İşte Türk ekonomisine algı operasyonu
DOLAR kurundaki oynamadan sonra Türkiye’ye yönelik bir algı operasyonunun olup olmadığı tartışılıyor.
Ben olduğuna her zaman inandım; çünkü özellikle Washington’da siyasi açıdan kontrol altında tutmakta zorlanılan Türkiye’ye başka yollardan baskılar yapılmasını isteyen hayli güçlü bir cephe var. Bunlar ekonomik baskı silahını kullanmaktan da yanalar.
Bunu bilmekle birlikte algı operasyonunun varlığını bir komplo teorisi düzeyinden çıkaran bir gelişmeye, bunu somut olarak görebildiğim bir olaya da şahit oldum. Umarım bu olayı aktardıktan sonra bir algı operasyonunun olup olmadığı yolunda artık kimsenin kafasında fazla bir şüphe kalmaz.
2 SENATÖR
Burada sabahları hayli popüler olan “Morning Joe” adlı bir haber programı var. Sunucuları Joe Scarborough ile Mika Brzezinski. Mika, efsanevi ulusal güvenlik uzmanı Zbigniew Brzezinski’nin kızı.
Joe ile Mika, bir süre “Sevgililer” dedikodusu dolaştıktan sonra evlendiler ve evlendikten sonra da programı birlikte sunmayı sürdürüyorlar.
MSNBC kanalında hafta içi her gün sabah kuşağında yer alan bu programı Donald Trump’ın hiç kaçırmadan izlediği duyulduktan itibaren Washington elitlerinin programa ilgisi arttı. Özellikle Beyaz Saray’ın neleri izlediğinden ipuçları elde etmek isteyenler de programı takibe aldılar. Bu nedenle karar vericileri etkileme gücü hayli fazla olan bir program bu.
Bir gece bana bu işleri iyi takip eden bir kaynağım telefon açıp “Yarın Morning Joe’yu baştan itibaren sakın ha kaçırma. Türkiye’yle ilgili ilginç bir şeyler olabilir” deyince sabah erken saatte ekran başına oturdum. Program her sabah 06.00’da başlıyor ve 09.00’a kadar sürüyor.
Joe, Türkiye hakkında konuşulacağını belirttikten ve Türkiye’de olan biteni kendi açısından, Washington’daki hâkim olumsuz bakışı teyit edecek tavırlarla anlattıktan sonra bir bağlantılarının olacağını söyledi.
Doğrusunu isterseniz biri Cumhuriyetçi, diğeri Demokrat iki senatörü sabahın 06.30’unda yan yana bağlantı için hazır durumda görünce bir şeylerin döndüğünü anladım.
Cumhuriyetçi senatör James Lankford partisi içinde hayli etkili ve Evanjelik tabanın duygularını iyi bilen biri. Diğeri ise New Hampshire senatörü Jeanne Shaheen. Eskiden eyalet valiliği de yapmış olan bu senatör Demokrat Parti’nin de kanaat önderlerinden. Senatör Lankford, istihbarat komisyonu üyesi; Shaheen ise silahlı kuvvetler komitesi üyesi. Türkiye’ye F-35 satışına yasak getirilmesi sürecinde ikisinin de etkisi var. Senatör Shaheen’in senatodaki personeli arasında Naz Durakbaşı adlı tecrübeli Türkiye uzmanı da bulunuyor ve Washington’da Shaheen’in Türkiye konusunda bilgili olabilmesini de ona borçlu olduğu biliniyor.
Sunucunun soruları üzerine ikisi de Türkiye hakkındaki yorumlarını anlatmaya başladı. Ben burada bu saldırıları her gün duyuyorum, ama söylenenleri sinirleriniz bozulmasın diye aynen aktarmayacağım. Ancak algı operasyonunun nasıl yapılmakta olduğunu iyi anlamanız için tutturulan söylemde Türkiye’de haksız tutuklamaların yaygın olduğunu, Rahip Brunson gibilerinin Türkiye’nin elinde “rehin tutulduğunu” ve Türkiye’nin artık gazeteciler ve yabancılar açısından güvenli bir yer olmadığını ön plana çıkarıyorlar.
Bir gün önce yayınladığım Tom Friedman röportajında onun da haksız tutuklamalar algısının ortadan kaldırılması için demokratikleşmeye vurgu yapmasının önemi bu bağlamda ortaya çıkıyordu. Friedman, Türkiye’yle ilişkilerin iyileştirilmesinden yana olduğundan Türkiye’nin bu negatif algıyı bozmasının önemine işaret etmişti. Ülkemiz aleyhindeki bu sözler, Türkiye konusu ne zaman açılırsa açılsın zaten gündeme getiriliyordu. Ancak ekonomiye asıl hayati darbe anlamına gelecek vuruş programın sonuna doğru yapıldı.
İŞADAMLARINA ÇAĞRI
Bölümün kapanışında son sözü alan senatör Lankford, yeniden aynı konulara vurgu yaptıktan sonra Amerikan işadamlarına “Sakın ha bu ortamda Türkiye’ye gitmeyin” çağrısını açık açık yaptı. Düşünsenize, Türkiye zaten huzursuz olan global yatırımcıya güven vermek için çaba gösterirken bir Amerikan senatörü, çok izlenen ve kanaat önderlerinin takip ettiği programa çıkıp işadamlarına “Türkiye’ye gitmeyin” çağrısı yapıp tüm çabalarımızı bir dakikada boşa çıkarmaya çalışabiliyor. Bizler de dolar kurundaki tırmanışı seyretmek zorunda kalabiliyoruz.
BÜYÜKELÇİ DÖNÜYOR
Bütün bunları dinledikten sonra “Keşke büyükelçimiz burada olsaydı” diye de düşündüm. Çünkü böyle bir ortamda bu olumsuz çabaya karşı çıkmaya çalışmanın önemi büyük. Biliyorsunuz, Büyükelçi Serdar Kılıç, ABD elçiliğinin Kudüs’e taşınmasının ardından “görüşmelerde bulunmak” gerekçesiyle Ankara’ya çağılmıştı. Şimdi Büyükelçi Serdar Kılıç, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 4 Haziran’da Washington’a gelmeden 2 gün önce görevine dönüyor. Bu ortamda bunun yararları büyük olacak gibi geliyor bana.