Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YAZARLIK mesleğinin tanımını yapmaya girişsek, herhalde aklımıza gelecek ilk özellik tarafsızlık, bağımsız ve özgür düşünce olacaktır. Eğer bir mesleği global kriterlere uygun yapacaksak -ki bunun başka yolu da yokturtanımlarımız içinde bunların mutlaka olması gerekiyor.

        Bu nedenle bugün global kriterlere uygun yazar olabilmek Türkiye’de maalesef imkânsız hale gelmiştir. Bunun istisnaları vardır tabii ki, ama biliyorsunuz ki istisnalar kaideyi bozmazlar.

        Bu ülkede bir şeyin tarafı, yandaşı olmadan sizi muteber yazar ve bırakın muteberi, yazar dahi saymamaya başladılar. Saymayanları, yani çoğunluğu global kriterler filan ilgilendirmiyor. Onlar tüm yerellikleri ve çağdışılıklarıyla kendilerine uyan yazarları seçiyorlar ve onların amigosu oluyorlar.

        Yazar da taraf olabildiği sürece okuyucularını tatmin edebiliyor.

        Cemaat’e sorgulamasız itaat veya sonuna kadar düşman olmak, iktidara itaat düzeyinde yandaş veya düşman olmak, sonuna kadar dindar veya dindara düşman olmak gibi karşıtlıklarımız bizi yönlendiriyor. Toplumsal söylemlerimize bunlar hâkim. Bu ve nicesi karşıtlık arasında gidip geliyor ve bocalıyoruz.

        Toplumun gri noktaları hiç kalmadı, hep beyazlar veya siyahlar var, ama yazarlık biraz da hayatın gri noktalarını arayıp bulmak, griliği anlatmaktır. Belki de gerçek yazarlar sadece gri noktalarda durduklarında ve karşıtlıklar arasında tarafsız, özgürce durabildiklerinde yazar oluyorlardır.

        Akis durumda ne romancı, ne hikâyeci, ne şair olunamayacağı gibi köşe yazarı olmak da imkânsızdır.

        Kendi doğru bildiği siyahında veya beyazında durarak hayatını geçiren yazarlar ise okuyucularını neredeyse otomatik yaratırlar, onların yazılarıyla okuyucu kazanmak gibi bir dertleri yoktur, her gün taraftarlarını tatmin ettiklerinde hem okuyucuları garantilenmiş hem de konuları otomatik bulunmuştur.

        Ben bugün bu ortamda yazar olarak var olmakta zorlanıyorum. Bu durum 30 yıldır yazar olmama rağmen böyle, bir de mesleğe yeni başlamak isteyen hevesli ve yetenekli insanların neler çektiğini düşünün.

        Aslında bu giriş tamamen başka, aydın olmanın ne demek olduğunu sorgulayan bir yazının girişi olacaktı. Ama yazı neredeyse kendi kendini yazdı, beni bile teslim aldı, içimi döküverdim işte. O yazıyı yine yazacağım tabii ki, ama başka bir giriş düşüneceğim doğal olarak.

        Bugün ise tamamen başka, Türkiye’deki karşıtlıklar dışında duran ve ülke olarak gri noktamız olması gereken bir konuda yazacağım. Türkiye’nin bir ulusal sağlık güvenliği sorunu var. Aslında sağlık güvenliği sorunu global bir mesele, Türkiye’ninki de global sorunun bir parçası.

        Dünyamız gerçekten tehlikeli ve kitlesel ölümlere yol açabilecek salgın hastalıklar tehlikesiyle karşı karşıya. Başta ebola olmak üzere birçok salgın hastalığın tehdidi altındayız.

        Türkiye toplumu, uzun süredir bu tür tehditler hiç yokmuş gibi davranıyor veya “Varsa var, bizi alakadar etmez” der gibi.

        Oysa ebola, global yayılma aşamasında. Salgın Amerika’da bile çıktı, lokal düzeyde tutmaya çalışıyorlar, ama başarabilecekler mi orası şüpheli henüz.

        Şimdi vatandaşlarımız hacda, gerçi Batı Afrika’dan gelen insanlara hac yasağı konuldu, ama Amerika’ya salgının nasıl geldiğini unutmayalım. Başka ülkelerden aktarma uçuşlarla hacca giden insanlar ebola taşıyıcısı olabilirler.

        Virüs kapıldıktan sonra hasta oluncaya kadar 21 gün geçebiliyor ve o arada birçok insana bulaştırılabiliyor. Amerika’da tek bir kişi yüzünden 100’e yakın insanın şu anda şüpheli sınıfında bulunduğunu hatırlatayım.

        Hac gibi insanların birbirleriyle yakın temasta oldukları, her ülkeden binlerce insanın neredeyse omuz omuza olduğu bir ortamda neler olabileceğini düşünmek bile istemiyorum.

        Sadece ebola değil, bölgemize özgü “mers” denilen solunum yollarını etkileyip ölümcül olabilen salgınlar da var. Hacca giden insanların çoğunluğu orta yaşını aşmış, vücutlarının korunma mekanizmaları daha olay çökebilecek insanlar. Bunların ülkeye dönüşlerinde bir süreliğine tıbbi gözetim altında tutulmalarında hem kendileri hem de ülke açısından büyük yarar var.

        Bu gözetimi hiçbir insanın özgürlüğünü tehdit altına almadan yapmanın yolu var, yeter ki hükümet ortada bir sorun olabileceğini kabul etsin ve gerekenleri yapmaya hemen girişsin.

        Amerika’da ebola kaptığı belirlenen çocukların eğitimi tecrit koşullarında bile sürdürülüyor. Bir de tehlikeli virüs kapan bir kişi ortaya çıkarsa ne tür eylem planı olduğu da açıklanmalı.

        Bugün benim gri bölgemden gelen yazı bu kadar. Türkiye’deki gündelik kavgaların içinde olmadığından fazla ilgi çekeceğini sanmıyorum, ama yine de yazdım.

        Diğer Yazılar