Mutsuz ve kızgın gençlerimiz
DÜNYA Sağlık Örgütü'nün (WHO) yaptığı araştırmada dünyanın en kızgın ve mutsuz gençlerinin Türkiye'de olduğu ortaya çıkmış.
Ben bir süredir "büyük gündemimizi" oluşturan terör, Suriye ve siyaset gibi konular dışında bu tür haberlere daha fazla önem vermeye başladım. Çünkü bu tür haberler toplumumuzun temelinden nasıl çatırdamaya başladığını ortaya koyuyor ve geleceğimiz açısından çok daha önemli.
Parkta oynarken vurulan 6 yaşındaki çocuk haberine de bu yüzden önem verdim, bu haber de aynı doğrultuda sinyal veriyor. Yani bizler "Türkiye büyük devlet oldu, bölgesine yön verecek, ekonomimiz iyi gidiyor, büyüyoruz" filan diye övünürken bütün bunlara rağmen toplumda büyük sancılar, depremler yaşanıyor.
Gençlerin denildiği kadar mutsuz ve kızgın olması için gözle görülür öyle net bir neden olmasa da örneğin bir ekonomik kriz yokken (araştırmada ekonomik krizin pençesinde olan Yunanistan'da bile gençlerin, bizim gençlerden daha mutlu olduğu görülüyor) "Ne yapıp da çocuklarımızı bu duruma düşürdük?" diye hepimizin düşünmesi gerekiyor.
Uzmanlar, gençlerin mutsuzluk ve kızgınlıklarının geçici bir ruh hali olabileceğini belirtip "Bu durum yaşlarıyla birlikte gelen doğal bir durum olabilir ve bir süre sonra geçecektir" diyor. Ama kalıcı mutsuzluk ve kızgınlığın sadece gelecek beklentileriyle belirleneceği söyleniyor.
Eğer bu doğruysa -ki ben doğru olmaması için bir neden göremiyorum- o zaman biz Türkiye'de çocuklarımıza iyi bir gelecek beklentisi sağlayamıyoruz demektir.
Bence siyasetçinin asıl görevi, "Bunu neden sağlayamıyoruz" sorusunu kendine sorup cevapları bir an önce araması olmalı.
ERDOĞAN VE KILIÇDAROĞLU
Daha açık söyleyeyim; Başbakan Erdoğan ve CHP Lideri Kılıçdaroğlu, kendilerinin "böyle gençliğe sahip bir ülkenin nasıl iki önemli siyasetçisi olabildiklerini" düşünmeliler. Bana kalsa bugünün gündeminde onları en fazla rahatsız etmesi gereken gelişme bu olmalı. Diğer her gelişme, beklenilen içinde fazla sürpriz unsuru taşımayan olaylardır.
Bugün ne terörde ne de Suriye cephesinde beklenmedik, çok sürpriz bir gelişme olacak değil, ama biliyorum ki siyasetçiler yine asıl önemli sorunumuza kafa yormak, yani "Gençlerimize ne oluyor?" meselesine kafayı takmak yerine yine kendilerine göre "büyük ve ciddi" sorunlarla uğraşıp tartışacaklar. Ama biz bu arada geleceğimizi elimizden kaçırıyoruz.
2023'E GELİRKEN
Açıklamalarından biliyoruz ki Başbakan Erdoğan, 2023 yılına çok önem veriyor. Cumhuriyetin ilanının 100'üncü yıldönümünde Türkiye'nin çok daha güçlü ve lider ülke konumunda olmasını istiyor. Bu hislerinde samimi olduğunu da sanıyorum. Ama o hedefleri, gelecekten umudu şimdiden kalmamış genç nüfusla nasıl başaracak bu da meçhul.
KÖŞE YAZARLARI
Dünya Sağlık Örgütü'nün araştırmasıyla ilgili haberi duyup okuduktan sonra bir baba olarak bundan başka bir şey düşünemez oldum. Çetin Altan'ın geleneksel olarak çok önem verip üzerinde yazabileceği bu tür konulara bugünlerde köşe yazarı arkadaşlar fazla önem vermiyorlar. Hemen hepsi "büyük sorunlar" diye kafalarda kategorize ettikleri meseleler hakkında düşünüp yazmayı kendilerine yakıştırıyorlar.
Ama gündemin sıcaklığından bir süre çıkıp dışarıdan baksak, gençlerimizin durumunun bugün Türkiye'nin en önemli sorunu olduğunu herkes görecek, ama hızla akan sıcak gündemimiz bizlere asıl önemli soruları sorup üzerinde düşünme imkânını tanımıyor.
Bunu kimseyi üstü örtülü biçimde eleştirmek için söylemiyorum; dolayısıyla sürekli kavgalardan, tartışmalardan keyif alanlar bunda üstü örtülü bir kavga arayışı görmesinler. Ben bu sözleri sadece bir özeleştiri kapsamında söylüyorum. Çünkü ben de son yıllarda sıcak gündemlerimizin şehvetine düşüyorum, ben de o büyük sorunlar hakkında laf söyleme ihtiyacı hissediyorum. Sürünün dışına çıkmıyorum veya çıkamıyorum. 6 yaşında parkta öldürülen çocukla ilgili yazım, biraz dışarıdan bakıp memleketin asıl sorununu görmek çabamdan ibarettir.
