Müslümanlar her koşulda haklı mıdır?
TÜRKİYE bir süredir dış politikasında kimin yanında duracağını, nasıl tavır alacağını insanların nüfus cüzdanında yer alan din ve mezhep bölümüne bakarak tayin etmeye başladı.
Özellikle Ortadoğu gibi ilkesizliklerin, çıkar için insan satmaların, kaypaklıkların hâkim olduğu bir bölgede din ve mezhebe dayalı politikalar sürdürmeye çalışmak bir ülke için felaket anlamına gelebilir.
İlkelerimizi, sempatilerimizi, yüreğimizi bir kenara bırakmayacağız tabii ki ama bu bölgede galiba yapılacak en iyi iş, soğukkanlı düşünerek rasyonel biçimde tamamen çıkarlarımıza odaklanıp onları korumak için değişen her koşula ayak uydurmak ve ona göre tavır almak olmalı.
Her değişen koşula göre ittifaklarımızı yeniden kurup yola devam etmeli ve özlemlerimizin, duygularımızın bizi çıkarımıza uygun politikalardan uzaklaştırmasına izin vermemeliyiz.
AK PARTİ'YE HAK VERİRİM DE
Ben AK Parti'nin dış politikasını genel çizgileriyle doğru bulan bir kişiyim. Ancak genelde doğru ve haklı olmamız, bizi yine de kısa vadeli durumlarda çıkarlarımızı kollayacak adımlar atmaktan alıkoymamalı. Yani ilkeyi, yüreğimizin söylediğini savunacağız diye kendimize zarar vermemeye dikkat etmeliyiz.
AK Parti'nin özellikle dış politikada, "Bizim dinimizden ve mezhebimizden olanlar otomatikman haklıdır" varsayımı, önyargısı görülmeye başlandı.
Özellikle İsrail'in taraf olduğu çatışmalarda bu varsayım belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor.
Tartışmayı düzgün götürmek için şunu açıkça söylemeliyim: Evet ben bölgemizde İsrail'in genelde haksız olduğunu, haksızlıklar yaptığını, bazı halkların var oluş hakkını elinden aldığını ve aşrı dinci grupların elinde savaş kışkırtıcılığı yaptığını düşünüyorum.
Türkiye bunu söylemeli ve nitekim söylüyor da. Belki de şu anda dünyada bunu en güçlü şekilde ifade eden biziz, Başbakan Erdoğan sayesinde.
BÜYÜK ABİ OLMAK
Bunu yapalım da bizim gibi bölgede büyük abiliğe soyunmaya namzet ve Müslüman ülkelere model olma iddiasındaki bir ülkeye sadece varsayımla, önyargılı bakışla yaşamak yakışmaz. Sadece bu tek yanlı bakışı sürdürürsek bizim diğer Arap ülkelerinden ve İran'dan farkımız kalmaz. Bu da Türkiye gibi geçmişi bulunan, bölgede tarihi sorumlulukları olan bir ülkeye katiyen yakışmaz.
Son olayları ele alıp elimdeki kısıtlı bilgilerle bunlar hakkında bir laf etmeye çalışacağım.
HAMAS ÇOK MU MASUM?
Hamas ile İsrail arasındaki karşılıklı ateş furyasında ilk atışı kim yaptı şu anda bilmiyorum, kafam biraz karıştı. Çünkü eğer ilk atışı Hamas yaptıysa bunun Amerika dışında kimse tarafından söylenmemesi hayli ilginç geliyor bana.
Bizim uzun vadeli bakışlarımız ve hükümetin yüreğinde yer alan özlemler açısından yanında durmamız gereken belki Hamas olabilir, ama özellikle Türkiye'nin Hamas'ın da çok masum bir örgüt olmadığını, sütten çıkmış ak kaşık olmadığını görmesi gerekmektedir.
Hamas'ın "Yahudiler" denilince gözü kararmaktadır, bunun için belki de tarihi nedenleri olabilir, ama Hamas'ın ateş açan taraflardan birisi olması ve hatta ilk ateşi açan olduğu kuşkusunun bulunması, bizi bu olayda onun da sorumluluğunu görmeye itmelidir.
Şunu da unutmayın, geçmişte Hamas'ın bu tür durumlarda ortaya çıkmış bir sabıkası var. İsrail'in kendisine açılan ateşlere ateşin kaynağını tespit edip cevap verdiği de bilindiğinden geçmişte Hamas militanlarının, çatısına füze yerleştirdiği binalara kadın ve çocuk ağırlıklı nüfus yerleştirdikleri de ortaya çıkmıştı.
İsrail gelen ateşin kaynağına cevap verdiğinde Türkiye de dahil bütün Müslüman ülkeler anında ayağa kalkıp ölen kadın ve çocuklar söylemi başlatmışlardı. Hamas dünya kamuoyunun vicdanında İsrail'in suçlu muamelesi gördüğünü biliyor ve bu kamuoyunun ayağa kaldırılması için kadın ve çocukları acımasızca, vicdansızca öne sürebiliyor.
Bunu söylüyor olmam, bu bölgede uzun vadede İsrail'in haksızlıklar yaptığını ve adaletsiz davranan bir ülke olduğunu görmeme engel değil tabii ki.
