Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YAZI tarihinde Tom Wolfe'un "In the Land of Rococo Marxists" (Rokoko Marksistlerin Ülkesinde) başlıklı yazısının özel yeri vardır. Bu yazı üzerine birçok tartışma çıkmış, çok konuşulmuş, hakkında hayli yazılmıştır.

        Tom Wolfe, "Rokoko Marksist" deyimiyle, ülkesinin tarihinde, sosyal yapısında, kültüründe, kendine sürekli olarak ahlaki tiksinti duyabileceği olaylar, durumlar arayan ve bunu bulduğunda Marksizm'in insana, kendini toplumlara ve tarihe yüksekten bakma imkânı veren teorik yapısına sığınıp en aykırı düşünceleri söyleyen insanları anlatıyordu.

        Bizde Marksist sayısı fazla değil, olanların çoğu da "rokoko" tanımına uymuyor. Onlar gerçek sorunlarla baş etmeye, bir şeyler söylemeye çalışıyorlar; bizde ise onların yerine bol miktarda kendisine liberal diyen insanlar var.

        ROKOKO LİBERALLER

        Türkiye'nin dünya düşünce hayatına katkısı rokoko liberalleri; onlar da kendi ülkelerinin tarihinde, sosyal yapısında, kültüründe kendilerine ahlaki tiksinti duyabilecek konular arıyorlar. Bulamasalar da bir şekilde yaratıyorlar ve bulduklarında kendi dünyalarının yukarıdan bakma lisansı verdiğine inandıklarından saldırıya geçiyorlar.

        Hasan Cemal'in tarihimizden kendisine ahlaki tiksinti duymak için son bulduğu konuyu görünce bir ara ona "rokoko liberal" desem mi diye düşündüm.

        Ama o bu tavrı o kadar şeffaf yapıyor, o kadar kendini ele veriyor ki, ona "kitsch entelektüellerin avangardı" deyimini uygun gördüm.

        "Kitsch" biliyorsunuz gerçek, değerli sanat eserlerinin ucuz taklitlerini yapıp bayağılaştırarak kitleye servis eden sanat anlayışına denir.

        TAKLİT BİR YAŞAM

        Hasan Cemal de gerçek değeri olan entelektüellerin bir ucuz taklidi gibi yaşıyor, değerli olabilecek düşünceleri alıp onların ucuz taklitlerini bir kitleye sunuyor.

        Bu tiplerin avangardı o; çünkü o sürekli bir arayış içinde, bu tipler arasında hep öne çıkmak, sürekli konuya ilk el atan bir öncü olmak istiyor.

        Kitsch entelektüellerin kendi tarihimizde, sosyal yapımızda, kültürümüzde ahlaki tiksinti duyabilecekleri konu arayışı yarışında o hep önde, hep öncü oluyor.

        Eh bir hayatı bu tür arayışlara adadığınız zaman böyle bir işin başarılması pek de şaşırtıcı ve güç değil.

        O askeri darbeci olan öncüler içinde yer aldı, yine darbeci askeri zihniyeti eleştiren öncü liberallerden olmayı başardı, sonra Kürt meselesini ele alıp kitaplar yazdı, şimdi de Ermeni soykırımına geldi sıra.

        Bu da sıradan çıktığına göre sırada ne var bilemiyorum. Benim ona önerim, dünyada da popüler olabilecek bir başka konu seçsin kendisine ve Çingenelerin çektikleri çileyi ele alsın. Bu konu da rokoko liberallere çok uygun gelecektir.

        Hasan, Orhan Pamuk gibi hangi konuya el atacağını, dünyadaki duyarlılıkla çok güzel koordine etmeyi biliyor. Bu konuda ikisi de pek becerili

        KONULAR YANLIŞ DEĞİL HASAN YANLIŞ

        Onun ele aldığı konulara kızıyor muyum veya bunlar hakkında yazılmasını istemiyor muyum? Hayır, burada mesele katiyen bu değil.

        Burada sorun, bir insanın sürekli olarak ahlaki tiksinti duyacağı konular aramayı kendisine hayat tarzı haline getirmiş olması. Kitsch entelektüelliğin tarzını kendisine çok yakıştırmak için elinden geleni yapması, bu tür anlayışın destekleyicilerinden sürekli alkış alması ve kendinden bu şekilde söz ettirmesidir.