MUTSUZLUĞUN NEDENİ
"Gençler kendilerini neden mutsuz ve kızgın hissederler?" Bu soruyu kendi gençliğimizi de hatırlayarak cevaplamaya çalışmalıyız. Tabii 1960'ların, 1970'lerin gençlerinin bugünün gençlerinden çok daha farklı mutsuzluk ve kızgınlık nedenleri olması gayet doğaldır.
O günlerde genç olmuş bizlerin, emin olun gelecek beklentimiz bugünden daha yüksekti. Gelecekten umudumuzu kesmediğimiz gibi geleceğin o günden daha iyi olacağı beklentimiz vardı.
Unutmayın o günlerin Türkiye'sinde benim yaşımdakilerin abartılı bir şekilde ifade ettiği gibi hiçbir şey yoktu. Bugüne bakıldığında gerçekten bir şeyin olmadığı Türkiye'de yetiştik biz. Televizyon yoktu, tüketim malı çeşitliliği yoktu, karşı cinsle ilişkilerde toplumsal zorluklar ve yasaklar çok daha fazlaydı ve bu konu bizde en fazla umutsuzluk yaratan konuydu.
Şimdi tamamen farklı bir Türkiye'de yaşıyoruz. Tabii şehirler ve bölgeler arasında farklılıklar var doğal olarak, ama genç nüfusun çok önemli bir bölümünün İstanbul'da yaşadığını düşünürsek genelleme yapabiliriz diye düşünüyorum.
ÇARESİZLİK DUYGUSU
Bu mutsuzluk ve kızgınlık tablosuna bakınca aklıma ilk gelen neden, gençlerin ellerinden "kendi hayatları hakkında seçimler, tercihler yapma" şansının alınmış olduğunu hissetmeleri geliyor.
Bir genç için en önemli meselenin kendi hayatını nasıl yaşayacağına karar verme gücünün elinde olduğunu hissetmesi olmalı diye düşünüyorum.
Ancak Türkiye bu seçimi yıllar içinde gittikçe hızlanarak gençlerin elinden almaya başladı. Dinin siyasette ve oradan başlayarak toplumun her alanında çok daha etkin olmaya başlamasıyla gençler hayat tarzı tercihlerinin ellerinden alındığını hissetmeye başlamış olmalılar. Çünkü örtünmenin bir kadın için ahlaklı olma ya da olmama karşıtlığı içinde tartışıldığı bir ülkede, genç kızlarımız bu önemli konuda kendilerini mutsuz ve çaresiz hissetmeliler diye düşünüyorum.
Erkekler de doğal olarak arzuladıkları sevgili ya da evlenilecek kadın tercihlerine karşı olarak toplum tarafından, mahalleleri tarafından empoze edilen tercihlerle çevrilmiş olmalılar. Gençlerin hayatındaki en krizli konulardan biri bu alan olmalı. Bu alanda Türkiye görünürdeki serbestliğin aksine gittikçe daha baskıcı, tercihlere saygı göstermez oldu aslında.
GELEN ÖLÜM HABERLERİ
Bunun yanına, her gün gelen genç insanların ölüm haberlerini ve bölgemizde Türkiye'nin de dahil olduğu büyük bir savaş felaketi ihtimali haberlerini ekleyin.
Ben bir de Türkiye'de ekonomi iyi gitmesine ve daha fazla zengin olmasına rağmen gelir dağılımının hâlâ çok kötü olduğunu düşünüyorum. Yıllardır bunu hep söylediğimde bazı ekonomistler bana saldırırlar, doğru söylemediğimi anlatırlar. Ancak bence de onların bakmayı tercih ettikleri istatistikler yalan söylemekte, zira bu ülkede gelir dağılımı bir türlü iyileştirilemedi.
Bütün bunları yan yana koyun ve toplamından çıkan manzaraya bakınca gençlerin mutsuz ve kızgın olmaktan başka çareleri bulunmadığını da göreceksiniz. Sorunun nedenini bulmak için gençlere değil kendimize bakmalıyız.
YAZI İÇİN KİŞİSEL BİR NOT
BU yazıyı sabahın çok erken saatlerinde yazdım. Haberi öğrenince dayanamadım, içimi bastıramadım ve sanki erken yazarsam yazının okunmasını öne çekebilirmişim gibi aceleyle, bir bilinç akışı yöntemiyle yazdım. Öylesine kendimden geçmişim ki, bir ara kahve almak için ayağa kalkayım dedim, baktım uzun süredir hareketsiz durmaktan ayağım uyuşmuş yürüyemiyorum.
Dolayısıyla gençlerin mutsuzluk nedenleriyle ilgili sıraladıklarım aklıma ilk düşünüşte gelen ve fazla ham olabilecek görüşler. Hepsi bundan ibaret ve "Bunlar illaki tek doğrular" da demiyorum, ama gençlerimizi neden mutsuz ve kızgın yapıyoruz, bunu mutlaka konuşalım, tartışalım, bunu arzuluyorum. Bu yazı da bunun çığlığından ibarettir aslında, yazının bazı bölümlerinde görebileceğiniz acele için özür dilerim. Hiçbir satırı fazla değiştirmedim ki sizler de duyduğum heyecanı ve mutsuzluğu hissedin istedim. Bugün daha birçok köşe yazarı bu konuyu yazarsa çok mutlu olacağım, bunu da bilin.