Hakan Atilla selam gönderdi
- Dün dava resmen başlamadan önce sanık Hakan Atilla ile kısa sohbet etme imkânımız oldu. Onun bulunduğu durumda belki de sorulması manasız olabilecek soruyu ben yine de belki de alışkanlık nedeniyle sordum ve “Nasılsınız?” dedim. O da bu koşullar altında iyi olmaya çalıştığını ve ailesinden uzak kalmanın zor olduğunu belirtti, onların ziyarete gelmesinin zor olduğunu, kendisini umutlu tutmaya çalıştığını anlattı. Ben de jürinin oturduğu tarafı işaret edip ardından “İyi gidiyor” işareti yaptım, bu küçük jestin bile onu memnun ettiğini gördüm. Sonra Türkçe biraz yüksek sesle süren sohbetten sivil polis rahatsız olmuş olmalı ki aramıza girerek Atilla’yı uyardı.
- Davanın Atilla açısından iyi gittiği benim şahsi görüşüm ama davayı izleyen birçok insanın da, ki buna jürinin de dahil olduğu surat ifadelerinden bence belli, onlar da bu davada aslında sanık konumunda bulunan Atilla’nın yargılanmadığını düşünüyor.
- Örneğin dün, daha önce FBI’dan 50 bin dolar, savcılıktan oturmakta olduğu evin kirasını ve ayrıca 900 dolar aldığı açıklanan ve korunduğu için çalışma izni de onaylanmış olan firari eski polis Hüseyin Korkmaz’ın hükümet için tanıklığı sürdü. 17-25 Aralık operasyonlarına dayandığı iddia edilen birçok doküman getirildi davaya ama çoğunda Atilla’nın adı geçmiyordu.
- Avukatlar yine defalarca itiraz etti, hatta bu sunulanların meşruluğu olmadığını da söyledi ama Yargıç Berman hemen her defasında itirazı göz önüne almadı ve “Devam” dedi.
- Savcıların Korkmaz’ı sorgulamasından sonra çapraz sorgu başlayacak ve avukatlar onu ateş hattına koyacak. O sorguda onun Türkiye’den kaçarken beraberinde getirdiğini söylediği dokümanların meşruiyetinin olmadığı, kaynağının şüpheli olduğu, onların burada görülmekte olan davayla ilgisinin bulunmadığı söylenecek.
- Bu arada Atilla ile eski Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın aralarında yaptıkları yazışmalarda Reza Zarrab’a “Cabbar” diye ad taktıkları görüldü. Bu, salondaki Türk izleyiciler arasında “Kod adı Cabbar” diye konuşmalara yol açtı.
- Önceki gün olan bir gelişmeyi de aktarmalıyım. Geç vakitlerde savcılık tanığı olarak Deutsche Bank’ın Amerika yöneticisi çağrıldı. İfadesi son derece teknikti ama anladığım kadarıyla Deutsche Bank diğer bazı büyük bankalar gibi uluslararası ödemelerde aracı banka işlevi görüyormuş (payment system platform) ve Türkiye’den bir bankanın Birleşik Arap Emirliği’ndeki bir bankaya yaptığı ödemeler bu bankacı tarafından davaya delil olarak sunuldu.
- Bunu dinlerken, eğer ortada bir komplo varsa, ki var, o zaman bunun ABD’den sonra bir ayağı daha ortaya çıktı, Almanya bağlantısı da bu olmalı diye düşündüm.
- Sunulanlar arasında neredeyse Atilla hakkında tek önemli bir şey bile yokken, çoğu evrakta bolca Aslan’ın adının geçtiği görülüyordu.
- Tanık eski polis, Atilla’nın söylemiş olduğu bazı şeyleri hatırladığını ama onlarla ilgili kayıtları Türkiye’den çıkaramadığını söyleyerek jüriyi beraat kararına biraz daha yaklaştırdı bence. Bunlar söylenirken avukatların masasında belirgin bir rahatlama olduğu görülüyordu.
- Keza İranlılar sorunları görüşmek için Türkiye’ye geldiklerinde Atilla ile hiç görüşmemişler; bunu da Korkmaz söyledi. “İran’la işlerin sürmesi talimatı geldi” diye anlatırken, yine dünkü gibi isimler telaffuz etmeye başlayıp ifadesine soktu. Bu aşamada ben şahsen New York Times muhabirinin bu anı kaçırmış olmasına bayağı şaşırdım doğrusu. Çünkü gördüğüm kadarıyla, gazetesinin yönetimi bu davayla ilgili yazılarını eğer Recep Tayyip Erdoğan’a karşı söylenmiş bir şeyler yoksa katiyen kullanmıyor. Kaynağı ne kadar sorunlu olursa olsun birileri suçlamalara başladığı takdirde yazının gazetede yer alması garanti gibi gözüküyor. Dava sayesinde mahkemelerin bağımsızlığı hikâyesinin ardından ABD’deki basın özgürlüğü hikâyesi de benim gözümde erimeye başladı. New York Times bence tanık firari eski polisin Türkiye’deki faaliyetlerini de araştırıp onun kim olduğunu, aslında ne yapmaya çalıştığını yazabilseydi, işte o zaman birinci sayfasına daima konulan “Basılmaya değer 10 haber burada bulunur” cümlesinin de hakkını vermiş olurdu bence.
- Bu arada, Zarrab bir rüşvet gönderdiğinde daha sonra mesaj atarak “Misafirler geldi mi?” diye soruyor, “Evet, geldiler. Çok teşekkür ederim” cevabını alınca da paranın ulaştığı anlaşılıyormuş. Savcı, misafirden ne kastedildiğini sorunca tanık detaylı bir şekilde anlattı.
- Dün New York’ta hissedilen hava sıcaklığı eksi 17 dereceydi. Buna rağmen salonda yine soğuk hava açılınca arkadaşlar hava deliklerinin önüne çantalarını koyarak korunmaya çalıştı. Ben sabah 05.00’ten bu yana zaten kısmen donmuş durumda olduğumdan içerideki soğuk hava beni fazla igilendirmiyordu.