Toplumsal uzlaşmamız çöktü
ADALETİN eşit biçimde dağıtılması kaygısı taşımayan, hakkaniyetli bir adalet arzu etmeyen, eşit bireylere eşit adalet dağıtılması arayışını bırakmış bir toplumda "toplumsal uzlaşma" çökmüş demektir.
Toplumsal uzlaşması çökmüş toplumlar ya dağılırlar ya üçüncü sınıf ülke haline gelirler ya da iç savaş yaşarlar.
Türkiye'nin maalesef görünümü bu haldedir.
BU BİR ÇIĞLIKTIR
İnanınız, bunu çok üzülerek çok korkarak yazıyorum, ancak nedense gözünü karartmış biçimde birtakım mücadelelere girmiş olanlara, kafalarındaki o mücadeleden başka hiçbir makul şeyi görmeyen, duymayanlara bu tür kavgaların dışında kalmaya çalışan bir insanın gördüğü tehlike üzerine uyarıyı yapması kaçınılmaz bir görevdir diye düşünüyorum.
Bırakınız adaletin eşit biçimde dağıtılmasını, hakkaniyetli bir adalet aramayı bir kenara, Türkiye'de adalet sistemi tümden çöküyor gibi görünüyor.
BİLİMKURGU GİBİ AMA MAALESEF GERÇEK
Bir süredir onun hâkimi bunun savcısı kavgası var. Artık hiçbir şey saklanmıyor, kavgalar açık biçimde yaşanıyor. Eskiden insanlar adalet sistemi hakkında bu şekilde konuşmaya utanırlardı, şimdi bu da kalmadı. Kavgayı uzaktan seyreden sıradan insanlar artık sadece mahkemeye düşmekten değil acaba kimin hâkimine, kimin savcısına düşeceğiz korkusu da çekmeye başladılar. Bilimkurgu gibi bir ortam ama maalesef gerçek.
DEMOKRASİDEN VAZ MI GEÇİLİYOR
En azından laf olarak demokrasi olduğunu iddia eden bir toplumda bu olan bitenler gerçekten de korkunçtur, gözümüzün önünde demokrasiden vazgeçiliyor gibi bir süreç var. Adalet duygusunun kaybolmasıyla birlikte demokrasiyi ayakta tutan toplumsal uzlaşma da çöker. O çökünce de yerini ne tür düzenin alacağı aslında bellidir, ama benim bunu söylemeye dilim varmıyor. Bu gelinen noktayı hiç hak etmemiş bir ülkenin vatandaşı olarak içim kaldırmıyor gidilen (veya belki de çoktan gelinmiş) noktayı söylemeye.
Ancak bizi yönetenler bilsinler bir toplumda adalet duygusunun ortadan kalkmasının sonu daima kaos ve felakettir. Dünyadaki her ülke için bu böyledir, ama dünyadaki hemen hemen tüm ülkelerden çok daha karmaşık ve sallantıda bir içyapıya sahip olan ülkemizde adalet duygusunun bu şekilde parçalandırılması ve toplumsal uzlaşmanın çökertilmesi bizi idare eden güçlülerin bile öngöremeyeceği kaoslara çöküşlere yol açabilir.
BİR KİTAP OKUDUM HAYATIM DEĞİŞTİ
Bunları yazarken yıllar önce günlerce aylarca üzerinde çalıştığım John Rawls'un "A Theory of Justice" (Adalet Teorisi) adlı kitabı aklıma geliyor. Bugünlerde liberal olmak pek bir moda ya, Rawls ünlü bu kitabında liberal demokrasilerin kökeninde olması gereken hakkaniyetli bir adalet sisteminin nasıl kurulacağını incelemekteydi. Bizim sözde liberaller bu kitabı ya hiç bilmezler ya da okusalar da anlamazlar. Şimdi bu kitabı okuyup anlamak için verdiğim çabaya üzülüyorum. O yıllarda, -gençlik saflığı işte- ben de ilerde o kitapta anlatılan türde düzgün bir ülkede yaşayacağımı hayal ediyordum ve bir gün belki o öğrendiklerim işe yarar diye düşünüyordum. Hiçbir işe yaramadığı gibi bugün gelinen noktada o kitaptan öğrendiklerim, hayatta kaçırdıklarımıza ve düştüğümüz duruma üzülmemden başka bir şey getirmiyor bana.
