Tamam Oraycığım, bu tartışılmalı
“GALİBA sonunda küçük Amerika oluyoruz” başlıklı yazıma 2 gün sonra Oray Eğin’den düşünceli, ciddi bir karşı yazı geldi. “Serdar Turgut’la tartışmak isterim”di yazısının başlığı.
Tartışma kavramının insanların birbirine çakması haline dönüştürüldüğü bir ortamda ikimizin de bu şekilde bir tartışmaya girmeyeceğimiz aşikâr. Ama mutlaka üzerinde görüş alışverişi yapılması gereken önemli konular ve hepimizin paylaşarak yaşamaya çalıştığı bu toplumsal hayatın geleceğini ilgilendiren ciddi meseleler hakkındaydı yazılarımız.
Ben yazımda Amerika’da bir sol geleneğin olmamasının bu toplumda ciddi hasarlara yol açtığını, dahası solun bulunmadığı toplumlarda bir çürümenin olacağını yazdım.
Oray ise bir ekonomi/politik olarak sol olmasa bile Amerika’da kültürel solun büyük işler yaptığını, bireyin özgürlüğü ve demokrasiye büyük katkıları olduğunu söylüyordu.
Buna katılıyorum aslında, hatta katılmakla da kalmıyorum, Dev-Yol geleneğine inanarak geldiğim bu Amerika’da Marksist ekonominin eğitimini de aldıktan sonra bu kültürel Marksist hareketlere hep sıcak bakarak yaşadım hayatı.
Oray’ın kazanımlar diye sunduğu bütün cinsel özgürlükler, eşitlikler, ifade ve düşünme serbestisi konuları hepimizin gençliğinin mücadele alanlarıydı. Dolayısıyla Oray’a katılmakla kalmıyorum, onun yazısını bütün kalbimle de destekliyorum.
DÜŞÜNMEMİZ LAZIM
Ancak yine de bazı konular üzerinde düşünmemiz lazım. Belki de ekonomik teoriyi atlayıp direkt ahlak felsefesi alanına çekmemiz lazım işi. Hem bunu yapmamız sadece bir tercih değil, aynı zamanda bir zorunluluk da olabilir.
Çünkü 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyılın başında bugün kapitalizmin temelini oluşturan doktrinleri yazan bütün ekonomi teorisyenleri aslında birer ahlak felsefecisiydiler. Hepsi yıkılan baskıcı feodal sistemin yerine gelen burjuvazinin kurduğu sistemi anlamlandırmaya çalışıyordu.
Feodal ahlakın yerine çok daha özgürlükçü olan, davranış serbestisi içeren yeni bir ahlak yerleşiyordu. Hepsinin bunun anlamını yazmaları gerekiyordu. Klasik ekonomistler aynı zamanda ahlak felsefecisi olmalarına rağmen bu işe ekonomi bazında giriştiler.
Serbest piyasanın görünmez eli yoluyla toplumda bireyler kendi çıkarları için özgürce ekonomik kararlar verdikleri takdirde toplumsal düzenin doğru ve adil işlemesi mümkündü onlara göre. Nitekim bunu kendilerince kanıtladılar da.
Böylece altyapısı (ekonomi) ve üstyapısıyla (kültür-siyaset) özgür iradelere dayalı toplumlar kuruluyordu.
SONRA MARX ÇIKTI ORTAYA
Komünist Manifesto ve Kapital’in birinci cildinde Marx, sınıf savaşı ve proletaryanın yükselişi konularında ahlaki tavır almıştır. Bu işin kolay tarafıydı; zira kapitalist toplumların haksızlıklar, adaletsizlikler, acılar yarattığı da açıkça görülüyordu. Ancak Marx bununla yetinmedi ve o ekonomistleri emin oldukları sahada da karşısına aldı.
Her kararın serbest olduğu, herkesin özgür iradesiyle kendi çıkarının peşinde koştuğu toplumda bile kurulan müdahalesiz ekonomik sistemde sömürünün kendiliğinden oluştuğunu ispat etti. Yani “Sizin tüm varsayımlarınız doğru olsa bile kurduğunuz ekonomik sistem kendiliğinden sömürü, haksızlık yaratıyor” dedi.
Bundan sonra solun gidebileceği iki yol vardı. Biri Keynesçi politikaları kullanıp piyasalara müdahaleyle sömürü etkilerini düzeltmek ve sosyal, demokratik politikalar uygulamak, diğeri de daha sert olan proletarya diktatörlüğüyle merkezi planlama yoluyla arzu edilen toplumu kurmaya çalışmak. Ki bunun ne tür felaketlere yol açabileceğini Sovyet modelinde gördük.
Amerika, Sovyet modeline tabii ki karşı çıktı, ama sosyal demokrasiye de direndi. Sonuçta bugün sanki 18’inci yüzyıldaymışız gibi işleyen bir ekonomi var: Son derece acımasız ve kontrolsüz giden bir sömürü düzeni bu.
Oray bu tespite karşı çıkmıyor, ama solun bu konuda olmasa da kültürel yapıdaki mücadeleyle toplumu daha güzelleştirdiğini düşünüyor.
İŞTE BU İMKÂNSIZ
Bana göre, temeldeki yapı sürdükçe bu durum imkânsız. Eğer Marx’ın dediği gibi ekonomi kendi başına bırakıldığında sömürü ve eşitsizlik yaratırsa buna seyirci kalıp sadece bireysel özgürlüğü genişleten mücadelelerle yetinilemez.
İlla bir kültürel sol müdahale olacak ise bunun sosyalist ekonomik modelde yapılması ve temeldeki eşitsizliğin etkilerinin azaltılması gerekir. Eğer bu yapılmazsa solcu kardeşlerimin elde ettikleri cinsel özgürlükler, bireysel ifade serbestilerinin sonucunda sanki çok anlamlı bir şey yapıldığı sanılır ve sonunda toplumun çürümesi sürer.
Böyle bir toplumda solcular, bir şeyler başlattıklarını sanıp kendilerinden tatmin olmuş biçimde yaşamayı sürdürürler, ama sosyal acılar kanıksanır, bireyler kendileri dışına duyarsızlaşır.
Yazımı Oray kardeşime bir çağrı yaparak sürdürmek istiyorum. Gel seninle bir sabaha karşı 03.00 civarında tren istasyonunda buluşalım ve ışıkların söndüğü anlarda şehrin sokaklarına bakalım. Görüntünün Frantz Fanon’un Yeryüzünün Lanetlileri kitabından fırlamış gibi olduğunu göreceksin. Aslında benim bütün demek istediğim de özet olarak bundan ibaret.