Ancak sadece şunu söylemek istiyorum; bu genel doğru özel durumlarda, örneğin bugün bazı haksızlıkların Hamas tarafından da yapıldığını görmemizi engellememelidir.
Türkiye eğer bu durum hakkında konuşacak, adalet ve sorumluluk dağıtacaksa bu tek taraflı olmamalı; olayın iki tarafına da eşit suç dağılımı yaparsak, adil olursak, biz büyürüz.
KİMİN ELİ KİMİN CEBİNDE
AK Parti'nin son dönemlerde dış politikada esas kartını Müslüman Kardeşler'den yana oynamasından sonra daha da belirgin biçimde tek taraflı davranma hatasına düşmeye başladığını görüyorum.
Tekrarlamak riskini alarak şunu yine söylemeliyim: Kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı ve her elin sık sık daldığı cebi değiştirebildiği bölgemizde din ve mezhebe, duygularımıza dayalı prensiplerle dış politika yürütmek uzun vadede başımızı derde sokabilir, bizi güçsüz ve yalnız bırakabilir.
Bu bağlamda bir yazı yazmayı uzun süredir düşünüyordum. Suriye'den gelen televizyon görüntülerini izlerken bu konu aklıma takılmıştı.
KİMİN ALLAH'I?
Görüntüye bakıyorsunuz, şehirde bir taraftan karşıya füze atılıyor, patlama olur olmaz atan taraftan Allah-u Ekber sesleri yükseliyor. Bu sefer de karşı taraftan görüntü geliyor, bombalanan taraf cevap olarak bombasını karşı tarafa sallıyor ve orada patlama olunca da atan taraftan yine Allah-u Ekber bağrışmaları geliyor. Tamam Allah-u Ekber ama o durumda ben kimin Allah'ından bahsedilmekte olduğunu anlayamıyorum.
Bu nedenle din ve mezhep yakınlığına dayanarak kritik dış politika kararları alınamaz. Söz konusu taraflardan biri İsrail de olsa bu yapılamaz. Onlar uzun vadede ve genelde haksız olsalar da her durumda, her koşulda, her çatışmada haksız olduklarını söylemek doğru olmayabilir.
AK PARTİ'NİN HAKLI TEPKİSİ
AK Parti'yi bu yöne iten nedir? Tabii inancındaki ve duygularındaki samimiyetten oluyor bu. Ama bir de geçmişin olumsuz etkilerini görmezlikten gelemeyiz. AK Parti iktidarı öncesindeki iktidarlar, dış politikalarını hakkaniyet duygusundan tamamen arındırarak bölgede Müslüman ülkelere daima haksızlarmış gibi önyargıyla yaklaştılar, dış politikalarını Amerika ve İsrail'in güdümüne soktular.
Bu uzun süre böyle gitti ve sonunda beklenen tepki geldi. AK Parti eski devlet ideolojisine tepki duyarak, eskinin haksızlıklarını, hakkaniyet duygularından arınmışlığın getirdiği ezikliği üzerinden atmak için harekete geçti. İyi de yaptı, Türkiye'nin dış politikasının böyle bir ayara ihtiyacı vardı.
Ancak şimdi de öteki uca gitme tehlikesi taşıyorlar. Bu geçmişin haksızlıklarına duyulan bir tepkinin de sonucu olabilir. İç politikada böyle bir hissiyatın etkileri daima görülüyor. Ama dış politikada işler farklı olmalı; çünkü dış politika çok daha büyük riskler içeriyor.
TEHLİKEYE DİKKAT
Bence AK Parti'ye düşen, bölgede büyük abi rolünü oynayacaksa, bölgeye adil davranacaksa her tarafa eşit adil davranmalı ve doğruları sakınmadan söylemeli. Eğer bir durumda Hamas'ın veya Müslüman Kardeşler'in de bir hatası varsa bunu en iyi ve etkili söyleyebilecek tek ülke Türkiye'dir. Bunu Müslüman Kardeşler de, Hamas da, İsrail ve Amerika da biliyor.
Obama ile Başbakan Erdoğan arasında yapılan telefon konuşmasında da bu gerçek ortaya çıktı. Türkiye, İsrail'e yanlışlarının hatırlatılmasını isterken Obama da "Siz de Hamas'a sakinlik telkin edin" dedi.
Türkiye bölgedeki her dine, her mezhebe konuşabilecek, tarafsızlık duygusu yaratabilecek tek ülkeydi; şimdi kendi duygularımızın, kalbimizin esiri olup bu avantajımızı kaybedersek çok kötü olur.
BİRİCİK TÜRKİYE
Dünyadaki tek Müslüman, demokratik, laik Cumhuriyet olan Türkiye, bölgemizde tarafsız konumda büyük abi rolünü oynayabilecek tek ülkedir. Kartlarımızı iyi oynarsak hem İran, hem Irak, hem de İsrail bizi dinleyebilir, bir tek bizle diyaloğa girebilir.
Bu büyük bir güçtür, bu bir tek bizim elimizde var. Eğer Türkiye bölgede tarafların din ve mezhep nüfus kartlarına bakarak dış politika oluşturmazsa, emin olun uzun dönemde çok daha büyük bir ülke olacaktır. İnşallah duygularımıza yenilerek bu büyük gücü elimizden kaçırmayız.