İyi polis, kötü polis oyununa itiraz edenlere cevabımdır!
Almanya’yla gerilen ilişkiler Başbakan Binali Yıldırım’ın attığı adımlarla hafif hafif yumuşadı gibi. Daha da iyi olacağından hiç şüphem yok! Tabii bu durumdan memnun olan da var, olmayan da... Dün bir dost sohbetinde bu konu gündeme geldi. CHP’li muhaliflere göre bu durum, Türkiye adına tam bir skandalmış filan.
Diyorlar ki: “Türkiye şu anda dış ilişkilerde alenen ‘iyi polis, kötü polis’ oyunuyla temsil ediliyor. Almanya’yla son yaşananlarda da aynı oyun devreye girdi. Cumhurbaşkanı çıkıyor, ağzına geleni sayıyor Almanya’ya, ardından Başbakan gidip durumu toparlamaya çalışıyor...”
Bu yorumlar üzerine ağzımdan, “Eee valla iyi yapıyorlar... Ben şahsen memnunum bu durumdan. Çünkü çok akıllıca yaptıkları” sözleri çıkıverdi...
Çıkmaz olaymış keşke... Aman aman... “Nasıl savunurmuşum böyle bir politikayı! İyice cıvıtmışım yandaşlıkta bilmem ne!” diyerek üzerime hoplayacaktı neredeyse bizim tayfa. Ne desem onları ikna etmem mümkün değildi, susma hakkımı kullandım. En azından buradan alacakları cevap üzerine tekrar kışkırma imkânları olmaz diye!
Evet ben memnunum bu dış politikadan. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın ağzına sağlık, gereken yerlere haddini bildirerek iyi yapıyor. Demişti ya bir kere, “Türkiye Çatladıkapı Muhtarlığı değil” diye... Aynen öyle! Değil kardeşim ve hangi ülke, ne kadar büyük olursa olsun Türkiye’den daha değerli ve önemli değil! Önce benim ülkemin çıkarları gelir.
Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu ülkenin itibarının, şerefinin yüceliğine yakışır bir devlet politikası güdüyor ve onların anladığı dilden konuşarak çok güzel ders veriyor. Ha... Evet ilişkiler geriliyor bilmem ne ama alacakları ayarı aldıktan sonra da tam bir devlet adamı sağduyusuna sahip olan Başbakan Yıldırım devreye girip eski kıvama getiriyor durumu.
Yani doğru iyi polis, kötü polis oyunu gibi bir durum söz konusu ama bu, bu ülkenin hayrı için. Türkiye’nin büyüklüğünü ve değerini anlamaları için iyi bir oyun oluyor!
Taşlar bizimkilerin kafasına mı düştü acep?
Ben hâlâ İstanbul dışındayım... Bodrum’da... Dolayısıyla İstanbullunun yaşadığı o kâbus dakikalarını yaşamadım. Fakat izlediğim görüntülerden, yazılan yorumlardan ve yapılan konuşmalardan yaşamış kadar oldum. Tüm İstanbullu hemşerilerime geçmiş olsun. Allah bir daha yaşatmasın.
Gerçekten yaşanılan şey afet ötesi, kıyamet gibi bir şeymiş. Buradan baktığımda bile ben bunun böyle olduğunu idrak edebildim, ama gelin görün ki bire bir yaşayan bazıları edememiş. Kızmasınlar bana ama en başta da bizim gazetenin yazı işleri.
Böylesi korkunç bir afet karşısında, “Belediye önlem almadı, şu oldu bu oldu” diyerek sanki biraz ipin ucunu kaçırmışlar... Yahu arkadaşlar... Sayın Genel Yayın Yönetmenim Selçuk Tepeli... Çok sevgili, birbirinden kıymetli yazı işlerindeki arkadaşlarım...
Dün o taşların hepsi sizin kafanıza falan mı isabet etti yahu! Bir anda tufan olmuş, bir dakikada hava kararmış, gök resmen yarılmış, taş yağdırmış aşağıya!
Koca koca ağaçları yerinden söküp atmış. Neyin önleminden bahsediyorsunuz? Ne yapacaktı belediye? Zabıtalarını ağaçların başına diktirip nöbet mi tutturacaktı? Ya da yukarıdan yağan taşları birer kova verip belediye çalışanlarına mı toplatacaktı? Nasıl önlem yani, pardon ama?
Tatil Bodrum’da yaşanır güzelim...
Geçen hafta deprem oldu diye korkudan tatilini yarıda kesip kaçanlara duyurulur: Bodrum acayip güzel... Artçılar biraz sinirlerimizi bozdu ama onlar da geçti artık. Zaten geçmese de ufak ufak sallanmaya alıştık. Haa, biz de çok korktuk. Hele hele ben! Acayip tırstım, ama Allah’ın yazdığı kadere inandığım için yerimden kıpırdamadım.
Kızar bazıları bu huyumdan dolayı bana. Fazla kaderci olduğum için. Ama ben böyleyim işte. Nihayetinde ölüm ne zaman yazılmışsa insanın alnına, ondan kaçışın imkânı yok! Bir komşumuz, deprem oldu diye İstanbul’a kaçıp gitmişti... Şimdi bin pişmanmış. “Kalsaydım da, öyle böyle sallansaydım da bu kıyameti görmeseydim” diyormuş. Şimdi de buraya kaçıyormuş.
Dedim anneme: “Söyle arkadaşına, Bodrum en güzel günlerini yaşıyor. Hemen gelsin. Hiç durmasın!” Ayrıca Celal Şengör Hoca. Hani şu, “Deprem olduğunda acayip mutlu oluyorum” falan diyen hoca... Demiş ki: “Tatil için şu anda en güvenilir yer Bodrum. Çünkü fay kırıldı, stres boşaldı!”
Ve dahası havası mis... Ortamı mis... Denizi mis... Daha ne diyeyim size, gelmeniz için Bodrum’a millet!
Başka isimler de olabilirdi
Başta Kadri Gürsel olmak üzere Cumhuriyet Gazetesi davasında yargılanan gazetecilerin geçmişte FETÖ mensupları tarafından aranmış olmalarının bir suç sayılamayacağını, bu durumun o zamanın ruhunda doğal olabileceğini anlatabilmek için, “FETÖ’cüler vakti zamanında tüm gazetecileri arıyorlardı... Aramadıkları yoktu ki!” demiştim ya! Ve sonra da bunu somutlaştırmak gayesiyle kendimi de içine katarak birkaç isim anıp şunu eklemiştim: “Kimbilir Kadri Gürsel’i arayan FETÖ’cüler onları kaç bin defa aramıştır!”
Niyeyse acayip sinirlendirmiş bu sözlerim. Tüm samimiyetimle söylüyorum... O yazıda adı geçenler tamamen tesadüftü. En ufacık bir art niyetle yazmış falan değilim yani. Bunlar başka isimler de olabilirdi, ama belki eskiden gelen yakınlığımızdan, bilmiyorum, ama o an yazıyı yazarken aklıma geldi ve yazdım.