Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HAYVAN gibi yaşandığı takdirde hayatın çok kolay olduğu yolundaki felsefesini deklare ettikten sonra babam bir süre suratıma dik dik bakmaya başladı.

        Galiba bu durum 3 saat civarında sürdü. Annem bir defasında, babam boş duvara 7 saat hiç kımıldamadan baktığı için evden kaçmıştı, kadını dönmesi için zor ikna etmişlerdi. Etmişlerdi diyorum; çünkü ben anneme, “Katiyen dönme o korkunç adamın yanına; kendine mutlu bir yaşam kurup babamı da beni de unut” demiştim.

        Neyse bu başka hikâye ama diyeceğim o ki, babam böyle bakarken gözleri, Allah onu başımızda ebediyete kadar tutsun Yayın Yönetmenim Selçuk Tepeli’nin bakışlarından bile korkunç olabiliyor. Bu ikisini, korkunç bakışlı yamyam Hannibal Lecter görseydi korkudan kendisini yiyerek intihar bile edebilirdi.

        Babam 3 saat boyunca sessiz bir şekilde suratıma baktıktan sonra, “Doğduğunda annene dediğimde haklıymışım” dedi.

        “Başıma bela alacağım, hiç sormayayım” dedimse de meraktan sordum. O da anlatmaya başladı:

        Annem beni doğurmak için askeri hastaneye yattığında albay doktoru, babama “Eşinizin de çocuğun da hayatı tehlikede” demiş.

        Bu durum babamı tedirgin yapmış. Tedirgin olması, sakinlikten çıkması için normalde etrafında afet koşulları olması gereken bir adamın bu küçük haberden gerginlik duyması beni hayrete düşürmüş olsa da bir şey demedim ve dinlemeye başladım.

        Babam, doğuma hazırlanan annemi ziyaret için hastaneye geldiğinde nöbetçi asker onu içeriye almak istememiş.

        Babamın Hacettepe’den olduğunu ve sabah 8 de olsa meyhaneden geldiğini bilmesi mümkün olmayan asker, babamdan yumruğu yemiş.

        Tabii ki onu tutuklamaya yeltenmişler. Neyse doktor albay imdadına yetişmiş ve “Eşi nedeniyle çok gergin, bırakın odaya çıksın” demiş.

        Annem, “İstersem öleyim, illa doğuracağım” demiş ve süreç başlamış.

        MEYHANEYE GİTTİ

        Doğunca ilk olarak babama vermişler beni. Üzerimdeki hayat boyu süren tüm lanetin işte o aşamada bana bulaştığına inanırım. Babam çirkinliğimi görünce beni hemen doktora geri vermiş, annemin yanına kaçmış.

        “Yahu bu çocuğun babası kim Allah aşkına, çocuğun suratı şebeğin poposuna benziyor. Şimdi sirke versek biraz büyüyünce hilkat garibesi olarak bile teşhir edebilirler” demiş.

        Annem suratına bir tane çakacakmış ama yorgun olduğu için bunu ertelemiş.

        Sadece “Saçmalama, git aynaya bak, aynen sana benziyor çocuk. Senin suratının da bir yakışıklılık abidesi olduğu söylenemez” demiş. Babam koşup galiba ilk kez bakmış aynaya ve anneme tamamen hak vermiş, sonra da tekrar meyhaneye gitmiş.

        Oradan ben 18 yaşındayken bir ara döndü diye hatırlıyorum. Beni Amerika’ya yolcu etmek için uğramıştı eve, ben gidince tekrar döndü meyhaneye. Sonra evine bir bar kurdu, şimdi ise insanlardan tiksindiği için pek çıkmıyor dışarıya. Yıl içinde 84 gün evden çıkmadığı olmuş, tüm mahalle “Galiba sonunda ölmüş olmalı” diye düşünürken yine çıkmış evden.

        Yine doğduğum o güne dönersek... O günden başlayarak ben 3 yıl boyunca ağlamışım, doktorlar bir neden bulamamışlar. Bence hayatta ilk gördüğüm insan babam olduğu için yaşanmıştır bu.

        Bu ağlama maratonunun bir aşamasında babam evde beni kaldırmış, tam duvara vuracakken annem yetişip elinden almış ve babama doğduğum gün ertelemiş olduğu yumruğu da çakmış. O yumruğu yedikten sonra içki miktarını artırmış.

        Hayat, inişleri ve çıkışlarıyla sürüyor anlayacağınız. İkimiz de hayatta olduğumuza şükrediyoruz. Ancak ben tuhaf biçimde kendimi babamla aynı yaşta oluyormuşum gibi hissetmeye başladım nedense.

        Diğer Yazılar