Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KURGULADIKLARI manevi yaşam ve din anlayışları birbirinden hayli farklı olan AKP ile Gülen Cemaati arasındaki, bu farklılıkları bugüne kadar göz ardı edip sürdürdükleri karşılıklı anlayış ve işbirliği çözülmek üzere. Bu çözülüşün kendileri için ve Türkiye'nin istikrarı açısından getireceği tehlikeleri görüp bu sürece müdahale etmediklerinde çözülüş birlikte getireceği tüm sorunlarla birlikte yakın gözüküyor.

        Cemaat ile AKP'yi bugüne kadar işbirliği içinde taşıyan ortak kaygı Türkiye'yi vesayetçi tarihinden kurtarmak ve Ergenekon türü örgütlenmelere son vermekti. Bu yüzden çözülüşün de bu konulardan başlaması tarihin oynadığı bir şaka gibi geliyor insana.

        Bu işbirliğinin sürmesinin Türkiye açısından hayırlı sonuçlar doğurabileceğini düşünen bir yazar olarak bugün tehlikenin nereden kaynaklandığını anlatmaya çalışacağım.

        İDEOLOJİK FARK GİBİ

        Yazının açılışında dediğim gibi Cemaat ile AKP'nin kurguladıkları manevi yaşam ve din anlayışları birbirlerinden hayli farklıdır. Tabii ki dindar olmak açısından ikisinin paylaştıkları birçok değer ve davranış biçimi vardır ama farklılıkları da, "İkisinin arasında ideolojik fark var" dedirtecek kadar büyüktür. AKP Milli Görüş gömleğini belki çıkarmıştır ama bana bu konuları anlatan bilgili bir dostumun dediği gibi gömlek belki çıkmıştır ama fanila kalmıştır. Yani AKP, Milli Görüş'te edindiği dünya görüşünü ve din anlayışını bir kenara tamamen bırakmamıştır. Cemaat ise baştan bu yana Milli Görüş ile yaklaşım farkını hep net koymuştur. Bir dindarın toplum içinde nasıl davranması gerektiği, bir dindarın modern toplumdaki yaşamında nelere öncelik vermesi gerektiği gibi konularda iki grup oldukça farklı yaklaşımları benimsemişlerdir.

        Karşı karşıya kalınan sorunların isyankâr mücadeleyle mi yoksa uzlaşmalarla zaman içine yayılarak mı çözülmesi doğrudur gibi birbirinden radikal düzeyde farklı yaklaşım ayrılıkları da vardır, bu yüzden ikisi arasında ideolojik fark da var diyebiliriz.

        Şimdi bu kadar farklı çıkış noktalarına sahip olan ve hayli farklı toplum kurguları da bulunan AKP ile Cemaat'in uyumlu bir çalışma içinde olabilmeleri mümkün görünmüyordu.

        Nitekim uzun süre de uyumlu çalışmadılar, birbirlerinden ayrı paralel yaşamlarını sürdürdüler. Dindarlar açısından en hayati sorun olarak görülen başörtüsü konusunda bile farklı tavır alabildiler.

        İŞTE ORTAK HEDEF

        Ancak AKP'nin vesayet sistemine ve Ergenekon türü örgütlenmelere karşı mücadelede kararlı olacağının ortaya çıkmasıyla Cemaat, aralarındaki yaklaşım farklarını göz ardı ederek iktidara tam desteğini verdi.

        CEMAATİN HOCAEFENDİ'Sİ FETHULLAH GÜLEN

        Vesayet sisteminden ve Ergenekon türü örgütlenmelerden çok çeken Cemaat bu geçmişin intikamını almaya kararlıydı ve o tür insanları bir daha aynı şeyi denemeyecek şekilde güçsüzleştirmek istiyordu.

        AKP'ye destek ise mücadeledeki kararlılık sürdükçe verilecekti.

        Referandumda görüldüğü gibi Cemaat tüm gücüyle "Evet" çıkması için mücadele etti ve Başbakan da teşekkür etti.

        İŞBİRLİĞİNİN BAŞLADIĞI NOKTA, BELKİ DE BİTTİĞİ YER OLACAK

        AKP Cemaat'in desteğini almış olmaktan memnun olmakla birlikte bu konuda konuşan her üst düzey yetkili kendilerinin bir iktidar partisi olduklarını ve sadece Cemaat'in arzularını değil toplumun her kesiminin arzularını ve beklentilerini göz önüne alarak davranmak zorunda olduklarını söylüyorlardı.

