Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞKAN Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, “Yakın dostum” diye hitap edip, “Aramızdaki ilişki hiç bu kadar iyi olmamıştı” diyor. Bunun yanında yönetimin ikinci adamı Başkan Yardımcısı Mike Pence, Başbakan Binali Yıldırım’la Beyaz Saray’da yaptığı görüşmede “iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da iyileştirilmesi gerektiğini, stratejik ortaklığın çok önemli olduğunu” söylüyor.

        Ama zirvede bu iyi niyetlerin ifade edilmesine rağmen iki ülke arasındaki ilişki daha da bozulma yolunda yürüyor. Hatta son görüşmenin en somut sonucunun, “iki ülke arasındaki ilişkinin serbest düşüşünün altına bir güvenlik ağı çekilmesinden ibaret olduğu” bile söylenebilir.

        NİYET VARSA NEDEN OLMUYOR?

        Peki bu neden böyle oluyor? Niyet olsa dahi Amerika ile Türkiye arasındaki ilişki neden iyiye gitmiyor? Bu soruyu, yönetimin iç işleyişini iyi bilen uzmanlara ve usta gazeteci dostlarıma sordum. Hepsinden aldığım cevapların ortak noktalarından çıkardığım sonuçlar şöyle:

        1- İlişkilerin düzelmesindeki en sorunlu nokta, Başkan Trump’ın yönetim üslubundan kaynaklanıyor olabilir.

        2- Trump öncesindeki yönetimlerde ABD’nin Türkiye ilişkilerinin çerçevesini çizen bir devlet politikası vardı.

        3- Bu devlet politikaları şu şekilde oluşuyordu: Washington’da IAG (Interagency), yani birimler arası koordinasyon denilen, aynı zamanda PCC (Policy Coordination Committee) olarak da ifade edilen bir süreç muhakkak işletilirdi.

        Yönetim kademelerindeki her birimin Türkiye’yle ilgili kendine has problemleri olabileceğinden, bu birimler kendi çözüm önerilerini her raporun bir araya getirileceği merkeze yönlendirirdi. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Özel Kalemi, ilgili ülkeye bir tavır alınmadan önce kendilerine her birimden gelen raporları birleştirir ve diğer birimlerin raporlarındaki önerilerle uyumlu hale getirirdi.

        Uyumlu olmayan yanlar varsa, politika belirlenip Başkan’ın önüne sunulmadan önce bu uyumsuzlukların giderilmesine çalışılırdı.

        Sonuçta Başkan’ın önüne Türkiye’yle ilgili nihai tavır önerisi konulur ve Başkan isterse bunun açılmasını ve daha da geliştirilmesini isterdi.

        4- Sonuçta Türkiye’yle ilgili Amerikan devletinin yaklaşımı hakkında genel çerçeve çizilir ve Başkan onaylarsa bu da devlet politikası olarak her birim tarafından benimsenip ilgili birimler kendi tavırlarını buna uydururlardı.

        5- Ama Trump’ın başkanlığında artık bu süreç tam çalışmıyor. Trump tüm yetkileri ve gündelik kararları ilgili birimlere bıraktı. Örneğin, eskiden DEAŞ’la mücadele edilecekse, ilk önce bunun kiminle birlikte yapılmasının devletin genel çıkarları açısından daha iyi sonuç vereceği tartışılır, sonra karar verilirdi.

        Şimdi ise bu süreç işletilmediği için karar sadece Pentagon’a bırakıldı. Pentagon da “Bu savaş en etkin Kürtlerle birlikte yapılır” dediği için bu karar hemen uygulamaya koyuldu. Türkiye’yle ilgili diğer birimlerin, örneğin başta Dışişleri’nin fikri alınmadı.

        6- Zaten durum bu şekilde olduğundan Dışişleri artık Türkiye’yle ilgili hiçbir kararın içinde yok gibi. Bu nedenle Türkiye’nin bölgedeki önemini anlatacak diplomatik tavırlar hiç görülmüyor.

        7- Türkiye’yi ilgilendiren her karar artık böyle alındığından Fethullah Gülen’in iadesi hakkında sadece FBI ve CIA’nın sözü dinleniyor. Bu birimler de meseleye kendi dar çerçeveleriyle baktıklarından aldıkları tavrın Türkiye’yle uzun vadeli ilişkileri daha da bozacağı düşünülemiyor.

        8- Zarrab davasında da konu sadece FBI, özel savcı ve Hazine Bakanlığı arasında gidip geliyor. Siyasi ve diplomatik kararlar dışlanıyor.

        9- Son zirvede Türkiye ile Amerika’nın ilişkilerinin düzeltilmesinin iki ülkenin de bölgesel çıkarları açısından hayati olduğu söylendi. Yani iki ülkenin de ortak menfaatler açısından mutlaka uyumlu çalışması gerekiyor.

        DEVLET KARARI ALINMASI LAZIM

        Ancak bunun olması için Amerika’nın, Türkiye’ye yönelik siyasi bir devlet kararı alması lazım, ama daha önce anlattığım IAG ve PCC süreçleri artık çalıştırılmadığından Washington, Türkiye’ye kısıtlı ve yetersiz düzeyde bakarak adımlar atıyor.

        Genelde bir Suriye ve Irak politikası olmadan Kürtlerle ilgili kararlar alınıyor. Şimdi de Suriye’nin geleceği üzerine ne söyleyeceğini tam bilmeden Rusya’yla çalışmalar yapmaya başlayacak.

        Washington’da bazıları biliyor ki, bundan Türkiye de ABD de uzun vadede kaybedebilir, ama Amerika kendi gücüne güvenerek bunun uzun vadeli sonuçlarını umursamıyormuş gibi hareket edebiliyor.

        Diğer Yazılar