Türkiye'de darbe olur mu?
MURAT Belge, Türkiye'nin geleceği üzerine düşünen her insanın kafasına korkuyla getirdiği ihtimali yüksek sesle söyleyerek sürekli kilit altında tutulması gereken Pandora'nın kutusunu açtı.
Belge bu ülkede darbe sözcüğünden en fazla tiksinen aydın olmalı herhalde; buna rağmen neden bu konuyu gündeme taşıdığı üzerinde düşünmek, kafa yormak zorundayız.
Düşünelim ve kafa yoralım ki, eğer bir vatandaş olarak darbe fikrinin oluşabileceği bir durumu biz de elimizden gelen her katkıyı yaparak engelleyebileceksek bunu iş işten geçmeden yapalım.
Ben de bu yazıda, üzerime düşeni, elimden tek geleni, yani "uyarı" görevimi "Dost acı söyler" mantığı içinde yapmaya çalışacağım.
Belge'nin bu ihtimalden neden söz ettiğine gelmeden önce, Türkiye'de darbelerin oluşumu hakkında genel bir tanımlama getireceğim.
TSK daima, her darbede o darbenin oluşabilmesi için elverişli toplumsal koşulları ya beklemiş ya da bu koşulları kendisi oluşturmuştur.
TÜRK DARBELERİNİN BELİRGİN ÖZELLİĞİ
Yani generaller, darbenin oluştuğu gecenin sabahı televizyona çıktıklarında kamuoyu nezdinde kolay kabul görecek bazı gerekçeler bulunmasını isterler. Ve bu yüzden her darbede yine kısa sürede demokrasiye dönüleceği sözü verilmesi âdettendir.
Bu açıdan Türkiye darbeleri, Latin Amerika darbelerinden farklıdır. Latin Amerika'da darbeciler sadece gücü kalıcı ele geçirmek için harekete geçerler ve bunu da saklamazlar. Yaptıklarını meşru gösterecek koşullar oluşturmaya fazla gerek duymazlar.
Türk ordusu böyle değildir; son zamanlarda çok tartışılan 12 Eylül darbesini hatırlayın... O sabah konuşmasını yapan Kenan Evren'i dinleyen çok sayıda kişi, ona hak vermişti. Bu konuda çok yazmış olan Ertuğrul Özkök bence çok dürüst davranıyor.
Çünkü o sabah birçok insan "Ohhh anarşiden kurtuluyoruz" diyerek darbeyi alkışlamıştır. Herkes sonra buna pişman oldu ama ilk anda tepki böyleydi. Çünkü TSK, o tepkinin öyle olması için uygun koşulların oluşmasını beklemişti.
Darbelerin tarihine baktığınızda, daima yapılanı meşrulaştırıcı bir ortamın oluşması arayışının var olduğunu görürsünüz.
ARTIK DARBE KOŞULLARI YOK
Duruma bu şekilde bakıldığında Türkiye'de artık darbelerin olması ihtimali bulunmaması gerekir. Çünkü toplumda darbeye karşı bir ortak tavır oluştu gibi. Ülkenin fikir oluşturucuları, darbeye karşı tavırlarını net koyuyorlar.
AKP'nin kendine çekerek mobilize ettiği, sistemin içine çektiği halk, darbelere kesinlikle karşı.
O zaman içimiz rahat mı olmalı? "Hayır" diyor Murat Belge, "Rahat olmayalım; çünkü darbe isteyenler ve buna girişebilecekler tekrardan darbeyi haklı gösterecek bir ortamın oluşmasını bekliyor olabilirler".
ERDOĞAN'DAKİ OTORİTER EĞİLİM
Belge aynı söyleşisinde, Erdoğan'da son dönemlerde belirgin bir şekilde artmış olan otoriter bir eğilim olduğunu ve bu durum tırmanarak sürdüğü takdirde gelecekte darbe isteyenlerin bu totaliterliği kendilerine gerekçe olarak kullanabileceğini söylüyor.
Bunun üzerinde düşünmeliyiz ve eğer dostsak uyarımızı yapmalıyız, düşmansak da yeni Türkiye'de olabilecek bir darbenin ne kadar can yakacağını, ne kadar fazla kan dökeceğini, bir iç savaş bile başlatabileceğini görelim ve böyle bir felaketin olmasını engellemeye katkı yapalım.
ERDOĞAN'A TEPKİ
Şurası bir gerçektir ki, bu ülkede olan bitenlerden memnun olan ve başarıyı alkışlayan birçok insan bile Erdoğan'a bir tepki duyuyor. Ben özellikle AKP'den çok memnun olan bazı işadamlarında görüyorum bu çelişkili tavrı.
Onlar ekonomiyi, dış politikayı, yapılan iç değişimi alkışlıyor, ama otoriter bazı uygulamalardan, haksızlıklardan korkuyorlar.
Bu iktidara basında en fazla destek verenlerden biri olarak ben bile bazen otoriter gelişmelerden korkuyorum. "Aslında bütün bunlara gerek yoktu, Başbakan'ın bunlara ihtiyacı yoktu" diye üzülüyorum ve bu tavırların yapılan güzel işlere gölge düşüreceğinden korkuyorum.
İnsanların canlarından bezip, kopma noktasına gelip otoriterizmi meşrulaştırıcı bir gerekçe olarak kullanacak bir darbeyi alkışlayacak hale gelmelerinden korkuyorum.
Tabii bunların yanında Erdoğan'dan ne yaparsa yapsın tavizsiz nefret edenler ve bir darbeyi her zaman alkışlayabilecek insanlar da var. Bunlar, diğerleri gibi korkarak, üzülerek bir darbeyi desteklemezler, yürekten, inançlı biçimde darbeyi arzularlar.
Bu yüzden darbeyi ve darbecileri hayatımızdan silecek zihniyet tam oluşmamıştır, bu zihniyet üzerinde toplumsal anlaşma yapılamamıştır.
Türkiye'nin en büyük şansı, Erdoğan gibi bir lidere sahip olmasıdır. Ama Türkiye'nin en büyük şanssızlığı da Erdoğan gibi bir liderin otoriter değişim göstermesidir.
Bu eğilimin hem kendisine hem de Türkiye'ye büyük zarar vereceğini yorulmadan anlatmalıyız ve buna hiç ihtiyacı olmamasına rağmen bu eğilime girmeye başlamış olan Erdoğan'ın demokrat çizgisinin içine girmesini istemeliyiz.
Türkiye'nin tuttuğu güzel yoldan çıkmaması ve yine bir darbeye maruz kalmaması ancak ileri demokrasiyi hayatına gerçekten sokarak mümkün olabilir.