        Cemaat ise vesayetçi sistemle ve Ergenekon türü örgütlenmelerle mücadeleye biraz takıntılı gibiydi ve bu konuda hiçbir tavizi ve iktidar partisi kaygılarını dinlemiyorlardı.

        Nitekim Cemaat'in tavrına yakın oldukları söylenen özel yetkili savcılar ve özel yetkili mahkemelerin davranışları Cemaat ile AKP'nin işbirliğini başlattığı gibi şimdi de bitirme nedeni olabilecek.

        İktidarın bir noktadan sonra ilişkilerini sağlam tutmak zorunda olduğu TSK'ya yönelik bazı operasyonlar ve dalgalar halinde gelen asker tutuklamaları iktidarı rahatsız etti.

        MİT OLAYI

        Ve en sonunda tabii ki MİT Başkanı Hakan Fidan'ın tutuklanmasına bile yol açabilecek birkaç adımın atılması bardağı taşıran son damla oldu. Başbakan'ın sabrı taştı ve AKP ile Cemaat arasında bütün görüş farklılığına rağmen kurulmuş olan işbirliğinin dağılması tehlikesi iyice ortaya çıktı.

        Her iki taraf da bugüne kadar manevi yaşam anlayışı ve dine bakışları arasındaki farklılığı baskı altında tutuyorlardı ancak onları ortak bir hedef etrafında bir arada tutan bağ koparsa bu farklılıkların birden ortaya çıkıp sert tartışmalar başlatması da ihtimal dahilinde.

        Tanıdığım bildiğim kadarıyla ne AKP ne de Cemaat bu ilişkinin bu şekilde tehlikeye atılmasını istemez. Eğer yine bir orta yol bulunmazsa ne yazık ki istikrarı bozabilecek türde bir sarsıntı yaşanabilir.

        KAVGANIN BİR DE GEÇMİŞİ VAR

        Daha henüz özel yetkili savcı tartışmaları yaşanmıyorken ve MİT olayı patlamamışken Cemaat ile Milli Görüşçüler arasındaki ilişkiler iktidar içinde gerginleşmekteydi. O günlerde Cemaat'in önde gelenleri iktidarda özellikle bazı bakanlıklarda Cemaat'e yakın bürokratların kızağa çekildiklerini ve yerlerine Milli Görüş'e yakın insanların getirildiğini ve bunun da bir Cemaat tasfiyesi olarak görüldüğünü bana anlatırlardı. Bu öğrendiklerimi o zaman kime anlatsam, "Bu, yaklaşan bazı fırtınaların sinyali olabilir" diye söylesem daima inanmazlıkla karşılandım. İktidarın en güçlü isimlerinden ve Başbakan'a daima yakın olan o isme konuyu sorduğumda "Bizim hiçbir cemaat ve görüşle ilişki ve kavga içinde olmamız mümkün değil. Biz iktidarız işte o kadar" demişti. Sonra Cemaat o günlerdeki kızgınlığını azalttı ve "Bir yanlış anlama olmuş" demeye başladı, ama bence bir tartışmanın, bir ayrılığın temeli o zamanlarda atılmıştı ve bugün de işbirliğinin kopma noktasına doğru hızla yol alınmakta.

        Rusya fanatiği oldum

        KUPA karşılaşmalarını elimden geldiğince kaçırmadan seyretmeye çalışıyorum. Rusya'yı bugüne kadar iki maçta seyrettim ve gördüğüm kadarıyla mükemmel futbol oynuyorlar. İngilizlerde ise belirgin bir kötüleşme vardı. Bu global dünyadaki değişimin bir yansıması mıdır acaba? Rusya şampiyonluğa yakışıyor bence. Ayrıca Stalinizm'den ne kadar nefret etsem de kızıl renk yine de hoş geliyor bana. Polonya ile yapılan maçta "This is Russia" (Burası Rusya) yazılı dev pankartın açılması ise bana İkinci Dünya Savaşı hâlâ bitmemiş gibi hisler verdi.

        Diğer Yazılar