Çok okunan yazar olmanın vebali var Yılmaz Özdil
YILMAZ Özdil, benim okumaktan hoşlandığım türde yazılar yazmıyor. Yazılarında sanki sadece biz mizahçıların punch-line diye tanımladıkları satıra ulaşmak için yazılmışlar havası var.
Yani siz espriyi düşünürsünüz, okuyanların dinleyenlerin üzerinde sanki mide boşluklarına yumruk yemiş (punch-line) etkisi yapacak o espriye ulaşmak üzere geri kalan cümleleri oluşturursunuz. O diğer cümlelerin o kritik ana ulaşmaya yardımcı olmak dışında başka hiçbir işlevi, anlamı yoktur. O cümlelerin anlamlı bir fikir içermeleri de gerekmez yeter ki son cümleye gidilecek yolu iyi açsınlar, son etkiyi güçlendirmek için okuyanda patlamaya hazır bir enerji birikimi sağlasınlar ve o son cümle söylenince mide boşluğumuza yiyeceğimiz yumruğun etkisi de daha güçlü olsun. Yumruğu yiyince de elinizde olmadan içinizde birikmiş olan enerjiyi salarsınız.
ZEKÂ İŞİDİR:
Aslında bu zor bir yazarlık türüdür. Zekâ ister gerekli son cümleye giden yolu iyi kurabilmek.
Yılmaz Özdil'de de zekâ bolca var, yazarlık yeteneği de çok iyi; sonuçta güzel yazılar çıkıyor ortaya.
ANLAMI KAÇIRMAK:
Ancak bazen yumruk etkili alaycı yazılar uğruna anlam ve içerik feda ediliyor gibi geliyor bana.
Bazen siz yumruk etkili alaycı yazılar yazdığınızda o yazının toplumun genelinde ele alınan konuda bir anlam bulma, makul olana ulaşma çabasına inanılmaz bir duvar çektiğinizi görmelisiniz.
Genelde anlam bulma, makul olana ulaşma çabasında olan insanların en çok karşılaştığı sorun, meseleleri sadece basite indergeyerek anlayabilen kitlelerin tepkileridir. Onlar her meselenin kökenine, temel içgüdüye indirilmesini kendi anlayacakları düzeye çekilmesini talep ederler. Bu tür insanlar şovenizm sınırlarında dolaşan milliyetçi kesimde bol bulunur. Bunlardan her kesimde vardır ama milliyetçiler arasında sayıları nedense daha çoktur.
TEMEL İÇGÜDÜYLE DÜŞÜNEBİLENLER:
Bu tür kitlelerin bir başka özelliği de; kendi arzuladıkları ve anlayabildikleri düzeyde bir yazı, bir konuşma buldukları zaman en çok alkışı ona vermeleridir. Onlar çok fazla kuru gürültü yaparlar. Bu kuru gürültüyü tetiklemek çok kolaydır ve bunu bir defa gören yazar da sık sık o yöne gidebilir. O yazar bir de zekiyse o kitleyi istediği gibi manipüle de eder.
YILMAZ ÖZDİL MAKUL DÜŞÜNMEYİ ENGELLİYOR:
Özdil hangi konuyu ele alırsa alsın Türkiye'de konular üzerinde soğukkanlı düşünülmesini ve makul orta yolların bulunmasını engelliyor.
O bunu kasıtlı yapmıyor tabii ki. Kolay gelene alışmış durumda zekâsıyla her konuda, o konu ne kadar üzerinde fazla düşünülmeyi ve çalışılmayı hak ederse etsin, yumruk etkili alay konusu çıkarmayı başarıyor. Çok da okunuyor, alkış da alıyordur eminim; ayrıca sonuçta bu ülkede hemen tüm makul çözümlerin önünde engel oluşturan şovenizm sınırlarında oynayan milliyetçinin duyguları okşanıyor ve makul olan yine elden kaçırılıyor.
SURİYE SORUNU:
Özdil bunu dün yine yaptı. Düşen uçağımız üzerine serinkanlı düşünmemiz gerektiği ve hızlı karar almamamız, duygularımıza yenilmememiz gerektiği konusunda iktidarıyla muhalefetiyle nerdeyse bir fikir uzlaşmasında gibiyken, Yılmaz Özdil yine yumruk etkili alaycı cümlesini buldu ve bu cümleyle bizi heyecanlandıracak ateşli yazısını yine yazdı.
O son punch-line şundan oluşuyor: "Bu işin vebali war!" (Türkçe var gibi okunan o son war kelimesi İngilizce'de savaş anlamına geliyor). Başlık olarak şahane bir cümle. Bir yazının bitiş cümlesi olarak da öyle... Mide boşluğuna indirilen yumruk etkisi yapıyor zeki ve alaycı cümle.
