Savaşı sevmeyi nasıl öğrendim?
YÖNETMEN Stanley Kubrick’in, “Dr. Strangelove, Or How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb” adlı filminin unutulmaz sahnesinde, uçaktan bırakılan atom bombasının üstüne ata biner gibi binmiş general, mutluluk çığlıkları atarken aşağıya düşmektedir.
Tüm dünyada abartılı milliyetçilikle birlikte savaşı sıradanlaştırma, savaşları mutlaka denenmesi gerekli bir şeymiş gibi doğal kabul etme eğilimi var. Hepimiz yavaştan filmin o sahnesindeki askere benzemeye başladık.
Aşırı milliyetçilik ile savaşı doğallaştırma eğilimi, çok tehlikeli bir karışım oluşturuyor. Washington’da bu eğilim net olarak görülüyor. Masa başında yaptıkları düşünce oyunlarında “x ülkeyi” bombalamaktan, ortadan kaldırmaktan bahseden bazı adamlar, kamuoyu önüne çıktıklarında ise milliyetçilik fırtınaları estiriyor.
WASHINGTON - ANKARA
Washington, bu durumu bilinçli bir tercih sonucunda yapabiliyor. Hatta bunu arzuladığını bile söyleyebiliriz. Ankara ise zorunluluktan savaş söylemlerine boğulmuş durumda.
Bizim tercihimiz belki böyle değil ama Washington’daki o adamlar yüzünden sınırımız boyunca yaratılan tehdidi bertaraf etmek için hep savaş konuşur olduk.
Bu büyük ihtimalle kaçınılmaz bir gelişmeydi, ancak bu beyinlerin sadece savaş kısırdöngüsünde takılıp kalmasının ulusal güvenliğimize bir tehdit oluşturduğunu da görmeliyiz.
TÜRKİYE’NİN ÖNEMİ
Çünkü Türkiye’yi dünyada asıl önemli kılan sadece “sert gücü” değildir. Türkiye’yi dünyada biricik kılan, önemli yapan yönü “yumuşak gücü”dür. Sadece sert gücünü gerektiğinde başarılı kullanabildiğini göstermiş ülkeler, yumuşak güçlerinden etkili bir biçimde bahsedebilirler.
Sert gücünü göstermiş bir ülke olarak Türkiye sadece kendisinin değil, dünyanın da geleceği için bugün yumuşak gücünü anlatmaya, tartıştırmaya başlamalıdır.
SAHADAN BAZI FOTOĞRAFLAR
1 ay kadar önce Washington’da ulusal güvenlik konularında çok deneyimli bir Amerikalı gazeteciyle sohbet ediyorduk. Bana Fırat Kalkanı bölgesinden 2 fotoğraf gösterdi. Bu yazıyı aslında o gün fotoğrafları görür gömez yazmayı planlamıştım. Ancak ülkemizin operasyonu sürerken yazmadım ve bugüne erteledim.
Gördüğüm fotoğraflardan biri, bir özel Türk üniversitesinin El Bab’daki binasından sınıfı gösteriyordu. Sınıfın içindeki insanların yüzüne baktığınızda, Kuzey Suriye’nin her kesiminden insanın olduğunu anlayabiliyorsunuz. Kürt gençler de oradaydı, Araplar da Türkmenler de.
Sonra öğrendiğime göre bu Türk üniversitesi çok popülermiş; çünkü uluslararası düzeyde geçerli mezuniyet belgelerini bir tek bu üniversite veriyormuş. Bu yüzden toplumun her kesiminden genç dünyada var olabilmek için bu üniversitede okumaya can atıyorlarmış. Sadece burada okumak biraz pahalıymış ve burs arayışı çok fazlaymış.
Gördüğüm diğer fotoğrafta da ilan panosunun üzerinde Türkçe, “El Bab Organize Sanayi Bölgesi” yazıyordu. Arapça tercüme de vardı tabii ki. Ayrıca inşaat bittiğinde etrafın nasıl modern görüneceğinin bir çizimi de vardı.
Washington’da savaş düşünenler, masabaşı oyunlarını bu topraklara da taşıyor ama Türkiye savaşı sadece zorunluluktan dolayı düşündükten sonra günlük hayatı da kurmaya çalışıyor ve bunu da çok iyi başarıyor.
Fırat Kalkanı operasyonu kapsamında kurtarılan yerlerde Türkiye öylesine muhteşem işler yapıyor ki ben raporları okurken inanmakta zorlandım. Savaşta tamamen yıkılmış yerlerde Türkiye kısa sürede modern hayata geçişi sağlıyor.
Altyapı ve üstyapı yatırımları hızla bitiriliyor. Polis gücünden eğitime, çocuk bahçelerine, sağlık sistemine kadar tüm dünyaya anlatılması gereken bir yumuşak güç başarısı bu.
DÜNYA BUNU BİLMELİ
Amerikan yönetimi, David Ignatius gibi Washington Post’un deneyimli yazarını, PYD’nin bulunduğu yerlerde özel kuvvetler eşliğinde günlerce dolaştırdı. Tabii o da Afrin yazılarında Türkiye aleyhine tavır aldı.
Ben aylardır içim içimi yiyerek, “Bizimkiler neden bunu yapmıyor?” diyordum. Ve nihayet biz de yumuşak gücümüzü göstermek için bunu yapmaya başladık. Önceki gün New York Times’ta, Türkiye’nin yumuşak güç başarısıyla ilgili sahadan yazılmış ilk yazı da çıktı.
Unutmayalım, ancak savaşmayı bilenler yumuşak güçlerini anlamlı gösterebilir. Türkiye yıkan değil, geleceği kuran ülkedir bölgemizde. PKK ve tüm terörü asıl yenecek gücün bu olduğunu unutmayalım. New York Times’taki yazıda bir bölge insanı, “Olan biteni bir görseler Suriye’nin yüzde 80’inden fazlası burada yaşamak ister” diyordu.
“Soft power”ımız bizi bölgenin hâkimi yapabilir.