Ünlü yazar Friedman'la sohbetimdeki Türkiye
“KÜRESELLEŞMENİN Geleceği” ve “Dünya Düzdür: Yirmibirinci Yüzyılın Kısa Tarihi” adlarıyla iki çalışması Türkçe’ye de çevrilen ve bugün global ekonomik ve sosyal trendleri en iyi okuyan düşünürlerden olan Thomas Friedman ile yazarı olduğu New York Times’ın Washington bürosundaki odasında Türkiye ve yeni global trendler üzerine kapsamlı bir sohbet yaptık.
Yeni gösterime sokulan “The Fourth Estate” adlı belgeselde anlatıldığı gibi New York Times’ın Washington bürosu, yükselişini daha önce göremediği Donald Trump’ı hem daha iyi anlamak hem de ona karşı etkin mücadele etmek için bir anlamda savaş açmış durumda.
Bir yazar ve düşünür olarak Thomas Friedman, aktif savaşan cephede yer almasa bile Trump’ın dış politika ve ticari konulardaki siyasetine karşı çıkıyor. Açıkçası New York Times bu yönetim içinde etkin kaynak sahibi olma niyetinde değil, zaten Trump da buna fırsat vermez.
ERDOĞAN’I İYİ TANIYOR
Friedman, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tanıyan bir yazar. Daha önce onunla İstanbul Belediye Başkanlığı döneminden başlayarak birkaç defa konuşmuş. Sohbetimizde iktidarının ilk dönemindeki Erdoğan’ı büyük sevgiyle andığını ve o Erdoğan’ı özlemiş olduğunu gördüm. Onunla bu konuda aynı fikirleri paylaştığımı kesinlikle söyleyebilirim. O dönemde Washington’da Erdoğan bir köprü olarak görülüyordu. Friedman, “Batı ile Ortadoğu ve Batı ile İslamiyet arasında bir köprü olarak çok önem veriliyordu Erdoğan’a” dedi.
KÖPRÜLER YAKILDI MI?
Bu durumun adım adım bozulduğunu ve hayli kötü olan bir duruma gelindiğini anlatırken, açıkça söylemese dahi, “Keşke bütün bunlar olmasaydı ve eski ilişki durumuna gelinseydi” diye düşündüğünü hissettim.
Sohbet sürerken, “Peki siz bu ilişkinin tekrar düzeltilebilmesi neler bekliyorsunuz?” diye sorunca Friedman ilk koşul olarak Türkiye’deki bazı gazetecilerin tutuklanmasını söyleyince biraz şaşırdım. Bu önemli olmakla birlikte, başka koşulların yer aldığı bir listede sıralanan maddelerden biri olacağını düşünüyordum.
DEMOKRASİ VURGUSU
Sonra anladım ki, Erdoğan’ın ilk yıllarına da bağlayınca Friedman’ın şu anda Türkiye’nin demokratikleşmesinin hem ekonomik hem de dış siyasi birçok sorununun çözülmesine yol açacağını düşündüğünü gördüm. Bu kendi içinde tutarlılığa sahip, sağlam bir duruşu olan ve şu anda özellikle yatırımcıların da Türkiye’den beklediği bir gelişme. Ben “Peki Washington’un Türkiye’ye yönelik tavırlarına ne diyorsunuz?” diye konuyu açınca çok ilginç bir analiz yaptı.
TEHLİKELİ BİR GELİŞME
Friedman, Washington’daki yönetimden Türkiye’ye yönelik net ve sert bir tavrın henüz olmadığını düşünüyor. Buna gerekçe olarak da “Yönetimin şu ana kadar Türkiye’ye yoğunlaşacak zamanı olmadı” diyor. Ona göre yönetim bugüne kadar Kuzey Kore ve İran üzerine yoğunlaştı. İran’la ilgili rejim değişikliği yoluna kadar varabilecek birçok politika konuşuluyor Washington’da. Özellikle Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton bu konuya odaklanmış durumdalar.
Yönetim henüz Türkiye üzerine yoğunlaşmak için fırsat bulamamış olsa da Türkiye’den bu yoğunlaşmanın yapılmasını tetikleyebilecek birçok sinyalin geldiği de görülüyor. Türkiye’den yapılan anti Amerikan söylemlerin yönetimi Türkiye üzerine yoğunlaştırabileceği söyleniyor.
Friedman, Türkiye’nin başta ticaret olmak üzere İran’la ilişkisi dolayısıyla yönetimin dikkatini olumsuz bir şekilde üzerine çekebileceğini söyledi.
Sormam üzerine bunun hayli tehlikeli bir gelişme olabileceğini ve özellikle yaklaşan seçim sonrasında bunun gündeme gelmesinin hiç de uygun olmayacağını belirten Friedman, Trump yönetimi döneminde bu tür gelişmelerin artık kendisini şaşırtmadığını da ekledi.
ABD elçiliğinin Kudüs’e taşınmasından sonra Türkiye ile ABD arasında yaşananlarla da ilgili sorumu direkt cevaplamak yerine yazılarında bu taşınmaya karşı çıktığını hatırlatarak dolaylı cevap verdi.
RUSYA VE ÇİN
Görüşmemizden kısa süre önce Çin’e yaptığı uzun çalışma gezisinden dönen Friedman’a, Türkiye’nin Amerika’ya alternatif olarak Rusya ve Çin’le kurmaya çalıştığı bazı ilişkilerin yapılabilirliğini sordum. Türkiye’nin bu ilişkileri kurarken Amerika’dan izin alacak hali olmadığını hatırlatarak, Çin’le kurulacak ilişkilerin, Amerika’yla var olan ilişkilerin bozulmasına yol açacak konular olmaması gerektiğini söyledi.
Friedman’a göre Çin, Amerika’yla ciddi bir ticaret savaşının eşiğinde. Yapılan karşılıklı açıklamalarda Çin, ABD’ye “Artık ben senin beni bir şeye zorlayabileceğin kadar küçük değilim, bunun için çok geç” diyor. Amerika ise vaktin henüz geçmediğini, bunu hâlâ yapabileceğini göstererek Çin’e yeterince büyük olmadığını gösterme peşinde. Bir ticaret savaşı çıkarsa da işte bu karşılıklı tavırlar nedeniyle çıkacak.
Friedman’a, “Üzerinde çalıştığın yeni bir kitap var mı ve konusu Çin’le ilgili olabilir mi?” diye sordum. Konu üzerine henüz düşünme aşamasında olduğunu söyledi. Aslında benim gönlüm ekonomik süreçlere ağırlık vererek Türkiye hakkında bir kitap yazmasıydı, ama bunu hiç açmadan sohbetimizi bitirdim.