Medyada ne var, ne yok...
KİMSENİN işine karışmak amacında değilim, kararlarını sorgulamaya niyetim de yok.
Ancak Türkiye’nin tam da Sedat’ın yazılarına ihtiyaç duyduğu bir dönemde onun yazılarını kesmiş olmasını hem okur olarak kendim için, hem de Türkiye için büyük bir kayıp olarak görüyorum.
Medyada çok yanlış gördüğüm bir anlayış var. “Bir yazar, yayın yönetmeni olduğunda yazmayı da kesmesi gerekiyor” diye düşünülüyor.
“Yayın yönetmeni de olduğundan yazılarının gazetenin kurum olarak bakışı sanılır” diye korkuluyor olmalı. Bu anlaşılabilir bir korku, ama hayli de eskimiş, çağa uymayan bir görüş.
Pratikte fazla anlamı da yok. Yayın yönetmeni, yazılarında objektif ve açık fikirli olabildiğinde ve dediğinin arkasını sağlam tutabildiğinde varsın o yazı gazetenin bakışıyla özdeş tutulsun, ne olur ki. Hele yazar Sedat Ergin’se.
Bunca yıldır yazı işinin içindeyim, onun kadar ele aldığı konular üzerine çok boyutlu düşünen, nesnel olmaya uğraşan ve hiçbir haksızlık yapmadan sadece gerçekleri yazmaya çalışan az yazar tanıdım. (Benim hiç böyle iddialarım olmadı, bu yüzden rahatlıkla söylüyorum bunları.)
Bölgemiz cayır cayır yanıyor. Dış olaylar, iç politikaları belirler olmuş. NATO dini aşırılığa karşı savaş açma kararı almış ve Türkiye de bu işin içinde olacak.
Derin stratejiler doğrultusunda belirlenmiş strateji de, arada bir aşırı uçlardaki örgütlenmelere yardım ve hoşgörü de vardı. Türkiye toplumsal yapısının her düzeyinde Sünnileşme süreci yaşarken, global güçlülerle birlikte Sünni aşırılığa karşı savaşını nasıl sürdürecek? Ve bu savaş Türkiye açısından ne anlama gelecek; acaba bu savaş sürecinde biz mi yoksa dünya mı değişecek? Türkiye’de bütün bu olan bitenlerin global dengeler açısından anlamı nedir?
Sünni terörizme karşı savaşta Kürtler ön plana çıkıyor. Global dengeler ve Türkiye açısından bu ön plana çıkmanın anlamı ne olacak? Bu bizdeki süreçleri nasıl etkileyecek ve acaba bölgemizde çok farklı başka koalisyonlar mı oluşmaya başladı?
Hemen şu anda aklıma gelen bazı soruları sıraladım. Ve emin olun ki, ben Sedat’ın veda eden yazısını atlamış olduğum için, onun bu konuları ele alan yazısını bekledim. Belki bir yerlerde konuya girmiştir de okurum diye ararken, ne yazık ki köşesine veda ettiğini anlattığı yazıyı okudum.
Bugün Türk medyasında yukarıda saymış olduğum ve bunlarla bağlantılı konularda sıkı bir diyalog ve tartışma ortamına ihtiyaç var. Böyle bir ihtiyacı benden başka kimse duymuyor olmalı ki böyle bir diyalog açılmıyor.
Ve Türkiye, belki de yakın tarihinin en fazla dönüştürücü olabilecek bir dönemine medyada hiçbir fikir tartışması olmadan giriyor.
Onun yerine önceki gün, ne var yok diye gazeteciler.com sitesine baktım, gördüklerim şunlar:
-Hüseyin Gülerce, Hayrettin Kahraman Hoca’yı öven bir televizyon konuşması yapmış. Bu çok önemli olmalı ki hayli ilgi de görmüş.
-Rasim Ozan Kütahyalı yine Aydın Doğan’ı devlet adına uyardığını filan söylemiş.
-Fatih Altaylı’nın kızının devlet tarafından imam hatip okuluna yazdırılmasını ve Fatih’in buna tepkisini tamamen yanlış anlayan bazı kişiler, bunu kendi aralarında tartışmayı sürdürüyorlar.
-Üniversite yıllarından bu yana CHP’li olan ve bununla övünen Enis Berberoğlu’nun CHP Parti Meclisi’ne girmesi, bazılarının problemi olmuş, nedense bunu tartışıyorlar.
Üzerinde düşünülmesi gereken bu kadar önemli gelişme var, kimsenin umurunda değil gibi. Sedat yazıyor olsaydı ve bu konuları ele alsaydı, bu diğer saçmalıkları bile birer hoşluk olarak görmek mümkün olabilirdi.