PKK'nın propaganda taktiği
“AMERİKA’nın Suriye’de Kürtlerle bağlantıları, Türkiye’yle arasını açıyor” başlıklı New York Times’taki analizi okurken, PKK’nın global arenada kendisini yeni ideolojik konumlandırma çabalarının anlatıldığı bölümde Amerikalı anarşist Murray Bookchin’in adını görünce 2 Temmuz 2017’de bu köşede yazmış olduğum “PKK’nın Rakka Stratejisi” başlıklı analizim aklıma geldi. O yazı şöyle başlıyordu:
“Yaklaşık 20 yıldır tanıdığım, sürekli bölgedeki Kürt stratejilerini takip eden istihbaratçı kaynağım, ‘Şu anda Rakka’da sahneye konulan oyunu anlamak için belli başlı Amerikan kanallarının Rakka’ya göndereceği muhabirlere bakmalısın’ dedi. Listeye baktığımda gördüğüm hakikaten ilginçti. Başlıca kanalların gönderdiği muhabirlerin çoğu kadındı. Bu tercihin, PKK’nın bölgede yaklaşık 5 yıllardır uygulamaya çalıştığı stratejiye çok uyduğunu söyledi istihbaratçı kaynağım. 2011 yılında Öcalan’ın ‘Demokratik Konfederalizm’ başlıklı 47 sayfalık bir broşür yayınladığını anlatan kaynağım, ‘O yıldan itibaren PKK-YPG, yalanlara dayalı uluslararası bir imaj oluşturma stratejisi uygulamaya başladı’ dedi. Bu stratejiye göre PKK-YPG artık bir Marksist örgüt değil, özellikle kadın haklarına değer veren seküler demokratik bir güçtü. Bu yalan sürekli tekrarlandı.”
İDEOLOJİK SAVAŞ
Eğer Türkiye sahada vermekte olduğu başarılı savaşı çok boyutlu bir zafer haline getirmek istiyorsa işin ideolojik savaş boyutunu da ihmal etmemeli. Çünkü önceki gün anarşist Murray Bookchin’in adını gazetede okuyunca, benim geçen yılın temmuz ayında tespit edip dikkatinizi çektiğim sürecin hâlâ tüm hızıyla sürmekte olduğunu gördüm. PKK, gerçek kimliğini ve gerçekleri saklayıp kendini Batılı sol ve liberal çevrelere hoş gösterecek şekilde ideolojik propaganda yapıyor, kendi ideolojisini yeniden tanımlıyor.
Biraz önce kendi eski yazımdan aktardı- ğım “demokratik konfederalizm” kavramıyla bağlantılı olarak PKK-YPG’nin artık ulusal devlet kavramından uzaklaştığını, her türlü hiyerarşik, otoriter yapıya karşı olduğunu, anarşist yaklaşımla sadece lokal düzeyde otonom toplumsal örgütlenmelerin konfederatif birlikteliğinden yana olduğunu söylüyor.
Zaten Batı’nın liberal sol çevrelerine, eski Marksistlere çekici gelebilecek bu yaklaşım, ayrıca radikal ekolojik söylemler ve feminizmle de süsleniyor. Araya Murray Bookchin gibi anarşist/radikal ekoloji teorisyenlerinin de adı verilerek, örneğin ABD’de Noam Chomsky gibi düşünürlerin seslendiği çevrelere hitap edilmeye çalışılıyor. Hatta yine geçen yılın yaz aylarında yayınlanan Rolling Stone Dergisi’nde, Amerikan anarşistlerinin YPG’ye katıldıklarının anlatıldığı yazıda, Öcalan’ın artık Noam Chomsky okumaya başladığı da belirtilmişti.
GÖRMEZDEN GELİNMEMELİ
Türkiye, “Bu çevrelerin önemi yok, sayıları ne ki bunların” diyerek tehlikeyi görmezden gelmemeli. Evet tabii ki bu çevrelerin sayı olarak önemi çok fazla değil, ama düşünen insanların söylemlerinin belirleyici güçleri de vardır. Batı’nın düşünen sınıflarının ve tabii ki onların kontrolündeki toplumsal söylemlerin PKK propagandası için kullanılmasına karşı Türkiye de mutlaka bir şeyler yapmalı. Açıkçası seküler cumhuriyete, demokrasiye, insan haklarına sahip çıkan bir Türkiye, bu ideolojik saldırıyı göğüsleyebilir.