ANLIK VE GEÇİCİ ETKİ TECRÜBESİ:
Özdil tecrübeli bir televizyon habercisi olduğundan, belki de sadece o yüzden kitleler üzerinde anlık çarpıcı etki kurmayı çok iyi biliyor. O anda şaşırıyorsunuz, belki gülümsüyorsunuz, ama bir süre geçtikten sonra o şaşırtma, gülümsetme uğruna nelerin kaçırıldığını ve ele alınan konu hakkında hiçbir anlamlı makul laf söylenmediğini fark ediyorsunuz.
KÖYLÜLERİN BOMBALANMASI:
Kaçakçı köylülerin bombalanarak öldürülmeleri olayı Türkiye'nin üzerinde en fazla düşünmesi gereken toplumsal ilişkiler ve sosyal olaylarla doludur. Nerdeyse bütün önemli sosyal konuların temelinde o olaydaki insanların temsil ettiği sosyal grupların payı vardır. Velhasıl o olay Türkiye'nin, üzerinde en fazla sakin düşünülmesi gereken, en fazla makul çözüm yolları bulunmasını gerektiren bir olayıdır.
O günlerde Yılmaz Özdil olay hakkında şekil ve iç tutarlılık açısından çok güzel bir yazı yazdı. Kaçakçıların kullandığı eşeklerden yola çıkılarak yazılmıştı yazı. Güzelin de ötesinde bir zekâ şaheseriydi. Yazı yine beklenilen etkiyi yaptı, midemize alaycı yumruğu yine yedik, şovenizm sınırlarında dolaşan milliyetçiler (ki onlar bu ülkede Kürt sorununun çözümü önündeki en büyük engeldirler) temel içgüdülerini yine tatmin ettiler. Sonuçta trajik bir olay hakkında çok gerekli bir toplumsal diyalog açma şansımız yine darbe yedi.
O GAZETENİN YAKIN TARİHİ:
Özdil'in yazdığı gazetenin çok satan gazeteler arasında olması dışında bir başka özelliği de vardır. O gazete, nedense Türkiye'nin en hayati konularında ciddi, üzerinde düşünülmüş fikirlerle dolu olan bir tartışmanın çıkmasını, yazarlarıyla ve yıllardır manşetlerinin verilişiyle hep engelledi. Bir zamanlar bunu bazen sitcom gazetecilik uğruna, bazen de dönemsel olarak popüler olmuş yazarının peşine takılarak (ki o da sitcom gazeteciliğin bir parçasıdır) yaptı.
EMİN ÇÖLAŞAN SENDROMU:
O yıllar boyunca kin ve öfke dolu yazılarıyla toplum olarak çok acil diyalog açmaya ihtiyacımız olan konuların makul düzeyde tartışılmasını hep engelledi. Dindar kesimin daha sonra AKP iktidarıyla ortaya çıkacak tepkilerinin koşullarını yıllardır o hazırladı. O dönemdeki hâkim ideolojiyi ve devleti de arkasına alarak çözümsüzlüğün ve AKP döneminde rövanşist bazı politikaların yolunu açtı. Şimdi de yazdığı gazetede kendisinin ortaya çıkmasında büyük katkısının olduğu rövanşist uygulamaları sert dille eleştiren yazılar yazıyor, kendisine yönelik hiçbir özeleştirisi yok. Siniri hep aynı düzeyde. O öfkesinin, sinirli yazılarının maliyeti, kendisine değil topluma çıkarılıyor.
Eğer bu şekilde giderse Yılmaz Özdil de yıllar sonra Emin Çölaşan'ın durumuna düşecek. Onun bugün alaycı üslubuyla engellediği makul çözümler bir gün bulunursa, o yolda ter dökmüş yıllarca makulü bulmak için çalışıp durmuş insanlar; ben eminim ki o gün gelince Yılmaz Özdil'i ve yıllardır yaptıklarını hatırlayacaklardır.
YAZARLIĞIN VEBALİ:
Yazıların bir de vebali olduğunu hatırlamak konusunda pek de parlak tarihe sahip olmayan benim gibi bir yazarın bu eleştiriyi getirmesinin tuhaf olduğunu düşünebilirsiniz.
Siz isterseniz buna birikmiş yazarlık tecrübesi deyin isterseniz de yaşlanmanın getirdiği bilgelik, ben artık her yazarın eğer ülke gündeminin sıcak konuları hakkında laf edeceklerse muhakkak üzerinde düşünülmüş, makulü arayan yazılar yazmaları gerektiğini düşünüyorum. Bir punch-line uğruna, bir "war" kelimesi uğruna yapılmış oyun nedeniyle makulün arayışının bir kenara itilmesinin de vebali büyük olabilir.
Yazarlar olarak bu tür dönemlerde yazıların vebalinin büyük olabileceğini hatırlayalım.
Hatta bugünkü gibi sıcak savaş tehlikesinin olduğu günlerde bizim kışkırtıcı yazılarımızın vebalinin "war" olduğunu görmek zorundayız.