        Bu tarz, zaten zayıf olan entelektüel yaşamımızda büyük tahribat yapmış ve boş kalan alan son yıllarda uygun siyasi ortam nedeniyle sayıları pek de artmış olan rokoko liberallerin hâkimiyetine kalmıştır.

        KENDİNDEN RAHATSIZ ASLINDA

        Hasan Cemal de kendisiyle ilgili bir sorun olabileceğini aslında seziyor, ama bunu net bir şekilde ifade edemiyor, sadece ima ediyor. Eh bir insanın kendisine bu kadar özeleştiri getirmesini beklemek de haksızlık olabilir. Ama Hasan o kadar şeffaf ki, bu acımasız eleştiriyi kendisine özeleştiri olarak getirmeye de çok yaklaşıyor zaman zaman.

        Bakın "1915: Ermeni Soykırımı" adlı son kitabının "Önsöz niyetine" başlıklı bölümünde neler demiş: "Acaba böyle kitabı yazmak benim için oportünistlik ya da kahramanlık taslamak olabilir miydi." Sadece bu cümleler bile Türkiye'nin en kitsch entelektüelinin ciddi psikolojik ikilemler yaşamakta olduğunu gösteriyor. Bu cümle klasik bir Freudcu kendini ele verme kazası bana göre.

        KITSCH EYLEMCİ

        Ama Hasan Cemal, kendi kaygılarının doğru olmasına hiç üzülmesin, bunları düşünerek kendisini hırpalamasın. Çünkü Türkiye'de bu tür kişilere ve çabalarına sürekli alkış tutarak ona cesaret verecek bir grup insan hep vardır ve olacaktır.

        Kitabın kapağında Hasan Cemal'in bir başka kitsch avangart eylemi var. Darbeci geçmişinden biliyoruz ki Hasan aslında bütün yavaşlığına rağmen bir eylem adamıdır. "Şimdi ne yapmak doğru olur?" sorusuna bir dönemde cevap olarak bulduğu çözüm şuydu: Erivan'daki Ermeni Soykırımı Anıtı'na üç beyaz karanfil koydu.

        Eminim ki bu eylem günü, aynı zamanda Hasan Cemal'in kitabını yazmaya başladığı gündür de. Hatta o fotoğrafı çektirirken kitabın kapağını düşünerek de poz vermiştir.

        Hrant Dink'in öldürülmesi, rokoko liberaller arasında bir kendinin olaya en fazla üzüldüğünü gösterme yarışması başlatmıştır. Bu yarışı da tabii ki bir entelektüel kitsch avangardı olarak rokoko liberallere belirgin bir üstünlüğü olan Hasan Cemal kazandı. Bu kitabında da bunu hatırlatıyor bize.

        Hasan kendisi hakkında o kadar şeffaf ki, olumsuzluklarını örtmeye o kadar çalışmıyor, yazısında o kadar kendini ele veriyor ki onun kitsch entelektüelizmi sıkıcı boyutlara vardı. İnsan bazen onu okurken hem sıkılıyor bu düzeye utanıyor da.

        Durmadan tarihte ve toplumda ahlaki tiksinti duyacakları olaylar arayan rokoko liberallere bir de son sözüm olacak. Marshall McLuhan bir defasında şunu söylemiştir: "Durmadan ahlaki tiksinti duyacakları olaylar arayan ve bulduklarında da üzülen insanlar, kendi ahmaklıklarını gizlemeye çalışan insanlardır."

        Red Hot Chili Peppers ve ezan

        TURNEDEKİ grubun basçısının, "Her gün ezan duyduğunuz için şanslısınız" sözünü çok orijinal bir söz zannederek heyecanlananlar, ezandaki müzikaliteye ilk defa işaret edilmediğini bilmiyorlar galiba.

        Cazda son yıllarda yönün Doğu'ya çevrilmiş olduğunu, Batı'da cazın gelmiş olduğu sınırların Doğu müziğiyle aşılmaya çalışıldığını, "Arap cazı" diye bir türün yıllardır tırmanışta olduğunu ve bu ekolde müzik yapan sanatçıların ezan sesinden ilham alarak parçalar yaptığını da bilseler, Red Hot Chili Peppers basçısının bir müzisyen olarak ettiği laf onlara bu kadar ilginç gelmezdi.

        Eğer Arap cazını dinleme imkânları yoksa, bu tür müziğin açtığı imkânları güzel kullanan Jan Garbarek'i dinleseler de yeter.

        Diğer Yazılar