Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İÇİM sızladı, insanlığımdan utandım. O nedenle, “Allah düşmanımın başına vermesin” diyerek başlayacağım bu yazıma... Çünkü gerçekten de yaşanan trajediyi “İnsanım” diyen hiçbir kimsenin kabullenebilmesi mümkün değil. Taş olmak, taş gibi bir yüreğe sahip olmak lazım. Allah’tan şu anda en büyük dileğim; iki bebeği, yavrucağı, ruh hastası olan babaları tarafından öldürülen Dilek Yardım’a sabır vermesi, güç vermesidir.

        Onu tüm Türkiye gibi ben de olay sonrası morg çıkışında ağlamaktan kısılmış sesiyle feryat ederken gördüm. Elindeki emzikleri sallarken ve “Kızlarımdan geriye sadece bu iki emzik kaldı” derken. Sonra bebelerinin cenaze töreninde... Kâh tabutlara sarılıp ağlarken, kâh elleriyle bir yandan tabuta vurup bir yandan da cenazeye katılan akrabalarına, yakınlarına, eşine dostuna, “Sizin de günahınız var bu cinayetlerin işlenmesinde! Çünkü hiçbiriniz bana sahip çıkmadınız. Yalnız bıraktınız! Gidin buradan” diyerek isyan ederken...

        İKİ GECEDİR RÜYALARIMDA

        Allah biliyor kalbimi... Yemin ediyorum iki gündür düşünebildiğim, üzerine yoğunlaşabildiğim tek konu sadece oldu. İki gece boyunca rüyamda bile göz göre göre kızlarının öldürülmesiyle karşı karşıya kalan Dilek Yardım’ın o isyanlarıyla, feryatlarıyla boğuştum. Kadıncağız önceden görmüş olabilecekleri. Ana olarak hissetmiş belli ki. Ve çocuklarına, kendisine sahiplik için, can güvenliğinin sağlanması için çalmadık kapı bırakmamış.

        Buna rağmen hiçbir önlem alınmamış. Ve belli ki tam bir ruh hastası olan baba, çocukları gördüğü ilk fırsatta aklından geçirdiğini hayata dökmüş. Dilek Yardım anlattı tek tek yaşadıklarını. Eşinin şiddet eğilimi nedeniyle boşanmak istemiş zaten. Bunun için de gereken her şeyi yapmış. Başta ailesi olmak üzere polise, savcıya, herkese, “Kocam çocuklara zarar verebilir” demiş.

        Buna mukabil savcılık da babanın çocuklarını haftada bir görebilme iznini polis gözetiminde olmasına bağlamış.

        POLİS OLSAYDI YAPAMAZDI

        Bağlamış ama bu karara nedense uyulmamış. Ancak polisin nezaretinde olabilecek görüşmede polis yok! Olmadığı için de işte o çocuklar, korkunç bir şekilde ölüme sürüklendiler. Polis olsaydı, o pompalı tüfek olur muydu? Polis olsaydı, baba ne kadar hasta da olsa, psikopat da olsa cesaret edebilir miydi bir lokma bebelerini öldürmeye? Edemezdi. Yapamazdı. Yapmaya kalksa bile o eylemi polisin sayesinde yarım kalırdı.

        Elimden hiçbir şey gelmiyor yüreği cayır cayır yanan Dilek ana için. Ama gelse inanın çok şey yaparım. En başta onu sahipsiz bırakan yakınlarının yakasına yapışır, “Niçin kızınızın yanında olmadınız, niçin ona sahiplik etmediniz?” deyip hesabını sorardım. Yemin ediyorum yaparım bunu; çünkü tahammül edemiyorum yaşananlara. Evet, diyebilirsiniz ki, “Ya tamam biz de üzüldük olaya senin gibi ama sen biraz abartmıyor musun?”

        YETKİ VE MAKAMLAR GEÇİCİ

        Abartmıyorum değerli okurlarım. Çünkü gerçekten bu son mesele çok sarstı bendenizi. “Vah vah” deyip de geçemiyorum. Geçmemeliyim de zaten! Çünkü o iki küçük yavrunun can güvenliğini sağlamakla bu devlet sorumlu! Hiç kusura bakmasın kimse. Hiç de bana atarlanmaya filan kalkmasın kimse. O bebekler, bu devlette o çocukların can güvenliğini sağlamakla mükellef yetkililer yüzünden öldürülmüştür.

        Hangi makam ya da hangi yetki sahibi olduklarının önemi yok. Çünkü zaten onların sahip olduğu yetkiler de, makamlar da geçici. Ama benim Türkiye Cumhuriyeti Devletim büyük ve sonsuz. O yüzden bu işin sorumlusu olarak devleti görüyorum ve gösteriyorum. Ve bunun da hesabını vermesi gerektiğine inanıyorum.

        Bu son olay, “Yazık oldu! Çok üzgünüz!” falan deyip geçiştirilecek bir olay değil. Anaları her konuştuğunda ısrarla sahipsiz bırakılmasından, ona destek çıkılmamasından dem vuruyor. Neden, niçin böyle oldu hepimiz bilmek istiyoruz. Sorumlu olanların da toplum önünde teşhir edilip hesabının sorulmasını temenni ediyoruz.

        HEP BERABER ‘DUR’ DİYELİM

        Özetle değerli okurlarım... Bu son şiddet ve cinayet bir kez daha şunu anlamamıza vesile olmuştur ki, devlet hâlâ şiddet eğilimli erkeklerden kadını tam koruyamıyor ve ne yazık ki suiistimalleri nedeniyle kadınlar, çocuklar göz göre göre felakete sürükleniyor.

        Birilerinin artık buna “Dur” demesi gerekiyor. Hep beraber diyelim bunu lütfen. Artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetenlere, yetkisi olan, sorumluluğu olanlara, “kadına şiddet ve aile içi şiddet konusunu basit, adi bir olay gibi görmekten vazgeçmelerini, bu konudaki mücadeleyi en köklü ve tehlikeli terör örgütleriyle mücadele gibi eşit görmeleri gerektiğini” öğretelim!

        Yapalım bunu çok geç kalmadan... Yapalım ki daha başka masum bebekler, evlatlar, kadınlar boş yere ölmesin ve anaların hayatı kararmasın!

        KUSURA BAKMAYIN!

        DEDİM ya, iki gündür başka bir şey düşünemiyorum, sadece bu konu aklımda. Gerçekten samimiyim bu konuda. Başka konuları da değerlendireyim diye bayağı kafa yordum kendi kendime, ama olmadı. Yapamadım; çünkü hep aklımda, gözümün önünde Dilek Yardım’ın o yürek dağlayan feryatları ve babaları tarafından hunharca katledilen Elif ve Hira’nın görüntüleri. Diğer konuları değerlendirmeyi başkalarından okuyun ve o nedenle beni bugünlük affedin. Ben bugünlük buyum. Çok yaralı ve çok üzgünüm...

        Diğer Yazılar