmayın beni, bir daha yapmam valla
BİZ gazeteciler, takip ettiğimiz, yazdığımız konuyla herkesin ilgili olduğunu sanıyoruz. Habertürk TV’de bağlandığım Afşin Yurdakul’un programında ben de böyle sandım. Herkesin Suriye’yle benim kadar ilgili olduğunu sandığım için büyük bir şehvetle anlatmayı sürdürüyordum ki bir anda Afşin Hanım’ın yüz ifadesinin değişmeye başladığını gördüm.
Aslında ben bu yüz ifadesine işyerimden alışığım. İşyerimdeki insanlar “benden prensip itibarıyla rahatsız olanlar” ve “benimle mümkün olduğunca az muhatap olmak isteyenler” diye iki gruba ayrılıyorlar diyebilirim. Bana göre işyerimizdeki her çalışan, bu iki gruptan birine dahil; bir üçüncü alternatif nedense yok.
“Prensip itibarıyla rahatsız olanlar” arasında Yayın Yönetmenim Selçuk Tepeli ve diğer tüm üst yöneticilerimiz var. Selçuk odasına her gittiğimde bana, “Al başına belayı, şimdi yine kafa ütüleyecek” ifadesiyle bakıyor. Gerçi ben kafasını ütülemeye başladıktan sonra kendisini toparlıyor ve benden daha fazla kafa ütülemeye başlıyor.
Bir de odalarına her girdiğimde onlardan para isteyeceğimi sanıp rahatsız olanlar var. Ki bunlar bir dereceye kadar haklılar da. Halbuki arada bir para dışında başka şeyler konuştuğum da oluyor. Çok nadiren de olsa bu mümkün.
Meslektaşlarımın hepsi bana mesafeli. Bazıları beni, hiç sevilmediğimi düşünen bir paranoyak olarak da görüyormuş galiba. Afşin Hanım, programına her bağlandığımda içindeki gerçek duyguları göstermeyen ifadeyle bakar bana. Son katıldığım programın bitimine doğru bakışları Selçuk’unkine benzemeye başladı. Ekrandan gördüğüm kadarıyla, “Tıraşı kes be adam, kısa konuş artık” ifadeli bakışları beni biraz üzdü tabii ki. Ama programı sonradan seyrettiğimde olan biteni anladım.
Düşünsenize, ekranda alt yazı olarak “Fatih Terim futbol direktörlüğünden istifa etti” yazıyor ve ekranda şaşı bir adam o anda Suriye hakkında bir şeyler anlatıp duruyor. Halka yabancılaşmanın klasik bir örneği bu. Gazeteci, halk için neyin daha önemli olacağını anlamaz ise benim Afşin Hanım’ın programında düştüğüm acıklı duruma düşebilir.
Neyse Afşin Hanım programı ustaca sona erdirdi de halk gerçekten önem verdiği konuya döndü, Suriye saçmalıklarından filan kurtuldu. Habertürk yönetimine sesleniyorum: Hatamı anladım, bir daha yapmam yemin ediyorum. O gün alt yazıyı okuyabilmiş olsaydım haddimi bilip hemen susardım ve halktan da özür dilerdim.
Önemli not: Yazımı tekrar okuduğumda Afşin Hanım’ın yüz ifadesini Selçuk Tepeli’nin yüz ifadesine benzetmiş olduğumu gördüm. Böyle bir haksızlığı ne Afşin Hanım’a ne de başka bir insana yaparım. Çünkü daha önce de söylediğim gibi Selçuk Tepeli’de yüz ifadesi, hele gözlerini kısarak baktığında, biraz sonra yiyeceği çıplak kadın kurbanına bakan Hannibal Lecter’ın yüz ifadesine dönüşüyor. Çok nadiren güldüğünde ise yüzü, yemek sonrası doymuş Hannibal Lecter gibi oluyor.
Yüz ifadesi böyle olan Selçuk, aynı zamanda delirmiş durumda. Elimde belgesi var. Birkaç gün sonra yazacağım bunu.
MİZAH YAZDIĞIMA BAKMAYIN
BUGÜN hem pazar olduğundan hem de insanları biraz gülümsetirim diye mizah yazdım, ama ruh halim hiç gülecek gibi değil. Hatta içim kan ağlamakta. Hani cuma günü, “Washington’da Kürt Çıkarması” başlıklı bir yazı yazmıştım ya, işte o toplantıyı izledim. Kongre binası içindeki toplantıda ve kapalı kapılar ardında Türkiye’ye söylenenlere inanamadım ve çok öfkeliyim. Özellikle Kürtlerle görüşen Amerikalılar yapıyordu bunu. Olan biteni daha sonra vahim sonuçlarıyla anlatacağım, şu pazar bir geçsin de.
- Bu arada ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi’nin Daniel Smith olması ihtimali büyük. Bunun anlamını da daha sonra anlatacağım.