Washington'da ne oldu?
BEN bu yazıyı Washington’da yazmaya başladığımda Başbakan Binali Yıldırım çoktan New York’a uçmuştu. Ben Washington’da kaldım; çünkü benim işim asıl onlar gittikten sonra başladı. Amerikan tarafının görüşmeye dair izlenimlerini ve tavrını bulup çıkarmam gerekiyordu.
Bu nedenle dün de yazı yazmamıştım; çünkü Washington’da devlet düzeyinde Trump başkanlığına özgü bir dağınıklık var ve onların bir konuya dair tavırlarının netleşip oluşması koordinasyonsuzluk nedeniyle zaman alabiliyor.
Başbakan New York’tayken benim Washington’da Amerikan yetkililerden aldığım izlenimler şöyle:
AMERİKAN TARAFININ SÖYLEMİ
- Trump Başkan olmadan önce, IAG (Interagency Group-Birimler Arası Grup) veya PCC (Policy Coordinating Committee-Politika Koordinasyon Komitesi) denilen bir süreç çerçevesinde her ilgili birim, görüşülecek ülkeyle ilgili görüş ve beklentilerini ortaya koyar, sonradan da her soruna göre uygulanacak tutarlı bir devlet tavrı alınırdı.
Trump geldiğinden beri bu süreç işletilmiyor. Bu nedenle Mike Pence, Başbakan Yıldırım’la görüşmesine, birimler arası koordinasyonla oluşturulan bir görüşe sahip olmadan, yani tutarlı bir devlet politikası oluşturmadan girdi.
- Bu durum, Başkan Yardımcısı Pence’in görüşmede yanında bulundurduğu görevlilerin düzeyinden de belliydi. Bu kişiler hiçbir birimde uygulanan politikaları değiştirme, etkileme gücüne sahip değiller. Görüşmede bulunan Andrea Thompson ile Joan O’Hara zaten Pence’in ulusal güvenlik timindeler.
3 TEMEL SORUN
- Amerikan tarafına göre, şu anda Türkiye açısından iki ülke arasında başlıca 3 önemli sorun var.
1- Zarrab davası, 2- Fethullah Gülen’in iadesi, 3- Suriye’nin kuzeyinde YPG’ye verilen destek
Amerika’ya göre karşılıklı vize kısıtlaması aslında kendi başına bir sorun değil, o bir semptom. Yani var olan diğer önemli sorunların bir yansımasından ibaret.
ABD tarafı, Türkiye’nin başlıca sorun olarak masaya getirdiği konulara ek olarak, 1- Amerikan Büyükelçiliği’nde çalışan görevlilerin tutuklanmasını, 2- Türkiye’de tutuklu olan Rahip Bronson’un durumunu konuşup çözmek istiyor.
ANLAŞAMAMADA ANLAŞMAK
- Görüşmede iki taraf da bugüne kadar söylediklerini tekrar etti. Sorunların çözümü için somut bir adım atılmadı. ABD’de başkan yardımcıları devletin işleyişine müdahale etme yetkisine sahip olmadıklarından Zarrab davasına yönelik tavırlar aslında Amerikan Hazine Bakanlığı’nın, Fethullah Gülen’e yönelik tavırlar FBI’ın, YPG’ye yönelik tavırlar Pentagon’un kontrolüne bırakıldı.
Sonuçta Pence zaten değiştirme gücü olmadığı bu konular hakkında daha sonra tutamayacağı bir değiştirme güvencesi vermedi. Türkiye de kendi tavırlarını yine net olarak anlattı. Bu açıdan son derece dürüst ve açık tavırlı bir görüşme olduğunu söyleyebiliriz. Sonuçta “İki taraf da bu konularda şu anda anlaşamamaya anlaştılar” diyebiliriz.
GÜZEL BİR GELİŞME
Ama bunlara rağmen son derece önemli bir şey daha oldu. Bugüne kadar iki ülke hep olumsuzluğa doğru gidiyordu ve diyalog kapılarının hepsi tıkanmıştı. Başbakan Yıldırım ile Başkan Yardımcısı Pence hayati konuların çözümünde anlaşamasalar dahi en azında diyalog kapılarının açık bırakılmasını kararlaştırdılar.
Zaten Başbakan Yıldırım da Washington’da görüşmeden önce yaptığı açıklamada, “Bu konular hemen çözülecek diye beklenmemeli, bunlar zamana yayılarak uzun vadede çözülür” demişti. Bu süreç içine girilmesi ve iki ülke arasında benim her zaman çok önemli olduğuna inandığım diyalog kapılarının açılması, bu zirvenin bence tek ve en önemli sonucudur.
İki ülke ilişkisinin düşüşünün altına bir güvenlik ağı çekilmiş oldu.