CAHİLLER MUTLU TABİİ Kİ
Bugün Türkiye'de mutlu olabilmenin tek yolu cahil olmaktır. Eğer cahil olursanız olan biteni anlamazsınız, daha iyisinin olabileceğini düşünemezsiniz; söylenen, anlatılan her şeye inanırsınız ve daha güzelinin aslında elimizin uzanacağı kadar yakında olduğunu bilmezsiniz, sadece verilenle vasatla yetinirsiniz. İşte bu yüzden ben "A Theory of Justice" kitabını okumaya başladığım o günlere lanet ediyorum. Aslında bugünün Türkiye'sinde çok daha güzelinin bambaşka bir toplumsal uzlaşma bazında kurulabileceğini biliyorum ama bugün fırsatın elimizin tersiyle itilmekte olduğunu ve ülkemizin tehlikeli bir yoldan gitmeye başladığını görüyorum ve inanınız içim kan ağlıyor.
Taraf olmayanlar ne yapsın
BUGÜN Türkiye'de eğitimli, birikimli, kültürlü ve kimliğini mesleğiyle tanımlamakla yetinen birçok insan var. Bunlar ya yok sayılıyor ya da unutulmak isteniyor. Bu insanlar artık tamamen düzenin dışına çıkmak, kopmak üzereler. İsyanlarını katılmamak, destek vermemek şeklinde ifade ediyorlar. Onlar gözlerinin önünde olan adalet sistemi içindeki mücadeleyi de ümitsiz ve ilgisiz biçimde izliyorlar, çünkü kavgayı kim kazanırsa kazansın onlar her durumda kaybedeceklerini biliyorlar.
Bu insanlar, onlara da müdahale edileceği güne kadar özel yaşamlarına çekilmiş ve bir anlamda toplumsal inziva yaşıyor durumdalar.
Bugünlerde iktidarın doğal seçmeni değiller diye ilgilenilmeyen veya cemaate yakın değiller diye dikkat edilmeyen bu kitle aslında Türkiye'nin yeni dünya düzenindeki en büyük kozudur, gücüdür. Ülkenin aslında dik durmasını sağlayan, Türkiye'nin omuriliği sayılabilecek bu insanları sistemden bu derece yabancılaştırmak, uzaklaştırmak, içlerine kapanmaya zorlamak Türkiye'nin aleyhinedir. Ben eminim ki istediği zaman son derece gerçekçi olabilen Başbakan da bu gerçeği bir süre sonra görecektir.
İslami düşünürler gerçekten kopmuşlar
Niall Ferguson'un dünyada hayli gürültü koparan çok tartışılan kitabını önceki akşam HABERTÜRK ekranında tartıştık. Ali Bulaç ve Yusuf Kaplan ile görüş alışverişi yaptığımız programın entelektüel düzeyi hayli yüksekti. Ben konuşulanlardan çok yararlandım ve bu konuya ayrı bir yazıda gereken önemi vererek döneceğim ama burada sadece bugünkü konumla alakalı olduğunu düşündüğüm bir şeyi söylemek istiyorum. İslami duyarlılıkları hayli yüksek olan arkadaşlar bu dünyada Batı'nın çöktüğünü ve asıl yükselen değerin İslam toplumları olacağını veya olduğunu düşünüyorlar. Bu bir fikir ve tartışılması da gerekiyor. Ancak Türkiye'nin bugünkü haliyle o yükseldiği söylenen İslam ülkelerinden biri olamayacağı da açık. Oysa bu dünyanın lideri ve bir rol modeli olmamız imkânı da vardı. Bugün Türkiye'de adalet sistemi ve birey hakları açısından 750 yıl öncesinin Magna Carta'sının gerisine düşülmüşse bugün ortaya çıkıp "Batı çöktü biz yükseliyoruz" diye konuşanlara "Hop dur arkadaş sen ne diyorsun bak çöküyor dediğiniz ülkeler senin bugün bile yakalamaktan aciz olduğun düzeyi 750 sene önce yakalamışlar. Bir dur da onlardan öğreneceklerimizi öğrenip sindirelim de onları geçme işine belki daha sonra haddimize düşerse bakarız" demek geliyor içimden.